Osmanlı’da Kadılık Müessesesi

"Osmanlı kadısı, bütün İslam devletlerindeki seleflerin aksine bir geniş imparatorluğun coğrafyasını sırtlayan unsurlardandı. " -İlber ORTAYLI4 min


44

Bunca zaman hukukçuların okuması gereken kitaplar, izlemesi gereken dizi/filmler başlıklı birçok söylemle karşılaştık. Tabi ki bunların faydaları da aşikar; lakin ben bu kez farklı bir şey yaparak okumuş olduğum ve okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitap üzerinden sizlerle kadılık müessesesini incelemek ve günümüz hukukçusuyla bir karşılaştırma yapmak istedim. İlber Ortaylı hocamızın “Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı ” isimli kitabı öncülüğünde yazdığım yazıyla sizleri başbaşa bırakıyorum.

Kadılık müessesi hem Osmanlı Devleti’nde hem de diğer İslam devletlerinde büyük önem arz eden bir kurumdur. Özellikle Osmanlı kadısı, devletin neredeyse bütün yükünü sırtlanmış, zor ve çetrefilli olan bu görevi sürdürmüştür.

Osmanlı kadısı doğrudan merkeze bağlı, mahalli otoritelerden ve yöneticilerden bağımsız, belirli bir hiyerarşiden ve eğitimden geçmiş, yargı görevinin yanı sıra belli başlı bazı idari görevler ve taşrada sahip olduğu mali ve mülki görevlerle birlikte kendine has bir kurumdur. Kadının mesleğini icra ederken birden fazla alanda etkin olması onun birçok alanda bilgi sahibi olması, engin bir hukuk bilgisinin bulunması ve güçlü bir muhakeme yeteneğinin bulunması zorunluluklarını da beraberinde getirmiştir. İlk islami devirde mükemmel bir şer’i hukuk bilgisine sahip olması beklenen kadı, zamanla yeterli düzeyde hukuk ve meslek bilgisi aranan bir kurum haline dönüşmüştür. Bir kadının atanması için sahip olması gereken hukuk ve meslek bilgisi dışında, reşit, temyiz kudretini haiz, iman sahibi, adil, tarafsız, nesebi sahih yani yasal bir birleşmeden doğmuş olan bir erkek olması gerekmektedir. Bu temel özelliklerin yanında, belli başlı bazı okullarda eğitimini tamamlamış ve kadılık müessesesine başvurma hakkı bulunan kişiler kadılık görevi için müracaatta bulunurlar. Bu kişiler öncelikle bir seçime tabi tutulur, seçimin ardından seçilen adaylar mevleviyet payesini haiz büyük kadıların yanında üç beş yıllık bir staj dönemine sahip olurlar . Daha sonra ise bir sene daha İstanbul’da asistanlık görevi yaparlar. En nihayetinde bu staj ve asistanlık görevinden sonra alt kademedeki kadılık görevlerine padişah beratı ile tayin edilirler. Bu aşamalardan da anlayacağımız üzere kadılık görevi basit bir eğitim ve tecrübesizlikle halledilebilecek bir görev değildir. Her ne kadar eğitim tamamlanmış olsa da göreve doğrudan başlamak mümkün değildir. İlmiye sınıfına mensup olan kadının tayin, azil ve nakil işlemleri Anadolu ya da Rumeli Kazaskerliği dairesi tarafından gerçekleştirilir yani mesleğe intisap için bunlardan birinde olması ve Ruzname adı verilen defterlere kaydolması gerekir aksi halde görevini icra etmesi mümkün değildir. Ayrıca kadının görev yerine tayininden sonra “berat resmi” adı verilen bir resim ödemesi de gereklidir.

Osmanlı kadısının bir mahkeme yargıcı olmasının yanında başka görevlere de sahip olduğuna yukarıda değinmiştik. Bu görevlerden bazıları noterlik, belediye reisliği, şehirdeki vakıfların müfettişliği, asayiş görevlilerinin denetimi ve onların amirliği, bazı vergilerin toplanması, esnaf ve loncaların kontrolü ve gözetimi, şehirlerin altyapı ve imar nizamının korunması gibi çeşitli görevlerdir. Görev alanının bu kadar geniş çapta olması görevi zorlaştıran etkenlerden biridir. Halihazırda hukuki mevzularla ilgilenmek, davalara bakmak, karar veren konumunda bulunmak hayli zor iken buna ek olarak hukuk dışı birçok mevzuda da görevli olmak meslek yükünü daha da ağırlaştırmaktadır. Günümüzde hukukçuların yargı görevi dışında danışma, arabuluculuk gibi yine hukukla ilgili görevleri icra edip, bir hukuk adamı olan kadının icra ettiği hukuk dışı görevlerin günümüz hukukçuları tarafından icra edilmeyip, başka meslek dallarının görevlendirilmiş olması nüfus artışının sonucu olarak iş bölümünün zorunlu olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Kadılık müessesesine geri dönecek olursak, günümüzdeki uygulamaya benzer olarak, büyük kadılar bir sene, kaza kadıları ise yirmi aylık bir tayin süresine sahiptir bu sürelerin dolması ile başka bir yerin kadılık görevine atanmaları gerekir. Buradaki amaç kadıların yerel halkla kaynaşıp, samimi ilişkiler kurmasını ve görevlerini icra ederken herhangi bir hassasiyete sahip olmamalarıdır. Görevini icra eden bir kadının denetimi için özellikle kurulmuş bir müessese bulunmamakla birlikte şikayet yahut devletin dikkatini çekmesi hallerinde teftiş yapılır. Bunun dışında ayrıca padişah fermanıyla bir kadının başka bir kadıyı da denetlemesi mümkündür. Merkezden görevlendirilen bu kadıya “Toprak Kadı’sı” adı verilir.

Son olarak bir kadının azli için gerekli olan şartlardan da bahsetmek gerekir. Aklını ve temyiz kudretini kaybeden, sonradan körlük, sağırlık, dilsizlik gibi hallerin ortaya çıkması, irtikab(rüşvet alma) yoluna sapması yahut kanun ihlalinde bulunması, iman kaybı yaşaması, yolsuzluk yaptığının anlaşılması gibi durumlarda kadının azledilmesi gerekir.

Buraya kadar üzerinde durduğumuz noktalardan hareketle kadılık müessesesi, atanmasında ve azlinde hassas ve önemli şartları gerektiren, görevin icrasında hayli zorlukları da beraberinde getiren ve güçlü bir hukuki bilgi olmaksızın yapılması daha da zor olan  hukuki bir kurumdur.

   

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

44

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.