Uzay Hukuku 1: Doğuşu, Anlaşmalar ve Hukuki Rejiminin Belirlenmesi

Uzay hukuku alanı nasıl doğmuştur? Devletlerin uzay üzerindeki hakları ve sorumlulukları nelerdir? 8 min


83

Giriş

Hepimiz biliyoruz ki teknoloji geliştikçe insanlık yeni şeyler keşfetmeye devam ediyor. Ancak her yeni keşif ile ilgili hukuki düzenlemeler yapmıyoruz. Peki o sınırı nasıl belirliyoruz, ne zaman hukuki düzenlemeler yapmamız gerektiğini anlıyoruz?

İnsanoğlu; denizleri/okyanusları sadece kıyılardan dürbünleriyle gözlemleseydi ve hiçbir zaman ayakları dibinde dolanan balıkları yakalamasaydı, gemiler icat edip uzaklara mallarını satmaya gitmeseydi, kumları kazıp petrol çıkarabildiğini fark etmeseydi, muhtemelen hiçbir zaman “Deniz Hukuku” gibi bir alan olmayacaktı. Velhasıl, insanoğlu canına ve cebine zarar veya yarar gelme ihtimali olan konularda hukuki düzenlemeler yapar. Bu nedenle bilim insanlarının uzayı yüzyıllardır gözlemlemesine rağmen hukuki düzenlemeler getirme konusu 1957’de Sovyetler Birliği’nin ilk uyduyu yörüngeye yerleştirip Dünya ile iletişim kurmasıyla birlikte tartışılmaya başlanmıştır.

Uzay Hukukunun Doğuşu

20. yüzyılda, iki dünya savaşının ardından birçok ülke kendini toparlamaya çalışırken dünyada özellikle iki güç sivriliyordu. ABD ve Sovyetler Birliği, tarihin adına “Soğuk Savaş” dediği bilimsel-teknolojik rekabet içerisinde dünyayı iki kutba ayırıyorlardı. Maalesef, bilimsel çalışmalar barışçıl değil; aksine askeri gücü ve istihbaratı geliştirme amaçlı yapılıyordu. Daha güçlü roketler, füzeler, bombalar, “kapalı ülkeler”i gökyüzünden gözlemleyebilecek uydular icat ediliyordu. Bu uzay yarışını kimin kazanacağı belli değildi. Hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkeler, uzay üzerinde gelecekte sahip olabilecekleri muhtemel haklarını kaybetme endişesi duyuyorlardı. Kazanan devlet uzayın tümünü sömürme hakkı mı elde edecekti?

1957 yılında, ilk insan yapımı uydu olan Sputnik-1’in yörüngeye yerleştirilmesi ve Dünya ile iletişim kurmasıyla birlikte endişeler iyice arttı. Herkesin eşit haklara sahip olacağı düzenlemelerle ülkeler kendilerini garantiye almak istediler. BM Genel Kurul kararı ile; Birleşmiş Milletler Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanımı Komitesi (COPUOS) kuruldu. Böylelikle “Uzay Hukuku” diyebileceğimiz bir alan doğmuş oldu.

Uzay hukuku bugünkü haliyle temel olarak iki bölümde ele alınabilir:

  1. Literatürde temel uzay hukuku olarak adlandırılan, uzaya dair temel prensipleri ve hukuki rejimi içeren bölümdür. Bu bölümdeki düzenlemelere örnek olarak, devletlerin genel hak ve yükümlülüklerini belirleyen anlaşmalar ile uzayın, uzay araçlarının, astronotların hukuki statüsü verilebilir. Uzay konusunda yetkilendirilmiş COPUOS gibi uluslararası organizasyonların düzenleme yapma biçimleri de bu bölümde yer alır.
  2. Özelleşmiş uzay hukuku diyebileceğimiz ve uzay uygulamaları, insanlı uzay faaliyetleri, askeri kullanım, taşımacılık, ticaret, teknoloji transferi gibi konularda düzenlemelerin yer aldığı kısımdır. Uzay hukukunun temel prensipleri ile çatışmadan, özel uygulama alanlarındaki hukuki rejimi tanımlamaktadır.

COPUOS’ tan ve yaptığı çalışmalardan bahsedeceğimiz bu yazımızda “Temel Uzay Hukuku”nu mercek altına almış oluyoruz.

Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi

Komite, üç temel eksende insanlığa hizmet etmeyi amaçlar: Barış, Emniyet ve Kalkınma. Bu amaçları gerçekleştirmek için komitenin bazı görevleri vardır: Uzayın barışçıl amaçlarla kullanımı için uluslararası işbirliğini geliştirmek, Birleşmiş Milletler tarafından ele alınabilecek uzayla ilişkili faaliyetleri belirleyip uzay araştırmalarını teşvik etmek, uzayın kullanımı ve keşfi sırasında ortaya çıkabilecek teknik ve hukuki problemlerle ilgilenmek. Bu sorumluluklarını yerine getirebilmesi için komite iki alt komite tarafından desteklenir;

  1. Bilimsel ve Teknik Alt Komitesi (STSC): Uzay teknolojisi ve araştırmaları alanındaki uluslararası işbirliğinin odak noktasıdır.
  2. Hukuk Alt Komitesi (LSC): Uzay faaliyetlerindeki hızlı teknolojik gelişmelere uyum gösterebilecek yasal bir çerçevenin geliştirilmesini sağlamak için çalışır.

Komite; düzenlediği uluslararası anlaşmalar, yayımladığı prensip ve ilkeler ile uzay faaliyetlerine ilişkin temel hukuki uygulama ve rejimi belirler. Devletler de kendi ulusal uzay kanunları ve uzay faaliyetleri hakkında komiteyi bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu süreç temel uluslararası ilkeler çerçevesinde geliştiği için Uzay hukuku, uluslararası hukukun bir alt dalıdır. Yani Uzay Hukuku kuralları özel düzenleme niteliğinde olup öncelikle uygulama alanı bulacaktır. Ancak Uluslararası Hukukun genel ilkeleri uzay faaliyetleri konusunda da geçerlidir ve çerçeveyi çizer.

Komitenin Düzenlediği Uluslararası Anlaşmalar

Uzay hukuku ve rejimini anlamak için bu anlaşmaları yorumlamak çok önemlidir. Beş adet anlaşmayı, yorum yapabilmek için önemli gördüğümüz maddeleriyle birlikte inceleyeceğiz. Maddelerin tam halini değil, yorumlanmış ve basitleşmiş hallerini paylaşacağız. Tam metinleri kaynakça kısmında bulabilirsiniz.

1-Uzay Anlaşması

10 Ekim 1967 tarihli “Dış Uzay Antlaşması (The Outer Space Treaty)” olarak da bilinen “Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dâhil, Uzayın Keşif ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma”

Uzay hukuku alanında düzenlenen ilk anlaşma olarak dönemin gergin ortamında çok belirgin bir amaç ile doğuyor: Barış.

  • Giriş kısmı: Uluslararası Hukukun ve Birleşmiş Milletler Antlaşmasının devletlerin sadece dünya üzerindeki ilişkilerine değil, uzay ve gök cisimleri üzerindeki ilişkilerine de uygulanacağını kabul eder.
  • mad1: Uzay faaliyetlerinin bütün ülkelerin hayır ve menfaatine yürütülmesi gerekir ve uzay bütün insanlığa tahsis olunmuştur.
  • mad2: Ay ve diğer gök cisimleri dâhil uzay; egemenlik unvanı kullanma, işgal veya diğer her herhangi bir suretle devletlerin milli iktisabına konu olamaz.
  • mad4: Anlaşmaya taraf devletler, nükleer silâhlar veya diğer çeşit kütlesel tahrip silâhları taşıyan cisimleri dünya etrafındaki bir yörüngeye oturtmamayı bu gibi silâhları gök cisimlerine yerleştirmemeyi vs. taahhüt ederler. Ayrıca askeri amaçla gök cisimlerinde üsler kurulamaz.
  • mad9: Bir taraf devletin, kendisinin veya bünyesindeki özel bir kuruluşun, yürüttüğü faaliyet veya denemenin,  diğer Taraf Devletlerin faaliyetlerini zararlı bir şekilde engelleyeceği hususunda inandırıcı sebepler varsa, söz konusu faaliyet veya denemeye girişmeden önce devletin gerekli milletlerarası istişarelerde bulunma zorunluluğu vardır.

Uzay anlaşmasındaki en önemli sonuç; uzay yarışında öne geçecek devletin, bir gök cismi üzerinde egemenlik hakkı iddia etmesinin önüne geçilmesi olmuştur. Anlaşmada konulan kurallardan bazıları o denli geniş kabul görmüş ve benimsenmiştir ki (örneğin, uzayın milli iktisaba konu olmaması) literatürde yaygın olarak uluslararası teamül kuralı rolüne sahip olduğu kabul edilmektedir. Hatta bu prensibi uluslararası hukukta “jus cogens” kabul edenler olmuştur.

2-Kurtarma Anlaşması

1968 tarihli tam adı “Astronotların Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Cisimlerin Geri Verilmeleri Hakkında Anlaşma” çok açık bir motto ile doğuyor: Astronotları koruyun!

Bu anlaşma, Soğuk Savaş dönemi devletlerarası güvensizlik ve rekabet ortamında -doğası gereği- tehlikeli olan uzay görevleri sırasında meydana gelebilecek kaza, acil durum ve zorunlu/acil iniş durumlarında, bilgilendirme, kurtarma ve geri verme sorumluluğunu hukuki olarak garanti altına alınmıştır.

Ancak Astronotlar tarafından, bilinçli olarak gerçekleştirilen inişler bu anlaşma
kapsamına girmemektedir.

Ayrıca bu anlaşma sonraki anlaşmaları da etkileyecek bir değişiklik yapmıştır. “Taraf devlet” kavramı yerine “Anlaşma tarafı” kavramını kullanarak Birleşmiş Milletlerin uzay hukuku ile ilgili anlaşmalarına devletlerin yanı sıra uluslararası kuruluşların taraf olabileceğini ifade etmiştir. Sonrasında imzalanan tüm uzay anlaşmalarında bu benimsenmiştir.

3-Sorumluluk Sözleşmesi

1972 tarihli “Uzay Cisimlerinin Verdiği Zararlardan Dolayı Uluslararası Sorumluluk Hakkında Sözleşme ” Uzay Hukuku alanında, özel hukuk benzeri düzenleme ve kavramlara yer verilen ilk ve tek uluslararası anlaşmadır.

Uzay Antlaşmasına göre daha özel düzenlemeler içermektedir ve uzay faaliyetlerinden doğan zararlarla ilgili tazmin yükümlülüğü için hukuki bir çerçeve çizer. Uzay faaliyetleri nedeniyle yeryüzünde ve hava sahasında meydana gelen zararlar için fırlatan devleti mutlak sorumlu kabul eder. Diğer bir deyişle fırlatan devletin objektif sorumluluğu vardır ve zarar gören devlet, fırlatan devletin kusurunu ispat etmek zorunda olmadığı gibi, zarar veren devlet zararın doğmasında kusuru bulunmadığını iddia edemeyecektir.

Zararın, fırlatan devletin, uluslararası hukuka uygun olmayan bir faaliyetinden ileri geldiği durumlar hariç; mutlak sorumluluktan kurtulmak için yalnızca zararın, tazminat talebinde bulunan devletin veya temsil ettiği gerçek
veya tüzel kişilerin ağır ihmali veya kasıtlı olarak eksik gerçekleştirilmiş
eylemler sonucu meydana geldiğinin ispatlanması gerekmektedir. Ancak,
bu ispatlansa bile, eğer fırlatan devletin uluslararası yükümlülüklerini yerine
getirmemesinin zarara yol açtığı sabitse bu durumda sorumluluktan kurtulmak söz konusu olmayacaktır.

Fırlatan devletin bir uzay aracına, başka bir fırlatan devletin uzay aracı zarar
verdiğinde kural olarak kusur sorumluluğu geçerlidir. Karşılıklı zarar verme ihtimali olduğundan objektif sorumluluk rejiminden uzaklaşılmıştır.

Bir fırlatan devlerin uzay cismine, içinde bulunan insanlara ve mallara, bir başka devletin uzay cismi tarafından verilen zararlarda; bu zarar nedeniyle bir üçüncü devletin ya da üçüncü devletin gerçek ve tüzel kişilerinin zarar görmesi halinde, ilk iki devlet üçüncü devlete karşı müteselsilen sorumlu olacaktır. İki devletin kusurları oranına bakılıp tazmin istenebilir. Ya da zararın tamamını karşılayan devlet, ikinci devlete kusuru oranında rücu edebilir.

Bu anlaşmadan da anlaşıldığı üzere Uzay hukuku tamamen sıfırdan yazılmış bir alan değildir. Borçlar hukukundan tanıdık olduğumuz sorumluluk rejimlerinin temel ilkeleri uzayda da geçerlidir. 

4-Tescil Sözleşmesi

1975 tarihli “Uzaya Fırlatılan Araçların Tescilleri Hakkında Sözleşme”  Uzay Antlaşmasına göre özel ve tamamlayıcı bir sözleşme niteliğindedir. Uzay araçlarının tescili konusunu detaylı şekilde düzenlemektedir.

Hukukun diğer alanlarında nasılsa uzayda da tescilin amacı “aidiyetlik” ilişkisini kurmaktır. Uzay cismi ile sorumlu devlet arasındaki bağın kurulmasını sağlamaktır. Çünkü uzayda yaşanan her şey, kurulan ilişkiler , zararlar “uzay cisimleri” vasıtasıyla gerçekleşir. Cismin tescili hukuki sorunların çözülmesinde karışıklığı ortadan kaldıracak bir çözümdür.

İç (ulusal) tescil ve dış (uluslararası) tescil olmak üzere iki farklı sistem öngörülmüştür. Ulusal tescil sisteminin, sadece varlığı zorunlu tutulmuş,
uzay cisimlerine dair girilecek bilgilerin detayları ulusal otoritelerin inisiyatifine bırakılmıştır. Uluslararası tescil ile ilgili ise, yöntem ve şekli zorunluluk,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği ile uzay cismine dair beş temel bilgiyi
en kısa zamanda paylaşmak olarak belirlenmiştir.

5-Ay Anlaşması

1979 tarihli “Ay ve Diğer Gök Cisimleri Üzerinde Devletlerin Faaliyetlerini Düzenleyen Anlaşma” Uzay Antlaşmasının 4. ve 9. maddelerinde yer alan prensiplerin detaylandırılması hedeflenmiştir. Böylece özellikle uzayın gayri askeri hale getirilmesi ve kullanım sırasında gök cisimlerinin kaynaklarının korunması konularını daha kapsamlı şekilde (ama daha sınırlayıcı değil) ele alan bir anlaşma metni ortaya çıkmıştır. Anlaşmada özellikle dikkat çekilen nokta: Devletlerin herhangi bir ayrıma tabi olmadan; eşitlik temelinde ve uluslararası hukukla uyum halinde, bilimsel araştırmalar yapma özgürlüğüdür.

  • Taraf devletlerden gök cisilerinde/ayda çalışma yaparken her zaman işbirliği yapmaları istenir.
  • Ay ve gökcisimleri ile bunların doğal kaynakları tüm insanlığın ortak mirası kabul edilir. Bu nedenle gök cisimlerinin ne yüzeyde ve yeraltındaki kısımları ne de doğal kaynakları milli ya da kişisel edinime konu olamaz.

Uzayın kullanımındaki özgürlük kavramı, devletlerin uzayda bölgesel egemenliği kavramının mantıksal anlamda tersidir. Yani hiçbir devlet uzay ve uzay kaynakları üzerinde sahiplik veya egemenlik iddia edemiyorsa, o zaman her devlet
herhangi bir izne tabi olmadan keşif ve kullanım aktiviteleri gerçekleştirebilir. Ancak “kullanım serbestliği” kavramı detaylı bir şekilde tanımlanmamıştır. Hukuki bir boşluk, suiistimale açık bir alan söz konusudur.

Uzay sonsuz bir kaynak olsa da Dünya yörüngesinde yapılan faaliyetler teknik sebepler dolayısıyla sınırlıdır. Bu nedenle uzayın kullanımı da mutlaka sınırlandırılmalıdır. Aksi halde BM’nin uzayla ilgili düzenleme yapmasındaki amacı konusunda soru işaretleri doğacaktır: Amaç barışçıl bir ortam sağlayıp herkese eşit haklar sunmaktan ziyade halihazırda güçlü olan belli başlı devletlerin erken davranıp uzayı sömürmesini yasallaştırmak olabilir mi? BM gerçekten tarafsız mı? Asıl önceliği dünya barışı mı yoksa bazı ülkelerin çıkarlarını korumak mı?…gibi.

Astropolitika

Teknolojik gelişmelerden yalnızca hukuk etkilenmez. Yeni keşiflerle insanların hayatı, coğrafyayı, dünyayı anlamlandırma şekli değişir. Dünya siyasetine eklenen yeni aktörler veya objeler, yeni ortamların, coğrafi tanımların üretilmesine neden olur. Buna bağlı olarak da yeni güç anlayışları doğar.

Jeopolitik güç kavramı -doğal zenginliklere, boğazlara, kanallara hakim olma- devletlerin uzayda gittikçe artan hakimiyetlerini ifade etmek için yetersiz kalmaktadır. Uzayın kendisine has belirgin ve tanımlanabilir bir coğrafyası bulunmaktadır ve bu bağlamda mevcut jeopolitik kavramının, uzay modeli ile ilişkilendirilmesi ve genişletilmesi gerekmektedir. İşte bu noktada “astropolitik”
olarak tanımlanan bir yapı geliştirilmiştir. Jeopolitiğin askeri, silahlara dayanan sıcak ve sert gücü yerine; Astropolitiğin istenileni dolaylı yoldan elde edecek yumuşak gücü vardır.

Ancak bu yumuşak güç de “dolaylı” olarak askeridir. Bu nokta bizi ikinci yazımıza yönlendirecek bir kapı aralamaktadır. “Uzay Hukuku 2” yazımızda uzay teknolojileri ve politikanın harmanlandığı “astropolitika” kapsamında uzayda silahlanmanın şartlarından bahsederken güncel bir olaya dikkat çekeceğiz. Son yılların popüler ismi Elon Musk konuğumuz olacak.

(devam edecek)

Kaynakça:

  • ERDEM, Tolga. ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YENİ PERSPEKTİF: ASTROPOLİTİĞE GİRİŞ. Trakya University Journal of Social Science, 2018, 20.1.
  • https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc050/kanuntbmmc050/kanuntbmmc05000902.pdf
  • https://hukukbook.com/devletlerin-ayda-ve-diger-gok-cisimlerindeki-faaliyetlerini-duzenleyen-anlasma/
  • SOYSAL, Medeni; DOĞAN, Gülmelahat; KUZU, Lokman. Uzay Faaliyetlerine İlişkin Uluslararası Hukukun Kaynakları ve Birleşmiş Milletlerin Rolü. Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018, 3.2: 101-133.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

83

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.