Sosyal Medya Hukuku

Bu yazıda sosyal medyada kişisel verilerin korunması, fikri hak ihlalleri ve sosyal medya vasıtasıyla işlenen suçlar genel hatlarıyla incelenmiştir.8 min


30

Teknolojinin gelişmesi ve bireylerin yaşam tarzlarının değişmesiyle birlikte ortaya çıkan bazı alanların hukukla olan kesişimlerini ve bunların hukuka etkisini incelerken belki de karşımıza en sık çıkan alanlardan biri sosyal medya hukukudur. Hemen hemen herkesin, hayatının bir döneminde de olsa kullandığı bu iletişim aracının hukukla nasıl bir etkileşim içinde olduğunu daha iyi aktarabilmek adına öncelikle sosyal medya kavramının kapsamına değinmek gerekir.

Medya; yazılı, sesli, görsel olarak bilgi depolamak ve iletmek için kullanılan kitle iletişim aracı olarak tanımlanabilir. Bunlara; geleneksel medya olarak adlandırılan başta radyo, televizyon, gazete, dergi olmak üzere birçok kitle iletişim aracı örnek olarak gösterilebilir. Dijital teknolojiyi kullanan medya türleri olan, geleneksel medyanın da entegre olduğu yeni medya kavramı kapsamında en sık kullanılan kitle iletişim aracı ise internet ve sosyal medyadır. Yeni medya, geleneksel medyaya nazaran çift taraflı iletişim ve bilgi paylaşımı olanağı sunar.

Sosyal ağ, bireylerin gizli veya açık bir kimlikle benzer ilgi alanlarına sahip kişilerle bir araya gelip bilgi, fotoğraf, video paylaşmasına olanak sağlayan çevrimiçi web tabanlı hizmetlerdir. Kişiler bu kullanımı kişisel veya ticari bir amaçla gerçekleştiriyor olabilir. Bu tür tanıdık etkileşimler için en yaygın kullanılan sosyal ağ türleri Twitter, Facebook, Instagram ve Linkedin’dir.

İnsanlar medya sayesinde tüm dünyada yaşanan güncel gelişmelerden, paylaşılan bilgilerden kolaylıkla haberdar olur. Peki Türkiye’de sosyal medya kullanımı ne oranda?

DataReportal’ın “Dijital 2022: Türkiye” raporuna göre, Türkiye nüfusunun yüzde 80’ini oluşturan 68,90 milyon kişi sosyal medya kullanıyor. Ayrıca Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarının sayısının son bir yıl içerisinde yüzde 14,8 oranında arttığı gözlemleniyor.

Bu şaşırtıcı kullanıcı sayısı ve artış, beraberinde bazı incelenmesi gereken meseleleri de getiriyor. Sosyal medyanın, gün geçtikçe insanların vaktini daha fazla geçirdiği bir ortama dönüşmesiyle birlikte toplumsal yaşam alanına yaklaşması ve bu nedenle tıpkı reel yaşamda olduğu gibi bireylerin davranışlarına bazı sonuçlar bağlanması gerekliliği doğmuştur.

Bireyler sosyal medyada gösterdikleri her türlü faaliyet dolayısıyla hukuki ve cezai sorumluluk altındadır. Birbirleriyle etkileşim içinde olmalarının bir sonucu olarak kişilerin özel hukukunu ilgilendiren hakların ihlali şeklinde olabildiği gibi kamuyu ilgilendiren hukuka aykırı faaliyetler de olabilir. Bu hukuka aykırı faaliyetlerin sadece Ceza Hukuku alanında değil Medeni Hukuk, İş Hukuku, Ticaret Hukuku, Fikri ve Sınai Haklar Hukuku’na kadar birçok farklı hukuk disiplinini ilgilendirdiği gözlemlenebilmektedir.

Sosyal medyada kişisel verilerin korunması:

İletişim araçlarının gelişmesiyle kişilerarası etkileşimin hiç olmadığı kadar yüksek olmasının olumlu yanları olduğu kadar özel hayatın gizliliğini tehdit eder nitelikte olumsuz yanları olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Sosyal medya sitelerinde kullanıcılar diğer kullanıcılarla çift taraflı etkileşim halinde olup fikirlerini paylaşma imkanına sahiptir ancak kendilerinin ve başkalarının fotoğraf, video vb. kişisel veri niteliği taşıyan verilerini, etiketlemek suretiyle dahi olsa diğer kullanıcıların erişimine açarak bu kişileri siber saldırıların hedefi haline getirebilir. Aynı zamanda internet siteleri de kullanıcılarının kişisel verilerini depolayarak bir kullanıcı profili oluşturup bunu ticari gayeler güderek üçüncü kişilerle paylaşma yoluna gidebilir. Bu hukuka aykırı saldırılara karşı kişileri korumak adına Anayasa, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda kişisel verilerin korunmasıyla ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Sosyal hayat ve sosyal medyanın bir bütün haline gelmesiyle ülkemizde de bu alanda özel hukuki düzenlemeler yapılması bir zorunluluk haline gelmiş ve 2016 yılında Kişisel Verilerin Korunması Kanunu yürürlüğe girmiştir.

6698 Sayılı KVKK kapsamında kişisel veri “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” olarak tanımlanmıştır. Bunlara örnek olarak kişinin adı, soyadı, kimlik numarası, doğum yeri, resmi, sesi sayılabilir. Kanunun 6. maddesinde ise özel nitelikli kişisel verinin bir tanımı yapılmıştır. Buna göre “kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir”.

Türk hukukunda TMK md. 24/ f.2 ve TBK md. 63 gereğince kişilik hakkına müdahale edilenin açık veya örtülü rızasının alınması hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilir. Peki veri sahibinin rızası KVKK kapsamında nasıl değerlendirilir buna bakalım. Söz konusu kanun md. 5/ f.1 kişisel verilerin işlenmesinin, md. 8/ f.1 kişisel verilerin aktarılmasının ancak ilgili kişinin açık rızasıyla olduğunu göstermektedir. Böylece genel hükümlere göre kişisel verilerin işlenmesiyle kişilik hakkına yapılan saldırıların hukuka uygunluğu için açık veya örtülü rıza aranırken KVKK uyarınca işlenmesi ve aktarılması için açık rıza aranmaktadır. Aynı zamanda md. 5/ f.2-d bendinde de görüleceği üzere ilgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması halinde kişisel verilerin işlenmesi için açık rıza aranmayacaktır.

Diğer yandan veri sahibinin rızasının hukuka uygunluk sebebi sayılabilmesi için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Rıza, şüpheye yer bırakmayacak seviyede, özgür ve gerçek olmalıdır. Diğer önem arz eden nokta ise rıza sahibinin irade beyanının niteliğini, hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek durumda olması gerektiğidir. Alınan rıza belirlenmiş bir konuya ilişkin olmalıdır, zira hatları sınırlı olmayan ve ucu açık bir şekilde veri işlenmesine dair alınan rıza hukuka uygunluk sebebi olarak gösterilemez.

Sosyal medya ve fikri hakların telif kapsamında korunması:

Geleneksel medya türlerinin bile yeni medyaya ayak uydurmasıyla e-kitap, e-gazete gibi uygulamaların ortaya çıkması ve insanların bu yeniliğe adapte olması ile iletişimin yapısı evrilmeye başladı. Böylece insanlar fikir ve düşüncelerini somutlaştırmak ve diğer ilgilileriyle paylaşmak için sosyal platformları kullanmaya başladı. Dijital dünyanın alabildiğine geniş ve özgür olması da bu paylaşım isteğine yeterince hizmet etti. Yani her birey sosyal medyada bir haberci, yazar, yönetmen olabiliyor; diğer kullanıcılarla fikir alışverişinde bulunabiliyor ve kendi fikri ürünlerinin oldukça büyük kitleler tarafından ulaşılabilmesini sağlama imkanına sahip olabiliyordu. Bu baş döndürücü fırsatın ve insanların üretici konuma geçmesinin elbette ki beraberinde fikri hak ihlallerini de getirmesi şaşırılacak bir durum olmadı. Bu durum içerik üreticilerin özellikle blog tarzı platformlarda eser ortaya koyduğu sırada hiç beklemedikleri bazı hukuki sorumlulukların altına girmesine neden oldu. Bu hukuki sorumluluklarla birlikte eser sahibinin haklarını da incelemek oldukça faydalı olacaktır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bağlamında sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri “eser”, eser meydana getiren kişi de “eser sahibi” olarak tanımlanmıştır. Böylece sosyal medyada içerik üreten kullanıcıların da eser sahibi olduğu aşikardır. Bu noktada öncelikle incelenmesi gereken mevzu eser sahibinin haklarının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca nasıl korunduğu ve içerik üreticilerinin ne gibi sorumluluklarının olduğudur.

FSEK md. 14 gereğince bir eserin kullanıcılara sunulmak üzere yayımlanıp yayımlanmaması, yayımlanma zamanı ve tarzı eser sahibinin takdirindedir. Eser sahibi bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi yetkilendirdiği kişi ve kişilerce kullanılmasını da isteyebilir. Eser sahibinin bunun yanında adın belirtilmesini istemek, eserde değişiklik yapılmasını menetmek gibi manevi hakları da mevcuttur.

Diğer yandan karşımıza eser sahibinin mali hakları çıkar. Bir eser üzerinde değişiklik yapmak suretiyle başka bir eser ortaya koyma faaliyeti olan işleme, eserin aslını ya da aslından türemiş kopyalarını çoğaltma, eserin aslını yahut çoğaltılmış nüshalarını yayma, Bir eserden, doğrudan doğruya yahut işaret, ses veya resim nakline yarayan aletlerle halka açık mecralarda okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Bir başkasının bu hakları kullanması da telif koruması kapsamında olduğundan dolayı ancak eser sahibinin izni doğrultusunda kullanılabilir.

Bu ve bunun gibi fikir hırsızlığıyla mücadele etmek içi yasal düzenlemelerin yanında sosyal medya platformlarının telif hakkı şikâyet uygulamaları da oldukça gelişmiş ve gelişmeye devam ediyor.

Sosyal medya vasıtasıyla işlenen suçlar:

Oldukça yaygın kullanılan bu tarz platformlarda gösterilen faaliyetlerin ceza hukukunun da inceleme alanına girmesi kaçınılmazdır. Böylece insanların bu iletişim araçlarını kullandığı sırada ortaya koyduğu davranışları denetlemek için düzenleme yapılırken oldukça özenli davranılmalı, ifade özgürlüğü ve diğer hak ve özgürlükler arasındaki denge gözetilmeli ve bu düzenlemeler sosyal medya kullanımını kısıtlamak yerine kullanımını kolaylaştırmak için yapılmalıdır.

Sosyal medya kullanımı sırasında gerçekleştirilen en yaygın görülen suçlar aşağıdaki gibidir:

  • Hakaret (TCK m. 125)
  • Kişilerin Huzur ve Sükutunu Bozma (TCK m. 123)
  • Tehdit (TCK m. 106)
  • Şantaj (TCK m. 107)
  • İntihara Yönlendirme (TCK m. 84)
  • Çocukların Cinsel İstismarı (TCK m. 103)
  • Cinsel Taciz (TCK m. 105)
  • Müstehcenlik (TCK m. 226)
  • Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama (TCK m. 216)
  • Cumhurbaşkanına Hakaret (TCK m. 299)
Sosyal medyada bilişim alanında işlenen suçlar:

Türk Ceza Kanunu 243-246 maddelerinde düzenlenen bu suçlar diğer suçlardan farklı olarak niteliği gereği fiil ve neticelerini bilişim alanında doğururlar.  Kanunda bu suçlar:

  • Bilişim sistemine girme (TCK m. 243)
  • Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme (TCK m. 244)
  • Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması (TCK m. 245)
  • Yasak cihaz ve program kullanımı olarak gösterilmiştir. (TCK m. 245/A)
Sonuç Olarak;

İnternet kullanıcılarının zaman geçtikçe daha da güçlenen bu sosyal ağlara hayatlarının her alanında yer açması hukukun da bu mecraya dahil olması sonucunu getirmiştir. Ancak bu denli hızlı gelişen ve değişen bir alanda insani faaliyetlerin hukuka uygunluğunun her zaman stabil kalmasını sağlamak için düzenlemelerin dinamik ve bu yapıya ayak uydurur seviyede tutulması gerekmektedir. Bu özelliğiyle sosyal medya hukukunun, hukukun diğer disiplinleriyle olan ilişkisi giderek büyümesine rağmen her daim güncel ve taze olmaya devam edecektir.

Kaynakça

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

30

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.