Uluslararası Örgütler Hukuku – UAD

Uluslararası Adalet Divanı'nın karar alma mekanizmalarını ve önemli davalarını sunacağımız asıl yazımızın öncesinde konunun daha iyi anlaşılabilmesi için konuyla ilgili genel bilgileri içeren bu yazıyı derledik.6 min


48

Giriş

Uluslararası örgütleri anlayabilmek için öncelikle “suje” kavramını anlamamız gerekiyor. Çünkü Uluslararası örgütler uluslararası hukukun, asli süje olan devletlerin yanında, en önemli aktörlerindendir. Suje kavramını anlayabilmek için de “objektif hukuk” ve “subjektif hak” ayrımına dikkat etmemiz gerekiyor. Objektif hukuk yöntemi hukukun kaynaklarını tespit etmemizi sağlar. Objektif ve herkes için bağlayıcı olan kurallar hem düzenlediği hukukun uygulama alanını hem nasıl uygulanacağını belirler. Subjektif hak yöntemi ise bu hukukun sujelerini tespit etmeye yarar. Çünkü objektif hukukun subjektif haklar ve ehliyetler  tanıdığı birimler, bu hukukun uygulama alanı içerisinde aktör olarak yer alacak sujeleri oluşturur. Ancak bu ilişki tek yönlü olarak “objektif hukuktan subjektif hak doğar” şeklinde genel bir yorum yapmamızı gerektirmez. Aksine objektif hukukun, subjektif haklara sahip sujelerin genel geçer ve bağlayıcı objektif kurallar koyma iradesinden doğduğunu söyleyebiliriz.

Hak ve borçlara sahip olabilen (hak ehliyeti), hak aramak için fiil ehliyeti olan, bu haklarını mahkeme önünde ileri sürebilen (taraf ehliyeti) birimler “suje” kabul edilir. Uluslararası hukuk sürekli değişim ve gelişim halinde olan bir alan olduğu için suje kavramı bu hukuk alanında değişiklik gösterebilir. Uluslararası örgütlerin suje kabul edilmeye başlanmasının gerekçesi de bu tarihi yolculuktur.

Uluslararası hukuk; klasik, modern ve günümüz olarak adım adım gelişmiştir. 16.-19.yy arası süren Klasik dönemde, özellikle coğrafi keşiflerle birlikte farklı devletlerin çıkarlarının sık sık karşı karşıya gelmeye başlamasıyla, devletler ikili antlaşmalar ile sorunlarını çözmeye çalışmışlardır. Bu dönemde devletler uluslararası hukukun yegane sujesidir, halen asli suje kabul edilmektedir. 19.yy.da yaşanan büyük savaşların, katliamların vs. sonucunda devletler arası ikili ilişkilerin yetersiz olduğu ve objektif hukuka ihtiyaç duyulduğu anlaşılmıştır. Daha insancıl bir hukuk ve düzen arayışı, devletleri örgütlenmeye ve sübjektif haklarının bir kısmından vazgeçerek uluslararası “bağlayıcı” hükümler koymaya itmiştir. Bu Modern döneme geçiş demektir. Devletler çeşitli konferanslarda bir araya gelerek daha fazla “ortak” kural koyarak “uyuşmazlıkların barışçıl yolla çözümü”nü ve “savaş hakkının sınırlandırılması”nı sağlamak istemişlerdir. Uluslararası boyutlardaki bu “güvenilir ve öngörülebilir” ilişkilere olan ihtiyacı gideren – özellikle çeşitli alanlarda, coğrafyalarda uzmanlaşmış- uluslararası örgütler doğmuştur. 20.yy.a gelindiğinde Günümüz dönemine geçilmiştir ve önceki iki dönemi de kapsayacak şekilde evrensel düzeyde uluslararası örgütlenme önem kazanmıştır. Devletler, barışı ve düzeni yalnızca çeşitli örgütler kurarak değil, bu örgütlere gereken önemi ve meşruluğu vererek sağlayabileceklerini fark etmişlerdir. Daha çok beraber hareket etme zorunluluğu nedeniyle uluslararası hukuk, yalnızca devletlerden oluşmayan, uluslararası toplumun hukuku olarak evirilmiştir. İnsan Hakları Sözleşmesi imzalanmış ve uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü düzenlenmiştir. Kuvvet kullanma yasağı getirilmiş ve 1928 Paris Paktı ile uyuşmazlıkların çözümünde hasmane yöntemler yasaklanıştır.

Örgütlerin zaman içerisinde, özellikle uygulamada, bu denli önem kazanması ve kurumsallaşması hak ve ehliyetlere sahip olduklarının kabulünü gerektirmiştir. Sonuç olarak uluslararası örgütler hak ve ehliyetlere sahip aktörler olarak uluslararası hukukun sujesi olmuşlardır.

Uluslararası Örgütlerin Temel Nitelikleri

Uluslararası örgütlerin tanımını yapmaya, temel özelliklerini ve diğer benzer kurumlardan farklarını belirtmeye çalışalım.

İlk tanım teşebbüsleri Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Hukuk Komisyonu gibi hukuku uygulamak ve kodifiye etmekle görevli organlardan gelmiştir. Bu tanımlar ve UAD çeşitli danışma görüşleri ışığında uluslararası örgütleri benzeri kuruluşlardan ayıran beş temel özelliği maddeleyebiliriz:

  • Antlaşma ile kurulurlar: Örgütler aynı amacı gerçekleştirmek isteyen çok sayıda devletlerden meydana gelirler. Bu devletlerin ileri sürdükleri, irade beyanları ile kurucu anlaşma oluşmuş olur.
  • Kurumsal yönleri, kendilerine ait teşkilatları vardır: Bu kurumsal yapı ve düzenlemeler örgütün kendisine özgüdür ve kurucu antlaşmasında yer alır. Uluslararası örgütlerin gerçekleştirmek için kuruldukları belirli siyasi, hukuki, coğrafi vs. amaçları vardır. Haliyle bunu başarabilmek için “sürekli” faaliyet göstermeleri gerekmektedir. Kurumsal yapı, bu süreklilik unsurunun ifadesidir. Örgüt organları ve karar mekanizmaları şeklinde ortaya çıkar. Örgütler yetkilerini bu organlar aracılığıyla kullanırlar. Kurumsal yapı ayrıca örgütün üye devletlerden ayrı bir varlığının olduğunun da kanıtıdır. Bu şekilde örgütler; üye devletlerden bağımsız, adil karar alma mekanizmaları olarak çalışabilirler.
  • Uluslararası hukuk sujesidirler: Örgütler sahip oldukları amaçlarını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duydukları hukuki ehliyete bu şekilde sahip olurlar.
  • İşlevsel kuruluşlardır: Örgütlerin tarih sahnesine çıkışlarından bahsederken devletlerin tek başlarına ya da ikili antlaşmalarla çözemedikleri sorunlardan bahsetmiştik. Dolayısıyla her örgüt kuruluş temelinde yatan sorunu çözme işlevine sahip olmalıdır. Örgütün diğer özellikleri; yapısı, faaliyetleri,…, bu işlevine bağlı olarak belirlenir.
  • İşbirliği kuruluşlarıdır: Sürecin en başındaki ve temeldeki “sorunları birlikte hareket ederek çözmek” felsefesini unutmamak gerekir. Bu açıdan örgütler devletler arası işbirliğinin kurumsallaşmış hali olarak tanımlanabilir. İşbirliğine katılan devletlerin ortak kurallara tabi olma zorunluluğu vardır.

Ek olarak uluslararası örgütlerin içinde bulunan birimleri arasında “egemen eşitliği” olduğunu belirtmeliyiz. Çünkü en başta. uluslararası örgütler düşüncesinin oluşması ve uygulamaya geçilebilmesi için birbirleriyle eşit şartlarda ilişki kuran siyasi birimlerin olması gerekir.

Kimler Örgütlere Üye Olabilir?

Var olan bir örgüte üyelik teknik anlamda, örgütün anayasası niteliğindeki belgeye devletin taraf olması demektir. Yani bir tür akid işlemidir. Yeni bir uluslararası örgüt kurulurken ise eş zamanlı olarak üyelik ilişkisi kurulmuş olur. Örgüt tüzel kişilik kazandığı an ilk kurucu ülkeler kendiliğinden üye statüsüne sahip olmuş olurlar. Bu nedenle ilk bakışta, genel olarak “kimler üye olabilir” sorusu ile “kimler örgüt kurabilir” sorusu paraleldir.

Bu ehliyete uluslararası şahsiyeti olan birimler sahiptir. Dolayısıyla başta devletler, uluslararası örgütler ve istisnai olarak ehil kılınmış birimler(kurumlar) uluslararası örgütlere üye olabilirler. Yani diyebiliriz ki; uluslararası örgütlere üye olmayı düzenleyen genel bir uluslararası hukuk rejimi yoktur. Her örgüt kendi anayasasında özgü kurallar ve şartlar yaratma hakkına sahiptir. Her örgüt kendine özgü bu düzenlemeleri kurucu antlaşmasında belirtmektedir.

Örgütlerin anayasalarındaki düzenlemelere rağmen tartışmalı durumlar ortaya çıkabilmektedir. Örnek olarak: Bağımsızlığını kazanmamış ülkeler, federasyonların bir parçası olan “federe devlet”ler, hükümet dışı topluluklar üye kabul edilebilirler. Devletler birleşerek “grup üyeliği” yapabilirler. Aslında bu kural dışılıklar örgütlerin sahip oldukları amaç ve vizyon ile yakından ilgilidir. BM gibi evrensel bir örgütte, sahip olduğu evrensel barış vizyonunu gerçekleştirmek adına, uzmanlık kuruluşlarının veya organların tavsiyesi üzerine kural dışılıklara katlanılmıştır. Bu durumun örgütün meşruluğuna ve sistemin işleyişine bir zararı dokunmamaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki daha bölgesel nitelikli örgütlerde bu durum örgütü ciddi hasara uğratabilir.

Uluslararası Adalet Divanı Genel Giriş

Bir sonraki yazımıza kapı aralamak için UAD’nın ne olduğundan kısaca bahsedelim.

Birleşmiş Milletler, hükümetler arası işleve sahip ilk örgüt diyebileceğimiz Milletler Cemiyeti’nin varisi olması dolayısıyla en önemli örgütlerdendir. BM organlarından biri olan Uluslararası Adalet Divanı; Milletler Cemiyeti döneminde kullanılan ve lav edilen Daimi Divan’ın yerine 18 Nisan 1946’da göreve başlamıştır. Divan uluslararası hukuku uygulamak ve kodifiye etmekle yükümlüdür, ayrıca uluslararası uyuşmazlıkları çözme konusunda yegane evrensel mahkemedir. Divanın kuruluş ve işleyişini belirleyen bir Statüsü ve bu statünün nasıl uygulanacağını gösteren bir İçtüzüğü vardır.

Divan 15 üyeden oluşmaktadır. Üyeler, Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul tarafından, coğrafi dağılım ile sosyo-ekonomik ve hukuk sistemleri dikkate alınarak seçilmektedir. Ayrıca yüksek ahlaki karaktere sahip, hukuk alanında yetkileri herkesçe kabul edilmiş birer hukukçu niteliğinde olan kişiler arasından, uyruğuna bakılmaksızın seçilirler. Divanda aynı devletin uyruğundan olan birden çok hakim, aynı anda görev yapamaz. Divan bağımsız üyelerden oluşur, hiçbir işte temsilcilik, danışmanlık ya da avukatlık yapamazlar.

Üye seçim usulü Divan Statüsü’nde ve iç tüzükte ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu usulden ayrı olarak Ad hoc hakimlik için farklı düzenlemeler vardır. Divan önündeki uyuşmazlığa taraf olan bir devletin kendi milliyetinde bir hakimi Divanda yer almıyorsa, o uyuşmazlık bakımından bir ad hoc hakim atanabilir. Bu hakim tek bir uyuşmazlığı çözmek için görevlendirilir.

Divan çekişmeli ihtilafların çözümü bakımından yalnızca devletlere açıktır. Ancak devletler de yalnızca çekişmeli ihtilaflarını divana taşıyabilirler yani danışma görüşü isteyemezler. Başvurabilecek devletler Statüye veya BM antlaşmasına taraf olup olmamalarına göre farklı muameleye tutulurlar. BM üye olanlar için Divan otomatik olarak açıktır. Ancak BM Antlaşması’na da Divan Statüsüne de taraf olmayan devletler Güvenlik konseyinin vereceği karar ile uyuşmazlıklarını divana taşıyabilirler. Uluslararası örgütler veya BM uzmanlık kuruluşları danışma görüşü isteyebilirler. Ancak BM Antlaşması 96.maddeye göre söz konusu hukuksal uyuşmazlıklar kendi çalışma alanları içindeyse başvurabilirler.

Ayrıca divanın uyuşmazlıklar konusuna kişi bakımından yetkili olabilmesi için uyuşmazlığın tarafı olan devletlerin onun yetkilendirmesi gerekmektedir. Divan yetkisini tarafların rızasından alır.

Kaynakça

  • Gündüz, Aslan. Milletlerarası hukuk: temel belgeler, örnek kararlar. Beta Basım Yayın Dağıtım, 2003.
  • Çağıran, Mehmet Emin. Uluslararası örgütler. Turhan Kitabevi, 2014.

Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

48

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.