Boşanma Davası Nasıl Açılır ?Aile Hukukuna Dair Kısa Bir Değerlendirme

Aileye ne kadar fazla vesayet, o kadar sorunu beraberinde getirmektedir.12 min


92

 Son yıllarda yapılan araştırmalarda boşanma oranların her geçen zamanda arttığı gözlemlenmektedir. Zorla evlilikler (ör. Çocuk gelinler) dışında, bireyler güzel dileklerle evlilik çatısı altında buluşmakta ve ilerleyen süreçlerde yaşanılan sorunlar sebebiyle boşanma ile evlilik birliklerine son vermektedir. Boşanma işleminin gerçekleşmesi için hukuki sebeplere dayanılarak, görevli ve yetkili mahkemeye başvurarak davanın açılması gerekmektedir. Bu yazımızda evliliğin hukukta nasıl tanımlandığından veyahut tanımlanmadığından, boşanmadan, boşanmanın sebeplerinden, boşanma davasının nasıl açılacağından bahsedeceğiz.

TMK Aile Hukuku kitabında evlenmeye ilişkin düzenlemeler yasa koyucu tarafından yapılmıştır. Kanunda evlenmenin tanımı düzenlenmemiştir; kanun nişanlanmanın evlenme vaadi ile yapıldığını söyleyerek; evlenme öncesinde, anlıkta olsa nişanlanmanın olduğu anlamını çıkarmamızı sağlamaktadır. Bu itibarla evlenmenin tanımını, nişanlamaya bağlayarak bir tanımlama yapılabilir ancak yine de bu eksik bir tanım olacaktır. Yasa koyucu evlenmenin tanımını yapmak yerine evlenmenin koşullarını, evlenmeyi engelleyen halleri düzenlemiştir. Kanunda evlenme ehliyeti ile birlikte yaş, temyiz kudretinden yoksun olmamak ve eğer, küçük veya kısıtlıların evlenmesi söz konusu ise yasal temsilcinin iznini almayı, evlenmenin koşullar olarak düzenlemiştir. Evlenme engelleri ise hısımlık, önceki evlilikten doğan bir takım unsurlar ve akıl hastalığı olarak düzenlenmiştir. Bu saydıklarımızın detaylarına girmiyoruz, çünkü konumuz itibari ile boşanma hususuna ağırlık vermemiz icap eder. Evlenmenin tanımını yasa koyucudan bağımsız yapacak olursak “evlenme, “tam ve sürekli bir hayat ortaklığı yaratmak üzere, cinsiyetleri ayrı iki kişinin hukuken makbul ve geçerli bir şekilde birleşmesidir”. Bir erkek ile bir kadın evlenmekle yalnız “cinsel ortaklık” değil, hayatın acı ve tatlı bütün olaylarını kapsayan bir “h a y a t ortaklığı” kurmuş olurlar. Bu itibarladır ki eşler, iyi ve kötü günlerinde birbirlerinin başı ucunda bulunacak, birbirlerine maddi ve manevî bakımlarından destek olacak, kısaca beraber gülüp, beraber ağlayacaklardır. Evlenme aynı zamanda s ü r e k l i bir ortaklığı oluşturur; bu sebeple de belli bir süre için evlenme yapılamaz.” (Akıntürk & Karaman, 2015). Bu tanım evliliğin şekli bir takım hususlarına da dikkat çekerek evliliğin tanımı konusunda genel bir kanının oluşumunu sağlamaktadır. 

Türk Medeni Kanununda düzenlenmiş olan tüm esas ve şekil şartlarının gerçekleşmesi ile oluşun evliliğin sona erme imkanlarından birisi olan boşanma, eşler hayattayken anlaşmalı veyahut çekişmeli bir yargılama sonucunda evlilik birliğinin sona ermesidir. Evliliğin sona ermesi ölüm ve gaiplik sonucunda da olabilmektedir. Ölüm ve gaiplik söz konusu olduğunda boşanma davası açılması lazım gelmez. Boşanma talebinin mahkeme tarafından dikkate alınabilmesi için eşlerin veyahut tek bir eşin hukuki sebeplere dayanması gerekmektedir. Hukuku sebepler boşanma özelinde TMK’da  özel boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri olarak iki şekilde düzenlenmiştir. 

    

Özel Boşanma Sebepleri

1. Zina TMK m.161

Eşinin zina yaptığını öğrenen eş, bunu öğrendikten altı ay içerisinde ve her halükarda zinanın gerçekleşmesinden beş yıl içerisinde bu sebepe dayanarak dava açma hakkına sahiptir. Bu süre hak düşürücü bir süredir. Eğer eş zinayı affederse dava hakkını kaybetmektedir. 

Zinadan söz edebilmek için, eşin isteyerek evlilik dışı cinsî münasebette bulunması, yani kusurlu olması gerekir. Bu bakımdan eşin isteği dışında cinsî münasebette bulunması, örneğin kaçırılıp zorla tecavüze uğraması hâlinde zinadan söz edilemez. Eşlerin eşcinsel ilişkileri boşanma sebebi olarak zina sayılamaz. Fakat bu hâlde, MK 163’e göre haysiyetsiz hayat sürmeye dayanılarak boşanma davası açılabilir.(Dural, Öğüz, & Gümüş, 2016)

Roma hukukunda ise kural olarak erkeğin zina yapabileceği kabul edilmemekteydi. Bununla birlikte zina yapan kadına evlenme yasağı getiriliyordu. (Aras, 2010).

2. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış TMK. 162

Eşin hayatına kast edilmesi veya pek kötü davranılması veyahut onur kırıcı davranışının gerçekleşmesinden itibaren, davaya hakkı olan eşin altı ay içerisinde ve her halükarda beş yıl içerisinde boşanma davası açma hakkı vardır. Eğer eş affederse yine zinada olduğu gibi bu hakkını kaybedecektir.

Pek kötü davranış veya onur kırıcı davranışın tanımı kanunda yoktur. Doktrin doğrultusunda şekillenen hususlar göz önünde bulundurulduğunda pek kötü davranış, “diğer eşin vücut bütünlüğünü ve sağlığına yönelik her türlü saldırıdır. Eşlerden birinin diğerini dövmesi, eve kaptması, aç bırakması, normal olmayan cinsî münasebete zorlaması, pek fena muameleye örnek olarak gösterilebilir.”(Dural, Öğüz, & Gümüş, 2016). Onur kırıcı davranış ise eşlerden birinin diğerinin onuruna haksız ve ona hakret etmek, onu küçük düşürmek amacıyla yaptığı saldırıdır. Örnek olarak ise kadının evden atılması, kadının kocası aleyhine hırsızlık ihbarında bulunması ve bunun doğru çıkmaması (Dural, Öğüz, & Gümüş, 2016) gibi örnekler verilebilir.

3. Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme TMK. 163

Bu maddede yasakoyucu belirtilen suçun küçük düşürücü suç olduğuna dikkat çekmiştir. Her suç için bu sebep ileri sürülerek boşanma davası açılamaz. Suçun küçük düşürücü olup olmadığı verilen cezanın miktarına göre değil, toplumdaki anlayışa göre hakim tarafından takdir edilecektir.(Dural, Öğüz,  & Gümüş, 2016). Haysiyetsiz hayat sürme toplumda kabul görmesi zor olan mesleklerin icra edilmesi veyahut kumar oynamayı alışkanlık haline getirmiş olmak, alkol sınırlarını aşarak süreklilik halinde eşe zarar verecek şekilde yaşamını devam ettirmek örnek verilebilir. Bu iki sebebin ileri sürülebilmesi eşlerden birinin ortak hayatın yaşatılması beklenemez hale gelmesi şartının sağlanması gerekmektedir. Bu sebebin ileri sürülebilmesi için iddet sınırı tayin edilmemiştir.

4. Terk TMK. 164

      “Madde 164– Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. 

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.” 

Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere Terk sebebi ile boşanma davası açmak diğer özel sebeplere göre karışık gibi gözükmektedir. Terkin üç halinin olduğu baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Birincisi, terk eden eşin evliliğin getirmiş olduğu yükümlülükleri yerine getirmemesidir ancak tabi ki burada yükümlülükleri yerine getirmeme de haklı bir sebep söz konusu ise terkten söz edilemez. İkincisi, haklı sebebin ortadan kalkmasıyla yine ortak konuta dönmeme de yine terkin bir halidir. Üçüncüsü, terk için verilmesi gereken ihtarı veren eşin bu ihtarı verirken samimi olması gerekmektedir. Örneğin, ihtar veren eşin evin kilidini değiştirmesi, ihtarı veren eşin samimi olmadığını gösterir ve bu halde evden giden eşin değil, evde kalan eşin terk ettiği kabul edilmelidir. 

Terk edilen eş, terk eden eşin ortak konuta dönmesi için hakim ya da noter tarafından ihtarda bulunmalıdır. Bu ihtar terkin gerçekleşmesinden dört ay sonra verilebilir ve ihtardan itibaren boşanma davası açılması için iki ayın geçmesi gerekmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere terk sebebi ile boşanma davası açılabilmesi için terkin üzerinden en az altı ay geçmelidir. Her halükarda ise ihtarda bulunulduktan iki ay sonra boşanma davası açılabilir. Eğer eş, bu ihtara itibar etmeyip ortak konuta iki ay içerisinde gelmez ise diğer eş  terk sebebi ile boşanma davası açma hakkına sahiptir.

Terk sebebi ile boşanma davası açmak için bir hak düşürücü süre yoktur aksine davanın açılamaması için sınırlayıcı bir süre söz konusudur, onu da yukarı da açıklamış bulunuyoruz. 

5. Akıl Hastalığı TMK m.165

Akıl hastalığı sebebi ile boşanma davası açılabilmesi için; bu hastalığın evlilik sırasında gerçekleşmesi gerekmektedir, aksi halde evlilikten önce ki akıl hastalığının varlığı evliliğin kesin hükümsüzlüğüne sebep olacaktır(TMK m.145), akıl hastası eşin iyileşmeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla tespit edilmiş olması gerekmektedir ve kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere diğer için bu durum çekilmez bir hal alması gerekmektedir. 

Genel Boşanma Sebepleri

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması TMK m.166

Burada bir rakamsal sıralamaya gitmeyeceğiz. Çünkü genel boşanma sebebi bir tanedir, o da evlilik birliğinin temelden sarsılmasıdır. Bununla birlikte evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile boşanma davası açma ve ‘evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını sayma şeklinde’ karşımıza çıkan anlaşmalı boşanmadan söz edeceğiz. 

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açmak için konu sınırlaması yoktur. Eş, özel sebeplere dayanmıyorsa eğer, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açabilir. 

Evliliği temelinden sarsan olay eşlerin her ikisi ya da sadece biri için ortak hayatı sürdüremeyeceği derecede ağır olmalıdır (Dural, Öğüz, & Gümüş, 2016). Bu sebebin varlığını ileri sürebilmek için davacı olan eşin ya hiç kusurunun bulunmaması ya da davalı eşe nazaran daha az kusurlu olması gerekmektedir. Aksi taktirde tabiri caize ‘hem suçlu hem güçlü’ olunmuş olur, hukuk böyle bir şeye izin vermeyecektir. Davacı eşin davalı eşe nazaran daha fazla kusurlu olması halinde, davalı eş ileri süreceği defi ile davaya engel olabilir. Kusurların eşit olması veya hiç olmaması halinde ise defiden söz edilemez (Dural, Öğüz, & Gümüş, 2016). 

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılması olarak karşımıza çıkan eşlerin evlilik birliklerini anlaşmalı olarak sona erdirmeleri için evliliklerinin en az bir yıl sürmüş olması gerekmektedir. Eşler ya birlikte ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi ile anlaşmalı boşanmak için başvurabilmektedir.  Anlaşma protokolü üzerinde hakimin taktir yetkisi bulunmaktadır, üzerinde çocukların veyahut tarafların menfaatlerini göz önünde bulundurarak ekleme ve çıkarmalar yapabilir. Bu değişiklikler taraflar tarafından kabul edilmezse dava reddedilir. 

  TMK m.166/3Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”

Tüm bu sebeplerin üzerine Roma hukuku açısından boşanma sebeplerine ve ardından boşanma sebepleri ile ilgili kanaatlerime kısaca yer vereceğiz.

Roma hukukunda, boşanmanın belirli sebeplere dayanması gerekmiyordu. Boşanma sebeplere bağlanmayan özgürce kullanılabilen bir hak olarak görülüyordu. Romalılar boşanma için, tarafların fikir veya kişilik olarak farklı olmalarını yeterli görüyordu (Aras, 2010). Özel boşanma sebeplerinde zinadan bahsederken Roma hukuku açısından örnek vermiştik. Karışıklığa sebep olmasın diye belirtmekte fayda var: Roma hukukunda her ne kadar dönemler açısından değişikliklere uğrasa da boşanma için bir serbestlik söz konusudur. Bu serbestlikte zina, boşanmayı haklı kılacak, boşanmanın işleminin daha çabuk sona ermesine fayda sağlayacak bir unsurdur. 

Yasa koyucunun boşanmayı sıkı şekil şartlarına bağlama gayesi toplumun temeli olan aile unsurunu güvende tutmaktır. Ancak güvenlik argümanına dayanarak kişilerin unutulması güç olan, sindirmesi güç olan hususlar da süre sınırı koymak; anlaşmalı boşanmada süre sınırı koymak; genel çıkarların korunması amacı ile hareket etmek, kişilerin hayatlarını zorlaştırıcı haller almaktadır. Aile çok hassas bir konudur. Aileye ne kadar fazla vesayet, o kadar sorunu beraberinde getirmektedir. Modern hukukun aile hukukuna ilişkin düzenlemelerinin yerinde olmadığını düşünüyorum ve bunu da yazımın en başında belirttiğim boşanma oranlarının fazla olması ile destekliyorum. Roma hukukunun kadimliğini göz önüne alırsak eğer; boşanmanın özgürce, sınırlandırılmadan, şekil şartlarına tâbi tutmadan bir hak olarak tesis edilmesi gerektiği kanaatinde olduğumu belirtmek istiyorum.

Boşanma davalarına bakmakla olan görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir eğer yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Hukuk Muhakemeleri Kanununda boşanma ve ayrılığa ilişkin yetki konusunda özel bir düzenleme yoktur; bununla birlikte HMK m.6’da genel yetki hükümleri mevcuttur. Boşanma veya ayrılık (ve evlenmenin butlanı, MK m.160) davaları için iki yetki kuralı vardır : (1) Eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi ; (2) Eşlerin altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi (MK m.168, m.160). – Davacı, bu iki yerden birinde boşanma davası açabilir ; davalı eş, davanın diğer yetkili mahkemede açılması gerektiğinden bahisle yetki itirazında bulunamaz. (Kuru, 2016). Yerleşim yerine ilişkin olarak Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği m.13/1’e göre adres beyan formundaki yerleşim yeri adresine ilişkin beyanlar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresine ilişkin kayıt, yerleşim yerine âdi karine oluşturmaktadır. Boşanma davasına bakacak yetkili mahkemelere ilişkin bir çok kararın Yargıtay’a yansıması söz konusudur. Açılan davalarda yetkisizlik kararlarının verilmesi ortak konuttan ayrılmış ve şehrini değiştirmiş olan eşler için çokça verildiğini görmekteyiz. Yargıtay yetkisizlik kararlarında benimsediği tutum yetkisizlik kararının verilebilmesi için bu kararların daha fazla araştırılması ve tarafların ortak konuttan ayrıldıktan sonra ki yerleşim yerinde bir yaşam kurup kurmadığının detaylı araştırılması ve tespit edilmesi için bozduğunu görmekteyiz (2. HD., E.2005/21518, K.2006/5959, T.20.4.2006). 

Tüm bu tartışmalar neticesinde boşanma davasının, teknik olarak nasıl açılacağına ilişkin sıralama yapacak olursak eğer; boşanma davası açabilmek için kanunların öngördüğü biçimde bir evliliğin olması gerekmektedir, ardından boşanma talebinin yukarıda saydığımız hukuki sebeplere dayandırarak bir dilekçe haline getirilmesi gerekmektedir, hazırlanılan dilekçeyi adliyelerde bulunan Hukuk Muhakemeleri Tevzi Bürosuna verilmesi ve harç vb. ödemelerin yapılması gerekmektedir; bu saydıklarımız mahkemede uygulanacak yargılama öncesi aşamalardır.

Aile mahkemesinde uygulanacak yargılama usulü ise : Aile mahkemeleri, önlerine gelen dava ve işlerin özelliklerine göre, esasa girmeden önce (yani ön inceleme duruşmasında), aile içindeki karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün korunması bakımından eşlerin ve çocukların karşı karşıya oldukları sorunları tespit ederek bunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanlardan da yararlanarak teşvik eder. Sulh sağlanmadığı takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında karar verilir. (Aile Mah.K.m7,I). Özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Aile Mahkemesi Kanununda hüküm bulunmayan konularda MK’nun aile hukukuna ilişkin hükümleri ile HMK hükümleri uygulanır. (Aile Mah.K.m7 son fıkra ; HMK m.447/2). (Kuru, 2016)

  Sonuç 

Aile hukukunda boşanma davasına ilişkin incelediğimiz bu yazımızda, boşanmanın sıkı şekil şartlarına bağlandığını ve ne olursa olsun boşanılmaması fikrine evrilmiş olan bir hukukî düzenlemenin var olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Evlenme akdi, borçlar hukukuna veyahut idare hukukuna ilişkin bir akid değildir.  İçerisinde diğer akitlere göre farklı ve duygu yoğunluklu beklentileri olan bir akittir.  Devletin bu akdin kurulmasına da bu akdin feshedilmesine de denetim gücünün fazla olması, insanların temel hak ve özgürlüklerini hakikaten  ö z g ü r l ü k  olarak kullanabilmelerine engel olmaktadır. Devletin duyguları yoktur; devlet duyguları olan insanlara, boşanma davalarında, aile hakimlerine verdikleri takdir yetkisi ile ulaşma gayretindedir, ancak hakimin takdir yetkisinin sınırları da yine devlet tarafından sıkı şekilde sınırlandırıldığı için, devlet ile bireyin birbirini anlama hususu aileye ilişkin yargılamalarda pek de mümkün olmamaktadır. Ne yazık ki Anayasa m.10’da belirtilen ve asla sınırlandırılamayan kanun önünde eşitlik ilkesi, Aile hukukunda özel boşanma sebeplerinden olan zina da tam olarak uygulanmamaktadır. Yargı kararlarından, kanunların ruhundan ve genel hukuk kurallarımızdan anlaşılacağı üzere eşcinsel bir bireyle ilişkiye giren kimsenin zina sebebi ile değil  h a y s i y e t s i z  hayat sürmeye dayanılarak boşanma davasının açılması gerektiği yönündedir. Burada insan haklarına ilişkin temel bir sorunun varlığı ile birlikte Anayasa m.2’de sayılan Cumhuriyetin niteliklerinde ki “… insan haklarına saygılı….hukuk devletidir.” normu ihlal edilmektedir. Haysiyetsiz hayat sürme ile ilgili boşanma davası açma sebepleri kumarbazlık, aşırı sarhoşluk, randevu evi işletmeciliği ve hayat kadını gibi sebeplerdir. Eşcinsel bireyle ilişkiye giren kimseye karşı açılacak boşanma davasında, haysiyetsiz hayat sürme sebebinin öne sürülmesi, bir önceki cümlede saydığımız hallerle bir midir? Hayır, kesinlikle değildir. Eşcinseller haysiyetsiz mi hayat sürerler? Hayır, sürmezler. Eşcinsellerle ilgili olan bu hususun mefhumu muhalifinden çıkarılacak sonuçta; hukuk, şimdi sorduğum sorulara evet demektedir. Evet unsuru, hem Anayasanın ilgili hükmüne, hatta insan haklarına saygılı devlet olan Cumhuriyetin Anayasasının ruhuna hem de insan haklarına aykırılık teşkil etmektedir. Hukuk toplumsal cinsiyet eşitliliğini göz önüne alarak gerekli düzenlemeleri yapmalı ve zina hükmünün yorumunda LGBTİQ+ bireyleri göz önüne alarak, onların haklarını insan haklarına saygılı devlet olması hasebiyle koruyarak düzenlemeler yapmalıdır.

Kaynakça

  • Akıntürk, T., & Karaman, D. A. (2015). Medenî Hukuk. İstanbul: BETA.
  • Aras, B. (2010). Roma Hukukunda Evlenme ve Boşanma (Divortium). Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 18(2), 215-242. doi:10.15337/SUHFD.2017.104
  • Dural, M., Öğüz, T., & Gümüş, M. A. (2016). Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku. İstanbul: Filiz Kitabevi.
  • Kuru, B. (2016). Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı. İstanbul: LEGAL YAYINEVİ.
  •   https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf. (29.11.2020).
  • https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/3.5.200611320.pdf. (29.11.2020).

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

92

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.