Geçmişte Bazı Ölülerin Yargılanması ve Günümüz Cesedin Hukuki Statüsü

Geçmişte bazı ölüler sapkın olduğu düşünüldüğü ya da yargılanmasından politik çıkar elde edilmesi için cesetleriyle yargılanmıştır. Peki günümüzde ceset yargılanabilir mi ? Cesedin hukuki statüsü nedir? 4 min


91

Hukukun istediğini yapma yetkisi verdiğini düşünenler Kıta Avrupası geçmişinde olmuştur. Hayvanları yargılamanın dışında bazı insanların cesetlerini yargılama hakkı olduğunu düşünenler de olmuştur. Ölmeden önce sapkın davranışlarda bulunduğu düşünülenler ve hainler yargılanmalarını göremeseler de bazen yargılanmışlardır. Buna örnek olarak 15. Yıldaki Nürnberg Mahkemeleri verilebilir. Elleri ve ayakları zincirlenmiş şekilde mahkemeye getirilen cesetlere avukat atanır, yargılanırlardı. Bu avukatlar mahkemeden yardım isterlerdi çünkü müvekkili olan ceset masum olduğunu ispat edemezdi. Mahkemeyi ikna etmeyi başarırlarsa ceset ceza almazdı. Ancak mahkeme ikna olmazsa ceset idam cezası alırdı.

Bu tip muhakeme usul kurallarının nereden kaynaklandığı muğlak bir gerçektir. Bir inanışa göre ölülerin hayatlarının devam ettiği fikri bu uygulamalara sebep olmuştur. Kaynaklandığı yer önemsenmeden söylenebilir ki, bu uygulama bir çeşit güç gösterisi olması amacıyla icra edilmiştir.

Bu yargılamaların bir tanesi papanın 897 tarihinde ölüyken yargılanmasıdır. Yeni Papa 6. Stephanus, eski papaya yetkilerini kötüye kullandığına dair suçlamada bulundu. Bu iki papa da birbirine zıt ve rakip fikirlerin liderleriydi. 6. Stephanus ölen papanın ölümünün yargılanması için mazeret olamayacağını düşünüyordu. Ölen Papa Formosos’un 8 aylık cesedi kalabalık bir topluluk önünde yargılanacaktı. Cesede kıyafetleri giydirildi ve eski tahtına oturtuldu. 6. Stephanus’un vekili suç iddialarında bulundu ve eski papanın ahlaksız olduğunu ileri sürdü. Cesede sorular soruldu ve cesedin vekilinin savunması kaydedilmedi. 6. Stephanus eski papanın suçunun herkes tarafından bilinebileceğini ilan etti ve hüküm verildi. Papa Formosus’un cesedinin sağ 3 parmağı, o parmaklarıyla kutsama yaptığı gerekçesiyle, kırıldı, ceset sürüklenerek yakını bulunmayan insanların mezarlığına götürüldü ve gömüldü.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Kilise’nin kişinin öldükten sonra yargılanmasına yasak getirmiş olmasının artık uygulamaya yansıtılmamasıydı. Bu yasağın unutulmasından ötürü yeni fetih yapılan yerlerde sapkınlık yapanların cesetlerinin yakılması bir süre sonra engizisyonun bir parçası haline gelmişti. 

Avrupalı hukukçular, yargılamadaki geleneklerin doğruluğu hakkında gerekçeler sunmasına rağmen ölülerin yakılmasının insanlık dışı olduğunu savunuyorlardı. Bu hukukçular Kıta Avrupası Hukuku’nun önemli kaynaklarından olan Justinianus’un Derlemesi’nden destek bulamasalar da; çok suç işleyen insanlar bile olsa, Roma Hukuku’nda bunların cesetlerinin ailelerine teslim edilmesi gerektiği kuralı geçerliydi. Ayrıca bir konu üzerinde uzun süre kafa patlatmayı seven Stoacılar, yaşamın dertlerinden ötürü intihar etmenin doğal olduğunu savunmuşlar, cesetler bu yüzden ceza verilmesine de katılmamışlardır.

Cesetlerin yargılanması söz konusu olmasa da, cesede farklı amaçlarla müdahaleler günümüzde bulunmaktadır. Cesede müdahale kapsamında cesetten organ nakli işlemi bu kapsamda değerlendirilebilir. “Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki” kanunla 1979’dan beri bu mevzu düzenlenmiştir. Cesetlerden doku ve organ alınması bazı şartlar a bağlanmıştır. Öncelikle ölen kişinin önceden cesedinden nakil yapılabileceğini yazılı şekilde bildirmiş olması ya da iki tanık huzurunda bu işlemin öldükten sonra gerçekleştirilebileceğine onay verdiğini beyan etmesi gerekir. Eğer bunlar gerçekleştirilmediyse, ölünün yakınları bu konuda hak sahibi olacaklardır. Ancak cesedin yakınlarının en fazla cesedin üzerinde değişikliğe sebep olmayacak kornea vb. doku ve organların nakline izin verme yetkisi vardır. Ayrıca ölen kişi ölmeden önce doku veya organların alınmasını istemediğini beyan etmişse nakil işlemi zaten gerçekleştirilemez. Bu bakımdan geçmişteki ceset üzerindeki hukuki tutumun daha etik hale geldiğini söylemek mümkün olacaktır.  

Diğer yandan günümüzde cesede hukuki açıdan temellendirilmemiş müdahaleler mevcuttur.  Bunun örneklerinden bir tanesi, Kanada gibi bazı ülkelerde kriyoprezervasyon adlı cesede yapılan tıbbi müdahaledir. Cesedin gelecekteki tıbbi şartlara erişilmesi amaçlanarak cesede birtakım tıbbi müdahalelerde bulunulur. Ceset metabolizmasının çürümeyi engellemek üzere çok soğuk bir ortamda bırakılır. Ancak bunun hukuken bir dayanağının olmaması, bu işlemin etikliği ve yasallığı hakkında akıllarda soru işaretleri meydana getirmektedir. Ayrıca bu işlemlerden kaynaklı olan hukuki uyuşmazlıklar mahkemeler tarafından elde bulunana mevzuata, başka bir deyişle anayasa ve kanun gibi yazılı kaynaklara göre; bunlarla kıyas yapılarak çözümlenmeye çalışılmıştır. Geçmişte de hukukun otoritesindense iktidar gücünün üstün tutulması nasıl insanlık dışı ceset yargılamalarına sebep verdiyse, günümüzde de hukuki dayanak bulunmaksızın cesetlerin bu işlemlere maruz bırakılması günümüz hukukunun yeterliliğini sorgulatmaktadır. Yine de kanımca geçmişe nazaran günümüzde cesede tutum daha etiktir denebilir.

Günümüzde cesedin hukuki statüsüne değinecek olursak, hukuk sistemimizde cesedin korunması amaçlı eşya kabul edildiğini söyleyebiliriz. Ancak cesedin eşya olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Günümüzdeki davalar söz konusu olduğunda hakim, bu konuyla ilgili olan davada ihtilafa düşerse bu konu hakkındaki baskın görüşleri de gözeterek hukuk yaratma yetkisini kullanacaktır. Baskın görüşlerden biri; cesedin tam olarak eşya sayılamayacağını, ölen kişinin cesedinin kendisine en yakın bulunan aile üyelerine; onlar da yoksa mirasçılarına mutlak hak olarak nitelendirilebilecek ve mülkiyete benzer bir hakla bağlı olduğu söylenebilir. Mutlak haktan kasıt hak sahibinin herkese karşı ileri sürülebilmesidir ve mülkiyet hakkı da bu haklardan bir tanesidir. Başka bir görüşe göre ceset, ölmeden önceki yakın aile bireylerine kişilik hakkıyla bağlıdır. Kişilik hakkının içeriğinde kişinin şeref ve haysiyeti, adı gibi unsurlar olduğu gibi beden bütünlüğü de bu hakkın içindedir. Cesedi eşya sayan başka bir görüş, kişinin ölümüyle ceset sahipsiz mal konumuna gelir ve ölen kişinin mirasçıları cesedin mülkiyetini sahiplenir ve kazanır. Buna rağmen 3. Kişi cesedi bu yolla mülkiyetine geçirebilir. Yine de mirasçıların ceset üzerindeki kişilik hakları 3. Kişinin mülkiyet hakkından önceliklidir. 3. Kişi bu sebepten mirasçının talimatlarına uymalıdır.

Kaynakça

1)Sirmen, A. Lale (2020), Eşya Hukuku, Ankara, Yetkin

2)Kadri, Sadakat (2019), Dava: Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi, Çev. G. Arıkan), İstanbul Kollektif Kitap Yayınları 

3)Can, Hasan,(2020), “Vücut Kriyoprezervasyonunun Hukuki ve Etik uygulanabilirliği”, s.6

4)Topbaş E., Bingöl G., (2016) “Türkiye’de Kadavra Donörden Gerçekleştirilen Organ Nakline Etki Eden Faktörler”, Nefroloji Hemşireliği Dergisi, 2, s. 4

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

91

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.