Hakaret Suçu

Bütün Yönleriyle Şerefe Karşı Suçlardan Hakaret Suçu...68 min


28
28 Paylaşım, 28 Beğeni

GENEL OLARAK HAKARET SUÇU

İnsanın kişiliği, içinde maddi ve manevi değerleri barındırmaktadır. Manevi varlık alanının içerisine insanın, şerefi (onuru) ve haysiyeti, yani kendisinin ve toplumun verdiği değerler girmektedir.[1]

Şeref; Bireyin içerisinde yaşadığı toplumda sahip olduğu değeri oluşturan moral (dürüstlük, samimiyet vb.) entelektüel (zekâ, eğitim, terbiye vb.) fizik (sağlık, görünüş vb.) ve diğer özelliklerin tamamı5 olarak açıklanır.[2] Onur; insanın duyan düşünen ve özgür bir varlık olarak taşıdığı değer, insan olarak insanın değeri, insanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzet-i nefis”olan onur kavramı hakaret suçuyla ilgili olarak karşımıza çıkan en temel unsurlardandır.[3] Saygınlık ise; “Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij”[4] olarak tanımlanan saygınlık kavramı, kişilerin diğer bireyler nezdindeki değerini ifade etmektedir. “Hakaret” kelimesi; Türk Dil Kurumu tarafından onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz veya davranış olarak tanımlanmıştır. Madde incelendiğinde, suçun gerçekleşmesi için iki seçimlik hareket öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu seçimlik hareketlerden birisi; somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi, diğer ise soyut yakıştırmalarda bulunmak, sövmek suretiyle kişinin manevi şahsiyetine saldırılmasıdır. İlk seçimlik hareketin, ceza yaptırımı bakımından farkı bulunmamaktadır. Ancak suçun somut olgu veya fiil isnadı suretiyle işlenmesi durumunda; isnadın ispatı (TCK m.127), iddia ve savunma dokunulmazlığı (TCK m.128) hukuka uygunluk nedenlerinden yararlanma olasılığı varken, suçun sövmek suretiyle işlendiği durumda bu müesseseler gözetilmez.

Hakaret suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitap ikinci kısım sekizinci bölümü olan şerefe karşı suçlar bölümünde, 125. maddede tanımlanmıştır. Mülga 765 sayılı TCK’de hakaret ve sövme suçu ayrı olarak düzenlenmişken şu an yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’de bu ayrım yoktur. Bir kimsenin şeref, onur ve saygınlığını koruma amaçlı hazırlanan madde 125 ve ilerleyen maddelerde hakaret suçunun tanımı, suçun oluşabilmesi için gereken şartlar, suçun cezası, nitelikli hâlleri belirtilmiştir. Sövme fiilleri hakaret suçunun bir işleniş biçi­mi olarak düzenlenmiştir. Bireylerin onur ve saygınlığını hedefleyen hakaret fiilleri (genel tahkir suçları) 5237 sayılı TCK’da m. 125-131 arasında düzenlenmişken, ha­karet suçunun özel halleri (özel tahkir suçları) “Cumhurbaşkanı’na hakaret” (TCK m. 299), “Devletin egemenlik alametlerini aşağılama” (TCK m. 300), “Türklüğü, cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılama” (TCK m. 301) ve “Yabancı devlet bayrağına karşı hakaret” (TCK m. 341) başlıkları altında düzenlenmiştir. Yüksek mahkeme kararlarında tanımlar genellikle ortaktır. Korunan hukuki yarar konusunda da örnek alınabilecek bir BAM kararına baktığımızda; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığıdır[5] tanımının yapıldığı görülmektedir. BAM dışında Yargıtay’ın[6] konuya ilişkin kararlarına baktığımızda da benzer ifadeler kullanıldığı görülmektedir. Temel hak ve özgürlük kavramı; günümüzde insana sıkı sıkıya bağlı, korunması gereken evrensel bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar sadece insan olduklarından ötürü bazı haklara sahip olarak doğmaktadır.

A.   ULUSLARARASI BOYUTUYLA HAKARET SUÇU

A.1. Uluslararası sözleşmeler

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi‘nin 1.maddesi, bütün insanların özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğacağını ifade etmekte, böylece her insanın eşit bir şekilde onur sahibi olduğu ortaya konulmaktadır. İHEB’in 5.maddesinde “Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.” denilerek kişilerin onur kırıcı davranışlara muhatap edilemeyecekleri ifade edilmiştir. İHEB’in 12.maddesinde ise “Kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.” hükmü yer almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3.maddesinde “hiç kimsenin işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamayacağı” belirtilmiştir. Maddede geçen özellikle “aşağılayıcı muameleye tabi tutulamayacağı” ifadesi incelemekte olduğumuz hakaret suçu açısından önem arz etmektedir. Söz konusu kavram bireye yönelik sadece devlet kaynaklı değil diğer bireylerden kaynaklı fiillerin de aşağılayıcı nitelikte olamayacağını ifade etmektedir. Yine sözleşmenin 10.maddesinde ifade özgürlüğü konusuna yer verilmiştir. Günümüz toplumlarında bireylerin en temel haklarından olan ifade özgürlüğü maddede, “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” şeklinde açıklanmıştır.

A.2. Almanya

Alman Ceza Kanununun 14.bölümünde 185-200.maddeler arasında düzenlenmiş ve temel olarak üçe ayrılmıştır. Alman Ceza Kanunu’nun 185.maddesinde sövme, 186.maddesinde hakaret, 187.maddesinde ise iftira suçu düzenlenmiştir. Hakaret suçunun düzenlendiği 186.maddede, kişinin saygınlığına zarar verici, kamuoyu nezdinde olumsuz etkileyici şekilde hakaret edilmesi durumunda failin cezalandırılacağı belirtilmiştir. Söz konusu maddeye göre isnadın doğruluğunun ispatı söz konusu olduğunda ise faile ceza verilmemektedir.[7]

A.3. Fransa

Temel düzenleme 1881 tarihli Basın Özgürlüğü Kanunu’na dayanmaktadır. Söz konusu kanunda şerefe karşı işlenen suçlar hakaret ve sövme olarak ikiye ayrılmıştır. Basın Özgürlüğü Kanununun 32.maddesinde, kişinin onur ya da saygınlığına yönelik iddia veya suçlama niteliğindeki davranışlar cezalandırılmaktadır. Yine sövme kapsamında, gerçek dışı, saldırgan ve alaycı ifadeler cezalandırılmaktadır.[8]

A.4. İtalya

İtalyan Ceza Kanununun 595.maddesinde hakaret suçu, bir kimsenin yokluğunda başkalarıyla iletişim suretiyle onun saygınlığına zarar verici bir fiil olarak tanımlanmıştır. Fiilin basın yoluyla ya da kamuya açık şekilde başka bir yolla işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Yine hakaret içerikli eylem, siyasi, idari ya da yargısal görevdeki kişilere yönelmişse, failin cezasında artırım söz konusu olmaktadır.[9]

A.5. İngiltere ve Anglo Saxon Hukuku

İngiliz hukuk sisteminde hakaret kavramı genel olarak “defamation” kelimesi ile ifade edilmektedir. Defamation da kendi içerisinde “libel” ve “slander” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki olan “libel” kavramı, hakaret içerikli sözün kalıcı bir şekilde yazıya, resme, kitaba, sosyal medyaya yansıması sonucu oluşan durumu ifade etmektedir. Diğer yanda “slander” ise sözlü olarak ifade edilen hakaret eylemidir. Burada hakaret eylemi herhangi bir şekilde kalıcılık arz etmemekte, muhatabına söylenmekte ve etkisi o an ile sınırlı olmaktadır.[10]

B.   SUÇUN MADDİ UNSURLARI

B.1. Fail, Mağdur, Konu

b.1.a. Fail

Kanunda “somut bir fiil ya da olgu isnat eden veya bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi”den söz edilerek failinin herkes olabileceği kabul edilmiştir. Herhangi bir gerçek kişi, suçun faili olabilir.[11] Ancak, tüzel kişilerin suç faili sayılmaları söz konusu değildir. Fail, ancak yaşayan bir kişi olabilir. Ölen bir kimsenin hakaret içeren yazısını yayımlayanlar veya bu yazının içeriği konusunda başkalarıyla ihtilat edenler bu suçtan sorumlu olacaklardır.[12] 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca, basın yoluyla işlenen hakaret suçlarının faili kural olarak, eser sahibidir. Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nun 28. maddesinde belirlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre, “Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu’nun yayınları yoluyla işlenen suçlarda veya haksız fiillerde, yayın tespit yoluyla yapılmışsa, metni yazan veya sesi tespit edilen, bu metni veya tespiti fiilen kontrol eden ve yayını fiilen yöneten ve kontrol eden kişiler sorumludur. ”

Tespit yoluyla yapılan yayınların ister canlı olsun, ister banttan olsun bu yayınlarla bir suçun işlenmesi halinde, sorumlu kimse metni yazan veya sesi tespit eden bu metni veya tespiti fiilen kontrol eden ve yayını fiilen yöneten ve kontrol eden TV görevlileri sorumludur.

b.1.b. Mağdur

Mağdur kelimesi sözlük anlamında, “haksızlığa uğramış (kimse)” olarak ifade edilmektedir. Hakaret suçu failinin hedef aldığı kimse, yani haksızlığa uğrayan kimse suçun mağdurudur. Suçun oluşabilmesi için mağdurun kim olduğunun belirlenebilir olması gerekmektedir. Akıl hastaları, küçükler, ölüler ve kamu görevlileri mağdur olabilir. Her mağdura karşı işlenen hakaret suçunun cezası aynı değildir. Hakaret suçunun mağduru herhangi bir kişi olabilir. Herhangi bir kişi ken­disine saygı duyulmasını beklemek hakkına sahiptir, çünkü modern hukuk düzeni herkesin birey olarak kişilik haklarını ve saygınlığını korur. Bireyin kendisine olan saygınlığını yitirmiş olması, kendisini değersiz görmesi halinde de bu kişiye yönelik hakaretler suç teşkil eder. Ancak mağdurun şikâyetçi olmaması halinde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Politikacıların, sanatçıların, bilim adamlarının yanı sıra sosyal hayatta tanınmayan bireylerin de saygınlığı vardır. Çünkü cezai düzen, haka­ret suçu açısından mağdurların sosyal konumlarına göre bir ayrıma gitmeyerek tüm bireylerin saygınlığını korumaktadır. Gerçek hayat bunun tersine olsa da evsizlerin, dilencilerin de bu suçun mağduru olabileceğini kabul etmek gerekmektedir.[13] An­cak mağdurun toplumsal saygınlığı, tanınmışlığı tazminat hukuku açısından farklı sonuçlar doğuracaktır. Kamuoyu önünde şerefsiz olarak sayılan kimseler) şerefsiz olarak nitelendirilebilecek kişilerin de hukuku korumaya layık şeref alanlarının bulunduğu kabul edilmelidir. Bu açılamalardan çıkan sonuç, fahişeye fahişe, dolandırıcıya dolandırıcı, hırsızlık yapana da hırsız demek hakaret suçunu oluşturacaktır. Kişinin bedeni bir arızasının ifade edilmesi veya kişiye bir hastalık yüklenmesi halinde de hakaret suçu oluşacaktır. Örneğin, kör, topal, veremli, deli demek de bu suçu oluşturacaktır.[14] Mağdurla faili sıfatı birleşirse, hakaret suçundan söz edilemez. Her ne kadar kendi kendine iftira suç yüklenme sayılıyorsa da, hakaretin bu şekilde işlenmesi mümkün değildir.

Hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdurun belli olması veya belirlenmesinin mümkün olması gerekmektedir. Mağdurun kim olduğu belirlenmedikçe onur, şeref veya saygınlığın ihlalinden söz etmek mümkün olmayacaktır.[15]Örneğin bir kimsenin lakabının söylenmesi, isminin baş harflerinin veya yalnızca isim veya soy isminin söylenmesi, failin o kişiye taktığı ismin söylenmesi veya herkesin anlayacağı şekilde “malum şahıs” denmesi durumunda eylem gerçekleşmiş sayılacaktır. Burada önemli olan husus, mağdurun o sözler duyulduğunda kim olduğunun bilinebilir olmasıdır. Yine Yargıtay bir başka kararında; “Bankacı emeklisi, insandan çok yer elmasına benzeyen gazeteci” ifadesini, o ilde katılandan başka bankadan emekli gazeteci bulunmadığını, Gazeteciler Cemiyeti’nden sorup araştıran yerel mahkemenin hakaret suçundan dolayı verdiği mahkûmiyet kararını onamıştır. Türk Ceza Kanunu madde 130 uyarınca da ölünün hatırasına hakaret, suç olarak kabul edilmiştir. Ölen kişi, arkasında maddi mal varlığını bıraktığı gibi, manevi mal varlığını da bırakmaktadır ve bu manevi mal varlığına yapılan tecavüz, kanun maddesinin ihlali demektir46. Bu suç şikâyete bağlı bir suç olup şikâyet olmadığı sürece ceza verilemeyecektir. TCK’nin 130. maddesinde düzenlenen hükümle, ölülerin hakaret suçunun mağduru değil, suçun konusu durumunda oldukları belirtilmiştir. Kişi topluluklarının hakaret suçunun mağduru olup olamayacağı konusu Değerlendirilirken Söz konusu topluluklara yönelik hakaret içeren eylemlerde topluluğun kendisinin mi yoksa o topluluğun içerisine dâhil olan kimselerin mi hakaret suçunun mağduru olacağının üzerinde durulması gerekmektedir. Yargıtay’ın uygulaması ve doktrindeki diğer düşünce ise kişi topluluklarının belirli koşullar altında hakaret suçunun mağduru olabileceği şeklindedir. Bu tür topluluklara yönelik bir hakaret durumunda, eylemin gerçekleşme biçimi itibariyle suçun muhatabı olarak belirlenebilir bir ya da birden fazla gerçek kişinin varlığının yanı sıra bu şahısların mağduriyetlerinin kabul edilmesi durumunda suç oluşacaktır. Yargıtay, sanığın Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün www.ankara.gov.tr internet adresine yazdığı “ya sizin bu polis memurlarınız ne kadar şerefsiz rüşvet yiyorlar yazık ya, sonra da tertemizsiniz, devlet vatandaşın hakkını yemezse terör falan olmaz size hayırlı mesailer” biçimindeki sözlerine mahkûmiyet hükmü veren yerel mahkeme kararını, hakaret suçunun mağdurunun, belirli veya belirlenebilir kişi olması zorunluluğunun bulunması, belirli ve sınırlandırılmamış kişi topluluğuna karşı söylenen sözlerin bu suç kapsamında değerlendirilemeyecek olması gerekçesiyle bozmuştur.[16] Yine başka bir olayda “avukatlar şerefsizdir” biçimindeki hakaretin somut olarak avukat olan kişi ya da kişilere yöneltilmiş olması halinde suçun oluşacağından söz edilecektir. Yoksa somut (belirli) bir avukatı hedef almaksızın salt beyan biçiminde sözlerin sarf edilmesi durumunda avukatların mensup olduğu meslek kuruluşunun mağduriyetinden söz edilemeyecektir.

Hakaret suçlarının tehlike suçlarından olmasından dolayı bu suçların tamamlanması için mağdurun şeref varlığının gerçekten zarar görmesi gerekmez, bu sebeple mağdurun küçük veya akıl hastası olması hakaret fiilinin suç sayılmasına engel teşkil etmez. Bu sebeple haklarında söylenen sözlerden etkilenme olasılığı bulunmayan küçükler veya akıl hastalarının dahi, yaşadıkları ortamda bir saygınlığa sahip olmalarından dolayı bu saygınlıklarını tehlikeye düşüren hareketlerin cezalandırılması gerekmektedir.[17]

Tüzel kişilerin mağdur olup olmaması ise tartışılan bir konudur. Bu konu hakkındaki görüşlere yer verecek olursak; tüzel kişiliklere hakaretin, tüzel kişiliği oluşturan gerçek kişilere yöneltilmesi durumunda cezalandırılması gerektiği[18], tüzel kişilerin, ayrı bir şeref bütünlüğü olmadığı[19], tüzel kişilerin, suçun mağduru değil sadece suçtan zarar gören olacağı[20] şeklindeki görüşlerle tüzel kişilerin mağdur olamayacağı belirtilmiştir. Bu görüşlere ek olarak; tüzel kişilerin fail olamayacağı durumunun mağdur olamayacağı anlamına gelmeyeceği ve devletin tüzel kişiliği ve organlarını aşağılamanın suç olarak düzenlendiği kanunda başkaca kamu ya da özel hukuk tüzel kişilerini aşağılamanın da suç sayılabileceği[21] belirtilmiştir. Bizim düşüncemize göre, tüzel kişiler insanlara özgü bir takım haklara sahip olabilirlerken, işin doğası gereği bazı haklara da sahip olamayacak durumdadırlar. Hakaret suçunda mağdurun onur, şeref ve saygınlığının ihlal edildiği düşünülürse, bu kavramların ancak insan doğasının bir unsuru olması da dikkate alındığında, tüzel kişilerin hakaret suçunda mağdur değil fakat suçtan zarar gören olabilecekleri söylenebilir.[22]

B.2. Fiil

Suçun işlenmiş sayılabilmesi için sadece hareketin yapılmış olması yetmez, hareket sonunda neticenin gerçekleşmesi de gerekmektedir; ancak bazı suçların işlenmiş sayılabilmesi için kanun koyucu hareketlerin yapılmasını yeterli görmüştür. Yani suçun tamamlanabilmesi için herhangi bir netice aranmamaktadır. Bu tip suçlara sırf hareket suçu denilmektedir. Hakaret suçu sırf hareket suçudur. Ayrıca neticeye unsur olarak yer vermeyen suçlar, ihmali hareketle de işlenemez; bu nedenle hakaret suçu ihmali hareketle işlenemez bir suçtur[23]. Hakaret suçu kanunda; Bir kimsenin, Onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte Somut bir fiil veya Olgu isnadı veya Sövmek… Biçiminde tanımlanmıştır. İsnat ve sövmek, suçu oluşturan seçimlik hareketlerden her biridir. Bunların mutlaka kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek niteliğe sahip olması gerekir.[24] İster sövme ister fiil isnadı olsun hakaret suçunu işleyen faile verilen ceza aynıdır. Kanun düzenlemesinde her iki fiil için aynı cezanın öngörülmesi bir eleştiri nedenidir. Eleştiri, somut bir fiil isnadında bulunulan kişiye toplumun bakışı ile soyut nitelikteki sövme fiiline maruz kalan kişiye toplumun bakışı ve mağdurun gördüğü zararın aynı olmadığı yönünde karşımıza çıkmaktadır.

Hakaret suçundaki düşünce açıklaması belirli bir şekle bağlı değildir; söz, ses, görüntü, yazı, işaret, mimik, resim, karikatür, fotoğraf veya heykel ile ifade edilebilir. Yine kanuna uygun hareketin belli şekil veya araçlarla gerçekleşmesi gerekmediğinden hakaret suçunun serbest hareketli suçlardan olduğu kabul edilir. Hakaret suçu ani suç olarak kabul edilmekte bu sebeple yer ve zaman olarak hareketten ayrılamayıp sonucu harekete bitişik bir suç olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra hakaret suçu şekli suçlardandır. Yani isnat veya sövme fiili ile suçun tamamlandığı kabul edilmektedir. Ancak niteliği gereği hakaret suçunun zincirleme olarak işlenmesi de mümkündür.[25]

b.2.a. İsnat Şeklinde Hakaret Suçu

İsnat, somut bir eylem ya da somut bir olgu içermelidir. Esas olan, isnat edilen eylem ya da olgunun somut, yani belli bir yer, zaman, konu ya da olayla irtibatlandırılabilir olmasıdır. Somut bir eylem veya olgu, o olayı başka olaylardan ayırt etmeye yetecek nitelikte olan, doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkarılabilecek, ispatlanması olanaklı bir fiili ifade eder.[26] İsnat veya olguda ayırıcı unsurlardan biri veya tümü bir arada bulunabilir. Önemli olan diğer olaylardan ayrılabilmesidir.[27] İsnat edilen olgu ya da fiilin gerçeğe uygun olup olmaması, suçun oluşumunu etkilemez. Ancak, 127.madde ile bazı koşulların gerçekleşmesi halinde sonradan isnadın ispatına olanak sağlanmış ve ispat halinde ceza verilemeyeceği hüküm altına alınmış ise de, bunu suçun oluşumunu etkileyen bir unsur olmaktan çok cezasızlık hali olarak değerlendirmek gerekir. Ayrıca, bilinen bir olayı başkalarına aktaran kişi de hakaret suçunu işlemiş olacaktır. Bu durumda mağdurun şerefi bir kez daha lekelenmiş ve olay daha çok yayılmıştır. Özellikle basın yoluyla işlenen suçlarda bu husus daha belirgindir. Zira tahkir unsuru içeren haberin başka bir gazetede yeniden yayımlanması halinde ayrı suç meydana gelmiş olur.

Konuyu açık hale getirmek için bir örnek verecek olursak Örneğin sanığın mağdura yönelik, “geçtiğimiz ay iş yerinden para çaldın” şeklindeki sözlerinin, somut bir fiil isnadı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak sanığın mağdura söyleyeceği, “hırsızsın” sözü artık somut bir fiil isnadı olarak değil sövme kapsamında değerlendirilecektir. İsnat edilen olgunun veya fiilin belirli yani somut olabilmesi için bazı tamamlayıcı unsurların olması gerekir. Bu tamamlayıcı unsurlar; zaman ve mekân bilgisinin verilmesi, bir kişiye, bir konuya veya kişinin bir özelliğine dayandırılması şeklinde sayılabilir. Bu somut olgulardan herhangi birinin isnadı ile suç oluşacaktır.[28] Örneğin kişinin zekâsı, dış görünümü, yetenekleri kişinin sahip olduğu özellikler toplumsal şeref ve haysiyet olarak kabul edilebilir; bu anlamda örneğin sağlıklı ve başarılı birine hastalık ve başarısızlık isnat edilmesi şeref ve haysiyeti zedeleyici bir isnat olarak değerlendirilebilecektir. Yargıtay’ın görüşünde somut olgu isnadı konusu; “Davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.”[29] İfadesi ile anlatılmaktadır. Kişilere yönelik ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilebilmesi için, sözlerin açıkça kişiyi rencide edebilecek nitelikte olgu isnadını oluşturması gerekmektedir. Kullanılan isnadın, korunan hukuki yararın ihlaline yol açıp açmadığı hususu olayın; yer, zaman, kişi ve toplum açısından değerlendirilmesi ile ortaya çıkacaktır. Bir yörede suç konusuna girmeyecek isnat başka bir yörede hakaret suçunu oluşturabilir. Örneğin bir yörede fare isnadı sevimli nitelendirmesi olarak anlaşıldığından suç olarak kabul edilemeyecekken başka bir yörede kişiyi aşağılayıcı bir fiil olarak kabul edilebilir. Somut fiil ya da olgu isnadının gerçekleşmiş bir fiile yönelik olması gerekmektedir. Bir şahsa geleceğe yönelik ahlaka aykırı niyet ya da projelerin isnat edilmesi halinde somut fiil ya da olgu isnadı değil sövme söz konusu olacaktır. Örneğin, “Ayşe kocasından boşanırsa, evine yan komşusunun kocasını alır, zina eder” denildiğinde, somut bir olgu isnadı olmayıp, sövme fiili işlenmiş olacaktır.

b.2.b. Sövme Şeklinde Hakaret Suçu

Sövme, somut bir eylem ya da olgu içermeyen, soyut bir değer yargısını ifade eden ve kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sözler sarf edilmesidir. Sövme suçu, yazı, resim, işaret, müstehcen bir el hareketi ile gerçekleştirilebilir. Örneğin bir kimseye bir tutam ot uzatıp ye demek, mağdurun yüzüne tükürmek sövme teşkil edecektir. Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin kararlarında da sövme, küçültücü değer yargısı” biçiminde anlamlandırılmıştır.[30] Sövme fiili rencide edici olumsuz bir değer yargısının sözle belirtilmesi şeklinde yapılabileceği gibi el, kol, vücut hareketleri ile de yapılabilir.[31] Belirttiğimiz üzere bu hareketler yöreden yöreye kültürden kültüre anlam kazanacaktır. Esas olan manevi olarak anlatılmak istenendir. Doktrinde, objektif olarak onur, şeref ve saygınlığı ihlal edici anlama gelmemekle beraber yıllar içerisinde toplumun hafızasında yer ettiği şekliyle özel bir anlam taşıyan bazı sözlerin muhatapları tahkir ve etnik kimlikleri aşağılamak kastıyla söylenmesi durumunda sövmenin söz konusu olabileceği ifade edilmiştir. Bu duruma örnek olarak Ermeni, Rum, Çingene” gibi sözler gösterilmiştir.[32] Ancak bu tarz sözlerin hakaret kapsamında değerlendirilmesi ile ilgili olarak, sadece manevi unsurun dikkate alınması, maddi unsurun yani objektif olarak sözcüğün onur, şeref ve saygınlığı ihlal edici nitelikte olmasının aranmaması kanaatimizce kabul edilebilir değildir. Bu sebeple bir kimseye -velev ki aşağılama kastıyla söylensin- “Rum, Pontus, Ermeni, Çingene” denilmesi sövme suretiyle hakaret suçunu oluşturmayacaktır. Kişiyi aşağılamak maksadıyla bir takım siyasi düşünce ya da fikir akımlarının söylenmesi durumunda örneğin, komünist, faşist, mürteci’ gibi sövme” söz konusu olabilir. Sövme suretiyle hakaret suçunun mağdura yönelik söylenen bir takım, atasözü, deyim gibi sözlerle işlenmesi de mümkündür. Örneğin Yargıtay bir kararında “sanığın bir siyasi partinin İlçe Başkanı olarak görev yapan katılan için söylediği açıkça anlaşılan eceli gelen it cami duvarına işermiş şeklindeki atasözünün katılana yönelik küçültücü ve onur kırıcı değer yargıları içerdiğini ve dolayısıyla hakaret suçunu oluşturacağını kabul etmiştir.[33] Sövme suretiyle hakaret suçunda herhangi bir nesnenin, küçüğün ya da akıl hastasının hatta önceden öğretilen bir papağanın kullanılması da mümkündür. Sövme suçunda, kullanılan ifadeler veya yapılan davranışlar açık ya da örtülü olarak mağdurun şeref varlığını ihlal edebilir. Örneğin bir kişiye bir parça ot gösterip “bunu ye” demek ya da mağdurun ismini bir hayvana vermek sövme suçunu oluşturabilir.[34]

Tehdit suçu sövme suçuna yakın suçlardan biri olarak kabul edilebilir. Sövme ve tehdit fiillerinin benzerliği ve aralarında kesin bir sınır olmaması, sövme fiili konusunda önem gösterilmesi gereken bir diğer nokta olarak gözümüze çarpmaktadır. Tehdit ve sövme suçu ayrımını Yargıtay[35] kararları ile anlatacak olursak; “Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez. Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur (…)[36] ifadesi ile belirtildiği üzere, fiilin tehdit suçu kapsamında değerlendirilebilmesi için, tehdit kastı ile fiilin işlenmesi ve mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratılmasına neden olacak hareketlerin yapılması gerektiği açıktır. Hakaret suçunun genel kastı ise mağdura yöneltilen fiilin, onu toplumda küçük düşürecek nitelikte olmasıdır[37].

Sövme fiili ile karıştırılan bir diğer konu ise bedduadır. TDK sözlüğünde beddua: “birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme” şeklinde anlatılmaktadır. Beddua niteliğindeki fiiller sövme olarak değerlendirilemez. Bu iki fiili ayırt etmek çoğu zaman zordur. Ancak bu ayrım yapıldığında fiilin beddua olduğu hususu sabitse, işlenen fiil nedeniyle hakaret suçundan ceza verilmeyecektir. “Allah belanı versin” ifadesi, gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve gerekse Yargıtay ceza dairelerince hakaret değil, beddua olarak kabul edilmektedir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31.01.2017 tarihli, 2014/4-785 E. ve 2017/34 K. sayılı kararına göre; “(…) Uyuşmazlık; hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. … Tarafından yapılan infaz koruma memurluğu mülakat sınavına katılan oğlunun mülakatı geçememesi üzerine sanığın, Adalet Bakanlığı’na hitaben yazdığı dilekçedeki ‘… mülakat imtihanında yapılan haksızlığı yapanın Allah belasını versin, çoluk çocuğu hayır görmesin, ömür boyu sürünsün, … adalet bu ise adalet olmaz olsun, adalet böyle kullananın Allah belasını versin, haksızlık yapanları kahretsin, ömür boyu sürüm sürüm sürünsün, mazlumların haklarını ondan alsın, … Çocuğumun hakkını yiyenlerin en büyük musibetler başına ve çocuklarına gelsin, …’ şeklindeki ifadeler, beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici sözler ise de, komisyon üyelerinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması sebebiyle hakaret suçunun kanun unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir”. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 12.04.2010 tarihli, 2008/10995 E. ve 2010/4198 K. sayılı kararında ise, “Sanığın, mahkeme hâkimine hitaben ‘Allah belanı versin, adalet mülkün temel değildir’ şeklinde söz söylemekten baret eyleminin bir bütün halinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu oluşturacağı değerlendirmesinde bulunmuştur.[38]

Yargıtay 2.Ceza Dairesi 18.06.2013 tarihli, 2011/ 29991 E. ve 2013/16457 K. sayılı kararında, “yalancı köpek, şerefsiz biçimindeki sözler” hakaret olarak kabul edilmiştir. Yine Yargıtay 23. Ceza Dairesi 12.05.2016 tarihli, 2015/15670 E. ve 2016/6288 K. sayılı kararında; asker olan sanığın karıştığı maddi hasarlı bir trafik kazasına müdahale eden polis memurlarına ‘…ben askerim, ben komandoyum, (…) ibneler, piçler şeklinde sarf edilen sözler hakaret olarak değerlendirmiştir. Yargıtay, bir hareketin tahkir edici olup olmadığının zamana, yere ve duruma göre değişebileceğini, kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu kapsamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı veya sövmek fiilini oluşturması gerektiğini belirtmektedir.[39] Yargıtay kararlarına yansıdığı kadarıyla, sanığın, katılana söylediği “gerici yobazlar” sözü[40], “burada siz ne işe yarıyorsunuz, bana ilaç vermek zorundasınız, terbiyesiz, saygısız” sözleri[41], “yarın hakkınızda internet sitesi yaptırıp dolandırıcılığınızı anlatacam ve hakkınızda savcılığa suç duyurusunda yapacam” sözleri[42], “hepiniz şebekesiniz, hâkim, polis, savcı hepiniz aynısınız, savcıya mı güveniyorsunuz lan” sözleri[43], “sen kimsin lan, beni polis aracına bindiremezsin” sözleri[44], “dışarı çık lan adam mısın” sözleri[45], “Terbiyesizlik yapma, eşim bunun hesabını sizden soracak” sözleri[46], hâkime hitaben söylediği “ne kadar aksisiniz” sözleri[47], “lan sen ne biçim memursun” sözleri[48], “okumuşsunuz ama adam olamamışsınız, sana bu diplomayı verenin” sözleri[49], “faşist askerler” sözleri[50], “niye yamukluk yapıyorsun” sözleri[51], “sen kim oluyorsun benim hakkımda tutanak tutacaksın, istediğin kadar tutanak tut” sözleri[52], “Başbakan bizim halimizi bilmez, Başbakan kim kardeşim, Başbakan kukladır kukla, onun ile bunun ile masaya oturur, pazarlık yapar bizim halimizi sormaz” sözleri[53] rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı şeklinde olduğu gerekçesiyle hakaret suçunun oluşmayacağı ifade edilmiştir.

b.2.c.Hakaret Suçunun İşleniş Biçimleri (Yüzüne Karşı ve Yokluğunda ve İnternet ile Hakaret Halleri)

Birçok durumda hakaret fiili mağdurun yüzüne karşı ve huzurunda, herhangi bir aracı kişi olmadan işlenir. Bu durumlarda mağdur saygınlığının hedef alındığını bizzat görmüş, işitmiş ve o anda fark etmiş olacaktır. Huzurda hakaretin varlığı için bu şartlar yeterli olup failin mutlaka mağdurla yüz yüze ya da aynı mekânda olma­sı gerekmez.[54] Huzurda hakaretin varlığı için mağdurun hakaret fiilini hakaretin yapıldığı anda öğrenmesi yeterlidir. Mağdur hakareti bizzat öğrenebileceği gibi o sırada yanında bulunan kişiler aracılığıyla da öğrenebilir. Örneğin görme engelli bir kişiye el hareketleri ve mimiklerle hakaret edilmesi üzerine mağdurun yanında­kilerden neler olduğunu öğrenmesi halinde de yüze karşı hakaretin gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Mağdurun evinin önüne gidip penceresinin, kapısının önünde bağırmak suretiyle de hakaret etmek mümkündür. Ancak hakaret fiili TCK m. 125/f.2’de öngörüldüğü biçimde, mağduru mu­hatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle de işlenebilir. Bu durumda da fail birinci fıkrada öngörüldüğü biçimde huzurda hakaret hükümlerine göre cezalan­dırılacaktır. Çünkü mağdura gönderilen bir mektup, telgraf, faks içeriğindeki söz ve şekil ve resimlerle ya da mağdura telefon edilerek, mail (elektronik posta), cep telefonu mesajı vs. gönderilerek de hakaret edilmesi mümkündür. Mağ­durun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ede­rek işlenmesi gerekir.(TCK m. 125/f.1) Fail ve iştirakçilerin sayısı bu sayıya dâhil değildir. İhtilatın varlığı için fail ve iştirakçilerin dışında en az üç kişinin mağdura hakaret edildiğini bilmesi, öğrenmesi, anlaması ya da öğrenme olasılığının olma­sı gerekir.[55] Bu nedenle hakaret teşkil eden sözleri anlayamayan çocuklar, hakaret oluşturan resim ve şekilleri göremeyen görme engelliler, sözlü ve yazılı hakaret ha­linde failin kullandığı dili anlamayan ve bilmeyenler, akıl hastaları vs. bu sayıya dâhil değildir. Örneğin fail, ziyaretine gittiği bir karıkoca ve bunların birkaç aylık çocuklarının yanında orada bulunmayan bir şahıs hakkında aşağılayıcı ifadeler kul­lanmış olsa da ihtilat şartı gerçekleşmemiştir. Gıyapta hakaretin söz konusu olabilmesi failde ihtilat kastının bulunmasına bağlıdır. Buna göre, fail en az üç kişinin mağdura hakaret edildiğinin öğrenilmesini istemiş ya da en azından bunu göz önüne almış olmalıdır. Failin sadece bir kişiye gönderdiği ve mağdura yönelik hakaretler içen özel bir mektup ya da yazı bu kişi tarafından üçten fazla kişinin bulunduğu bir yerde okunmuşsa ihtilat şartının ger­çekleşmediği kabul edilmelidir. Ancak mağdur bu mektubun okunarak açıklan­masını istemişse artık ihtilat da gerçekleşmiş olacaktır.[56]

Günümüzde internet, milyonlarca bilgisayar sisteminin birbirine bağlı oldu­ğu, dünya çapında yaygın olan ve sürekli büyüyen bir iletişim ağı haline gelmiştir. Bu nedenle de dünya çapında ağ olan (world wide web -www) internet ulaşımı ve paylaşım olanağı kimi bilişim suçlarının ortaya çıkmasına neden olduğu gibi h­karet gibi klasik bazı suçların işlenişini de değiştirmiştir. Her şeyden önce internet bağlantısı günümüzde sabit olmayan –taşınabilir (mobil) cihazlarla birçok yerden çok kısa bir sure içinde sağlanabilmektedir. Bu nedenle elektronik ortamda çok kolaylıkla ve hızlı biçimde birden çok kişiye karşı hakaret suçu işlenebilir. Bu du­rumda karşılaşılacak temel sorun failin, suçun işlendiği zamanın ve suçun işlendiği yerin tespitidir.[57] İnternet yoluyla yapılan hakaretler de mağduru doğruca hedef almışsa örneğin bir elektronik mektup (e-mail) ya da internet bağlantısı üzerinden sağlanan bir telefon konuşması (örneğin messenger, skype) sırasında mağdura haka­ret edilmişse huzurda hakaret; mağdura hakaret içeren bir elektronik postanın üçten fazla kişiye ayrı ayrı ya da yönlendirme (forward) biçiminde gönderilmesi halinde ise gıyapta hakaret söz konusu olacaktır. Fail, internet olanağını kullanarak, örneğin birkaç kişiye birden hakaret eden bir elektronik postayı bu kişilere gönderdiğinde birden çok mağdur söz konusu olacak ancak bu durumda zincirleme suç hükümleri söz konusu olacaktır.[58] Hakaret suçu esasen ani bir suç olup kesintisiz biçimde işlenmesi çok zordur. Ancak sürekli yayın yapan bir web sayfasında (bir haber sitesi ya da Facebook ben­zeri bir kişisel sayfada) hakaret içerekli yayının sürdürülmesi halinde kesintisiz bir suçtan söz etmek gerekecektir. Örneğin A’nın B’ye hakaret etmek için kurduğu ve bir çok kişinin sayfa içeriğini görebildiği Blog ya da web ya da Facebook sayfasında B’ye yönelik aşağılayıcı ifadelerini haftalarca kaldırmaması halinde hakaret sürekli­lik gösterecektir. Ancak bu durumun pratik sonucu ve önemi, şikâyet süresi ile dava zamanaşımının başlangıcının belirlenmesi açısından söz konusudur.[59]

C.  SUÇUN MANEVİ UNSURU VE HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ

C.1. Hakaret Suçunun Manevi Unsuru

Bir suçun oluşabilmesi için maddi unsurunun yanında manevi unsurunun da olması gerekmektedir. Manevi unsur, gerçekleştirilen fiil ile kişi arasındaki manevi bağı ifade etmektedir. Söz konusu bağ olmadan gerçekleştirilen bir davranış fiil niteliğinde olmayacağından, suçun da oluşmayacağı söylenebilir.[60]

Hakaret suçunun oluşumu için genel kast yeterlidir, özel kast aranmaz. Ayrıca tahkir saiki de gerekmez. Şaka yapma, alay etme saiki ile hareket eden kimsenin eylemi hakaretin objektif unsurlarını taşıyorsa, yine de suç oluşacaktır. Yargıtay da konu ile ilgili bir kararında; “Hakaret suçunun oluşumu için genel kasıt yeterlidir, özel kast aranmaz. Ayrıca tahkir saiki de gerekmez. Hangi saik ile hareket edilirse edilsin eylem hakaretin objektif unsurlarını taşıyorsa suç oluşacaktır. Failin, yaptığı isnadın mağdurun şeref, onur ve saygınlığını rencide edeceğini bilmesi ve bunu istemesi yeterlidir.” diyerek hakaret suçunda genel kastın yeterli olduğunu belirtmiştir.[61] Aynı zaman da kastın ihtilata da yönelmiş olması, bilinerek ve istenerek en az üç kişiyle ihtilat edilmiş bulunması gerekir. Fail, suçu işlerken kullandığı fiil ile mağdurun şeref kavramını ihlal edeceğini bilmeli ve istemelidir.[62] Bu suç doğrudan kastla işlenebileceği gibi, olası kastla da işlenebilir.  Örneğin, bir kimse bahçede komşusu hakkında konuşurken muhatabın duyacağını öngörerek hakaret içeren sözleri söyler, mağdur da bu sözleri duyarsa, suç olası kastla işlenmiş sayılacaktır. Ancak Yargıtay, vermiş olduğu bir kararında “Hakaret suçunun, neticesi harekete bitişik şekli suçlardan olması, suç kastının varlığı için eylemin iradi olarak gerçekleştirilmesinin yeterli olması ve kanunda öngörülen neticenin hareketin gerçekleşmesi ile zorunlu olarak doğması nedeniyle, olası kast ile işlenemeyecek suçlardan olduğunu belirterek söz konusu suçun olası kastla işlenemeyeceğini” söylemiştir[63]

Failin kastının hem yazı ve sözün içeriğinin hakaret oluşturduğuna ve hem de suçun gıyapta olması halinde ihtilat ve huzurda işlenmişse huzur unsuruna yönelik olması gerekir. Failde hakaret kastının bulunup bulunmadığı failin kullandığı sözlerden, failin davranış biçimlerinden, fail ve mağdur arasındaki kişisel bağdan ve faille mağdurun içinde bulunduğu toplumsal koşullar dikkate alınarak tespit edilmelidir. Gerçek bir durumun, hukuki bir kurumun, tarihsel bir gerçekliğin ortaya konulması haka­ret olarak değerlendirilemez. Örneğin karı kocalık ilişkisini sormak için bir erkeğe “Karınız nerede?” biçimindeki bir sözde geçen “karı” ifadesi hakaret değilken, bir toplantıda bulunan konuşmacı kadına Susturun bu karıyı sözlerinde geçen “karı” ifadesinin hakaret amacıyla söylendiği açıktır. Örneğin ülkemizin kimi yörelerinde “yosma” güzel kadın anlamına gelir ve günümüzde ender rastlansa da geçmişte ka­dın adı olarak kullanılmıştır, ancak günümüzde şehirde yaşayan bir kadına “yosma” biçiminde bağırmak faildeki hakaret kastını gösterir. Bunun gibi, toplum içinde bir kişiye aslan, kaplan biçiminde ifadeler, hakaret olarak algılanmaz.[64]

C.2. İddia ve savunma dokunulmazlığı

İddia ve savunma hakkı; hak arama hürriyeti başlıklı Anayasa madde 36’da hükmedilmiştir. Bu hüküm ile iddia ve savunma hakkı ve bunu kapsayan adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Adil yargılanma hakkı Anayasa’da düzenlendiği gibi AİHS’de de bulunmaktadır. Yargılama kanunlara uygun olarak en doğru biçimde yapılmalı ve bireylerin hakları korunmalıdır. Hukuk, ceza ve idari yargıları makamları önünde görülen uyuşmazlıklarda kişilerin iddialarını ileri sürüp kendilerini savunabilmeleri için karşı tarafı incitecek, öfkelendirebilecek ifadeleri kullanmaları olağandır. Bu nedenle iddia ve savunma dokunulmazlığı sadece ceza yargılamasında değil, diğer yargı mercileri önünde gö­rülen uyuşmazlıklarda da söz konusudur. İddia ve savunma dokunulmazlığından söz edilebilmesi için TCK m. 128’de “isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması” koşuluna yer verilmiştir. Bu nedenle sövme biçimindeki soyut ifade ve yakıştırmaların iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamına girip girmeyeceği tartışma konusudur. Uyuşmazlık­lar kapsamında iddia ve savunma makamlarının sarf ettikleri birçok söz gerçek ve somut olaylara dayanmayan soyut ifadelerdir. Bu durumda iddia ve savunma do­kunulmazlığının kapsamı çok sınırlanmış olacaktır. Bu nedenle kullanılan ifadele­rin uyuşmazlıkla, dava ile ilgili mantıki ve doğrudan bir bağının olması koşuluyla sövme biçimindeki soyut ifadeleri de kapsadığı kabul edilmelidir.[65] Örneğin zina iddiasıyla açılmış bir boşanma davasında davacının davalıya yönelik olarak sarf etti­ği “Beni aldatan bu iffetsizden boşanmak istiyorum. biçimindeki bir ifade davayla ve ilgili olduğu için hakaret suçuna vücut vermez ancak aynı davada sarf edilen “Beni aldatan bu şerefsizden boşanmak istiyorum” biçimindeki sözler hakaret suçuna vücut verecektir.[66]İnsan öldürme suçuna ilişkin bir davada suçlamayı reddeden sanığa hi­taben sarf edilen Yalancı, katil olduğunu inkâr ediyor. Biçimindeki bir ifade iddia dokunulmazlığı kapsamında olmasına rağmen aynı kişiye yönelik olarak sarf edilen Salak salak bakan aptal” ifadesi hakaret suçuna vücut verecektir.[67] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nn 03.04.2019 tarihli, 2017/3071 E. ve 2019/6713 K. sayılı kararına göre aykırı olarak “Sanığın, hastanede bulunduğu sırada ‘İnsan değil misiniz, görmüyor musunuz, beni zorla tutuyorlar, Allah’ınız kitabınız yok mu sizin’ biçimindeki sözlerin, kendisine yapılan muameleye ilişkin neden çözüm getirilmediğinin irdelemesi amacına yönelik nezaket dışı kaba hitap tarzı olup, sövme, somut bir fiil ya da olgu isnadı olarak kabul edilemeyeceği, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurları oluşmadığından, sanığın beraati yerine hükümlülük kararı verilmesi kanuna aykırıdır.” Yargılama makamını işgal eden hâkimler, iddia ve savunma dokunulmazlı­ğından yararlanamazlar. Yargılama makamı kararını verdikten sonra mahkemenin kararları da eleştiriye konu olabilir. İddia ve savunma dokunulmazlığı, mahkeme kararlarına karşı yapılan kanun yolu başvurularında da söz konusu olup kararla ilgili olarak kullanılan “taraflı, yetersiz, yanlış, baştan savma” biçimdeki ifadeler bu kapsamda değerlendirilmelidir. Ancak kanun yolu başvurusunda kullanılan Bu karar mahkeme heyetinin cehaletini yansıtıyor biçimdeki bir ifade heyete yönelik hakaret olarak değerlendirilmelidir.

C.3. Mağdurun Rızası

Rıza, kişilerin kendilerine ait hukuki varlıklar üzerinde özgürce yararlanma haklarının garanti altına alınmasının bir unsurudur. Kişiler ancak tamamen kendilerine ait hukuksal varlıklar üzerinde serbestçe tasarruf edebilirler. Hukuk izin vermediği müddetçe, kişiler başkalarına ait hukuksal değerler üzerinde tasarrufta bulunamaz, bu arada rıza da gösteremezler.[68] Hakaret suçu açısından mağdurun rızasını açıklaması açık olabileceği gibi üstü kapalı da olabilir. Mağdur, açıkça kendisine karşı hakaret suçunun işlenmesine onay vermiş olabilir: Bir tiyatro gösterisinde oyunculardan birisinin bir diğerine karşı hakaret içerikli bir söz kullanmasında olduğu gibi. Bazı durumlarda ise rıza üstü kapalı olarak söz konusu olur. Örneğin mağdurun vermiş olduğu bir röportaja dayanılarak bir gazetede hakkında normalde onur, şeref ve saygınlığını ihlal edici olabilecek sözlerin yayınlanmasında olduğu gibi.[69] Mağdur tarafından fiilden önce veya en geç fiil esnasında rızanın verilmesi gerekmektedir. Rıza, hakaret içerikli fiilden sonra açıklanırsa bu durumda fiil hukuka uygun hale gelmez. Fiilden sonra eyleme yönelik şikâyet hakkında vazgeçme söz konusu olabilir. Rıza hususu değerlendirilirken bir takım sınırlamalarının da olduğu unutulmamalıdır. Özellikle üstü kapalı rızanın olduğu durumlarda, rızanın neyi kapsadığı anlaşılıyorsa, hakaret içerikli sözler de o kapsamda kalmalıdır. Yine bir mağdur, örneğin eşi tarafından normalde hakaret içeren bir sözün kendisine söylenmesine karşı çıkmazken, aynı sözün sokaktan geçen bir başkası tarafından kendisine söylenmesine rıza göstermemiş olabilir. Bu durumda rızanın sınırlarını ve neyi, kimi kapsadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

C.4. Habercilik Ve Basın Hürriyeti

Taraf olduğumuz uluslararası sözleşme hükümlerine ve Anayasaya göre bası­nın haber verme özgürlüğü, kişilerin ifade haklarını ve özgürlüklerini kullanabilme­lerinin bir aracıdır. Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğü ile ilgili bir kararında; “İfade özgürlüğünün özel bir türü olan basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. ve 32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Basın özgürlüğü; gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar (AYM, E.1996/70, K.1997/53, 5.6.1997). Basının haber verme hakkı sadece basının bir olayı bildirmesi özgürlüğü ile sınırlı olmayıp bir olaya ve duruma ilişkin öneri ve eleştiriler yapa­bilme özgürlüğünü de kapsar.[70] Basın özgürlüğünün amacı kişilerin yazılı, görsel, işitsel ve yaygınlaşmaya başlayan elektronik-dijital araçları kullanarak fikirlerini ge­niş kitlelere duyurabilmeleridir. Basının haber verme hakkı ve bunun kullanılması, bu çalışmanın kapsamını aşan başka bir çalışmanın konusudur. Ancak basın yayın araçlarında verilen haberler, yapılan eleştiri ve fikir açıklamaları niteliği itibariyle kamuoyunun bir kısmının ilgi ve beğenisini çekerken bir diğer kısmın ilgisizliğiyle ya da öfkesiyle karşılaşacaktır. Basın Kanunu’na göre basında yer alan haberlerin kaynakları açıklanmak zorunda değildir, ancak verilen haberler doğru olmalı ve kişilerin saygınlıklarını zedeleyici nitelikte olmamalıdır. Örneğin bir belediyede yapılan ihale ile ilgili olarak verilen bir haberde “Belediye’deki ihalelerde yolsuzluk yapıldığı ve başkanın yakınlarını kayırdığına dair endişeler olduğu” biçiminde ifa­delere yer verilebilir ancak “Hırsız başkan ve harami yakınları” biçiminde bir ifade kullanılmaz. Basının verdiği haberlerle ilgili kişilerin cevap ve düzeltme hakkını kullanmasına da olanak tanınmalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Castells-İspanya kararında; “Hükümetlerin eylem ve ihmallerinin sadece yasama ve yargılama organlarının değil, basının ve kamuoyunun da yakından incelemesine tabi olacağını” belirtmiştir. Yüksek Mahkeme, “Hükümetin işgal ettiği üstün mevkiden dolayı özellikle muhaliflerinin veya medyanın haksız saldırılarını veya eleştirilerini karşılamak için başka araçları kullanabileceği durumlarda ceza davasına başvurmada kendisini sınırlı görmesi gerektiğini” ifade etmektedir. Söz konusu kararda “Basın özgürlüğünün, halkın siyasal liderlerin düşünceleri ve davranışları hakkında fikir sahibi olabilmesi için en iyi araçlardan biri olduğu” ifade edilmiştir. Basın özgürlüğünün özellikle siyasetçilere, kamuoyunun zihnini meşgul eden sorunlar hakkında düşüncelerini ve yorumlarını belirtme fırsatı verdiği belirtilmiştir. Yine kararda ifade özgürlüğünün ayrıca herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan serbest siyasal tartışmaya katılmasını mümkün kıldığı söylenmiştir.[71]

Haber verme hakkının hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilebilmesi için söz konusu haberin bir takım şartlar taşıması gerekmektedir. Buna göre haberin gerçek olması, güncel olması, haberde kamu yararının bulunması ve haberle işlenen suç arasında düşünsel bir bağın bulunması eylemin hukuka uygunluğu için aranan şartlardır.[72] Basında verilen haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi için haberin içeriği kadar haberin veriliş biçimi de önemlidir. Bu nedenle bir ha­berde adı geçen kişiyi küçük düşürecek nitelikte bir fotoğraf ya da ifadenin haberin içinde kullanılması hakaret suçuna vücut verebilir.[73] Örneğin bir siyasetçiyle ilgili haberde bu kişinin fotoğrafının kullanılması gayet olağan bir durumken haberde bu kişinin fotoğrafı yerine bu kişiyi küçük düşürmek için bir hayvan (örneğin eşek) ya da cismin fotoğrafının (örneğin lazımlık- çöp sepeti) kullanılması, güzel olmadığını belirtmek için aşağılayıcı ifadeler kullanılması örneğin mağdura at suratlı, eşek ka­falı biçiminde ifadeler yakıştırmak hakaret suçuna vücut verecektir.[74] Mizah, haber vermeden çok farklı olup abartmak ve mizahın doğasında var­dır. Özellikle politikacılar mizah konusunda diğer bireylere nazaran daha tolerans­lı ve eleştiriye açık olmalıdırlar. Mizah ürünü, niteliği itibariyle abartılı ve uydurma öğelerle doludur. Bu nedenle mizah eserleri konusunda özellikle siyasetçilerin daha anlayışlı olması, mizahın doğasını hakaret olarak görmemeleri gerekir. Niteliği ge­reği mizah, ciddi biçimde söylenemeyecek sözlerin gülmece unsuru katılarak ve gerçek durumun abartılarak aktarılmasıdır. Mizah, çoğu zaman yöneticileri doğru­ca hedef almak yerine abartılı bir biçimde siyasal eleştiri yapma imkânı sunar. Ka­ragöz – Hacivat ve Nasreddin Hoca anlatılarının yüzlerce yıldır yaşayabilme nedeni budur.[75]

D.   SUÇTA NİTELİKLİ HALLER, HAFİFLETİCİ VE ORTADAN KALDIRAN HALLER

İncelemekte olduğumuz hakaret suçunda da, suça etki eden nedenlerden, ağırlaştırıcı nedenler olarak TCK’nin 125/3. ve 125/4.maddelerinde düzenlemeler yapılmıştır. TCK’nin 125/3.maddesinde, “Hakaret suçunun, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, kişinin dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi halinde, cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağı” ifade edilmiştir. TCK’nin 125/4.maddesinde de, suçun aleni olarak işlenmesi durumunda cezanın altıda bir oranında arttırılacağı belirtilmiştir. Suça etki eden nedenlerden hafifletici nedenler olarak ise, TCK’nin 29.maddesinde düzenlenen genel haksız tahrik hali ile TCK’nin 129/1.maddesindeki hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hali, 129/2.maddesindeki suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi hali ve 129/3.maddesindeki hakaret suçunun karşılıklı şekilde işlenmesi hali düzenlenmiştir.[76]

D.1. Kamu Görevlisine Görevi Nedeni İle Hakaret

Türk Ceza Kanununun 125/3-a maddesinde, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi halinde cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağı ifade edilmiştir. Bahsi geçen ağırlaştırıcı nedenin uygulanabilmesi için, hakaret oluşturan davranışın öncelikle kamu görevlisine yönelmesi bunun yanı sıra eylemin kamu görevlisinin görevinden dolayı işlenmesi gerekmektedir. Hakaret fiilinin mutlaka kamu görevlisinin görevi sırasında işlenmiş olması da gerekmez, önemli olan görevini yaptığı için işlenmiş olmasıdır. Suçun mağdurunun kamu görevlisi olup olmadığının belirlenmesi hususunda bakılması gereken ölçüt, mağdurun kamusal bir faaliyetin yürütülmesine katılıp katılmadığı veya kamu otoritesine ait bir güç veya yetkiyi kullanılıp kullanılmadığıdır. Örneğin birkaç gün önce haciz işlemleri nedeniyle evine gelmiş olan icra memuru ile pazarda karşılaştığında haka­ret eden fail kamu görevlisine görevinden doyalı hakaret etmekten dolayı sorumlu olacaktır. Ancak bu icra memuru ile otoparkta park yeri nedeniyle tartışan komşu­sunun sarf ettiği zaten senin işin milletin evine hırsız gibi zorla girip malını elinden mafya gibi almak biçimindeki ifadeler basit hakaret suçuna vücut verecektir. Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret, suçun ağırlatıcı nedeni olmasına rağmen, özellikle kamuoyunu ilgilendiren konularla ilgili ise cezayı artıran neden değil, tam tersine cezadan indirim nedeni olarak kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.[77] Yukarıda belirttiğimiz gibi hakarete uğrayan kamu görevlisi mesai saati dışında veya tatilde olabilir. Ancak kamu görevlisi olması şarttır. Her çalışan için geçerli bir hüküm değildir. Kişinin eskiden kamu görevlisi olması durumu değiştirmez, suç işlendiği anda kamu görevlisi olması gerekmektedir. İlgili bir Yargıtay kararı bu duruma güzel bir örnektir. TEDAŞ’ta çalışan görevlinin hakarete uğradığı olayda TEDAŞ’ın özelleştirildiği ve personelin kamu görevlisi sayılmadığı gözetilmeden hüküm kurulması bozma nedeni sayılmıştır.[78] Kamu görevlisinin görevinden dolayı hakaretin söz konusu olabilmesi için mağdurun görevini kanuna uygun yaptığı için hakarete uğramış olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisinin görevini kötüye kullandığı hallerde buradaki nitelikli hal uygulanmaz. Örneğin yetkili makamın arama emri olmadan konutuna zor­la girerek arama yapmak isteyen bir kolluk görevlisine hakaret eden fail hakkında buradaki nitelikli hal uygulanmayacaktır. Böyle bir durumda kamu görevlisinin görevini kötüye kullanmış olması fail açısından haksız tahrik hükümlerinin uygu­lanması sonucunu doğuracaktır. İlgili bir Yargıtay kararında; “(…) N..l’ ın hatalı araç kullanımı sonucu polis memuru olan katılanın yönetimindeki resmi aracı trafik kazası tehlikesine maruz bırakması, buna öfkelenen katılanın sanığın bulunduğu araca doğru, “arabayı insan gibi kullansanıza lan” diye bağırması, (…) sanığın duyduğu öfkenin etkisi ile katılana “hayvan herif git işine” diyerek hakaret etmesi şeklinde gerçekleştiği Kabul edilen eylemde, hakaret eyleminin görev ile ilişkilendirilemeyeceği (…)[79]” belirtilmiştir.

D.2. Suçun Kişinin Dini, Siyasi, Sosyal, Felsefi İnanç, Düşünce Ve Kanaatleri Nedeni İle İşlenmesi

Türk Ceza Kanunu 125. madde 3(b) fıkrasında suçun dini, siyasi, sosyal, felsefi, inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı işlenmesi sonucu verilen cezanın 1 yılın altında olamayacağı belirtilmiştir. AİHS 9. maddesinde; “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.” ifadesi ile düşünce din ve vicdan özgürlüğünün kapsamı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine paralel olarak düzenlenen Anayasa’nın 24. maddesinde din ve vicdan hürriyeti başlığı altında “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir, (…) Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” ifadesi ve 25. maddesinde ise düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir, (…) Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ifadesi ile herkesin dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini özgürce dile getirebileceği ve bu nedenle kınanamayacağı veya suçlanamayacağı belirtilmiştir.[80]

D.3. Suçun Mensup Olunan Dine Göre Kutsal Sayılan Değerlerden Söz Edilerek İşlenmesi

Türk Ceza Kanunu 125. madde 3(c) fıkrasında suçun, kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde cezasının 1 yıldan az olmayacağı belirtilmiştir. Dine ve kutsal sayılan değerlere hakaret konusu sadece ülkemiz kanunlarında düzenlenmemektedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, İnsan Hakları Komisyonu ve İnsan Hakları Konseyi 1999 yılından beri bu konu hakkında mücadeleyi amaçlayan kararlar almıştır[81]. Bu konu yargılama aşamasında önemli olup; “Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, işlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.[82]” ifadesi gereği nitelikli hâl gözetilmeden karar verilmesi bozma nedeni sayılacaktır. Suçun mensup olunan dine göre kutsal sayılan değerlerden söz edilerek işlenmesi konusunda dikkat edilmesi gereken husus iki nitelikli hâlin bir arada işlenmesi durumudur. Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı ve kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden ötürü işlenmesi ile ilgili bir Yargıtay kararında; “(…) aynı Kanunun 125/3-a-c maddesindeki iki nitelikli halin gerçekleştiği gözetilerek, alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmemiş ve katılan …’e yönelik hakaret suçundan kurulan hükümde de 125/3-c maddesi uyarınca ceza tayin edilmemiş (…)[83]” olması bozma nedeni sayılacağından bahsedilmiş; ancak aleyhe temyiz yoluna başvurulmadığından bozmaya karar verilememiştir. Kutsal sayılan değerlere ve dine hakaret suçunda; suçun bir mağduru olması ve mağdurun kanun tarafından korunan hukuki yararının ihlali gerekmektedir. Eğer hakaret belirli bir mağduru değil de genel olarak bir dini ya da kutsal sayılan bir değeri hedef alıyorsa farklı bir suçun konusunu oluşturacaktır. Örneğin bir kişinin Budist olmasından ötürü hakarete uğraması sonucu hakaret suçunun nitelikli hâli uygulanacak olup kişiyi hedef almadan bütün Budistlere karşı bir hakaret içeriyorsa hakaret suçunun konusundan çıkarak kamu barışına karşı suçlardan olan Türk Ceza Kanunu madde 216’da belirtilen halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunun konusunu oluşturacaktır. AİHM, Ot­to-Preminger-Institut/Avusturya kararında kutsal değerlere hakaret içeren bir filme elkonulmasının ifade özgürlüğüne aykırı olmadığı yönünde karar vermiştir.[84] Ka­nundaki nitelikli halin varlığı için genel kasıt (failin mağdura hakaret etmek kastı) yeterli olup, failin mutlaka mağduru dinsel duyguları nedeniyle hakaret etmesi şart değildir. Yargıtay da sanıkların kullandığı “senin Allah’ını kitabını sinkaf ederim”[85], “dinin kitabını sinkaf ederim”[86] şeklindeki sözlerin TCK’nin 125/3-c maddesindeki suçu oluşturacağını kabul etmektedir.

D.4. Alenen Hakaret

Türk Ceza Kanununun 125/4.maddesinde, “Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır” hükmüne yer verilerek alenen işlenen hakaret suçunun normal hakaret suçuna göre daha ağır cezalandırılacağı ifade olunmuştur. Aleniyet kavramı sözlükte “açıklık” olarak, alenen kavramı ise, “Açıktan açığa, herkesin gözü önünde, herkesin içinde, gizlemeden, açıkça” olarak tanımlanmıştır. Türk Ceza Kanunu içerisinde ise aleniyet kavramının tanımı yapılmamıştır. Hakaret suçunun alenen işlenmesinin, normal şekilde işlenmesine göre daha ağır cezalandırılmasının sebebi olarak, mağdurun herkese açık, geniş bir çevrede hakarete uğramasının, tek başınayken ya da az sayıda kişinin bulunduğu ortamdayken uğrayacağı hakarete göre daha fazla rencide edici olacağı hususu gösterilmiştir. Hakaret suçu açısından aleniyet kavramından söz edilebilmesi için, suçun belirli olmayan sayıdaki kişiler tarafından işitilip, görülebilecek ve algılanabilecek bir ortamda ya da çok sayıdaki kişinin hakareti öğrenmesine neden olacak bir araçla işlenmiş olması aranmaktadır.[87] Yargıtay’a göre aleniyet; “(…) hakaret eyleminin herkesin duyabileceği, görebileceği ve sayısı belli olmayan birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olması anlamına gelmektedir. Aleniyet nedeniyle artırım yapılmasının amaçlarından biri mağdurun onur ve şöhretinin, fiili başkalarının duyması veya duymasına açık olması nedeniyle daha fazla zarar görmesi diğeri ise hukuka aykırılık teşkil eden fiilin bizatihi aleni olarak icra edilmesidir.(…) aleniyetin gerçekleşmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli olmayıp, hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması, herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesi gerekmektedir, (…).”[88] şeklinde tanımlanmaktadır.

Yargıtay da bu şekilde bir belirsizlik durumu söz konusu olduğunda öncelikle bu yerin taraf ve tanık beyanlarıyla niteliğinin tespit edilmesi, bu yönde doğru bir tespite ulaşılamaması halinde ise, mahallinde keşif yapılarak suç yerinin niteliğinin tespit edilmesi, denetime imkân sağlayacak olay yeri fotoğraflarının dosya arasına alınması ve buna göre aleniyet öğesinin ne şekilde oluştuğunun tartışılması gerektiğini Kabul etmektedir.[89] Ancak örnek olması açısından bazı yerlerle ilgili Yargıtay’ın kabullerine bakacak olursak, adliye koridoru[90], mahkeme kalemi[91], karakol merdiveni[92], hastane acil servis koridoru[93] aleni olarak kabul edilirken, sanığın ikamet adresi[94], iş yerinin yazıhane kısmı[95], hastane muayene odası[96], ceza infaz kurumunun içi[97], etrafı kapalı merdiven boşluğu[98]  aleni olarak kabul edilmemiştir. Gazete, dergi, kitap, televizyon, internet, sinema gibi vasıtalarla hakaret suçunun işlenmesi durumunda suçun alenen işlendiği kabul edilecek ve 125/4.madde uyarınca cezada artırıma gidilecektir. Suç, basın ve yayın yoluyla işlendiği takdirde aleniyet unsuru oluştuğundan sanığın cezasında artırım söz konusu olacaksa da, özellikle basın ve yayın yoluyla düşünce açıklamalarının hakaret oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi noktasında, basının haber verme hakkı, eleştiri hakkı, ifade özgürlüğü gibi hukuka uygunluk nedenlerinin iyi değerlendirilmesi ve söz konusu haklar arasında doğru dengenin sağlanması da gerekmektedir.

D.5. Suçun Haksız Fiil Nedeniyle İşlenmesi

Türk Ceza Kanunu madde 129/1 uyarınca hakaret suçunu gerçekleştiren kişinin haksız bir fiile tepki vermek için hakaret suçunu işlediği durumlarda, somut olayın içeriğine bakılarak hakaret fiilini gerçekleştiren kişinin ne kadar tahrik altında bulunduğuna ve ne kadar etkilendiğine bağlı olarak verilecek ceza üçte bire kadar indirilebileceği gibi ceza verilmesinden vazgeçilebileceği de belirtilmiştir. Tahrik oluşturan fiilin haksız olması gerekmektedir. Fiilin haksız olması demek onun illa ki suç oluşturması anlamına gelmez. Özel hukuk anlamında haksızlık teşkil eden bir fiil söz konusu olduğunda da haksız bir fiilden söz edilebilecek ve madde uygulama alanı bulabilecektir. Örneğin Yargıtay bir kararında “sanığın almak istediği aracın kendisine taahhüt edilen nitelikleri taşımadığının anlaşılması ve mağdurlar ile bu nedenle aralarında tartışma çıkması durumunda TCK’nin 129/1.maddesinin uygulanmasının söz konusu olabileceğini” belirtmiştir.[99]

Haksız tahrik etkisi altında hakaret suçunu işleyen failin, kendisini tahrik etmemiş olayla alakası olmayan bir kişiye hakarette bulunması durumunda bu kanun hükmü uygulanamayacaktır. Bu durumla ilişkili bir Yargıtay kararında; “(…) Sanığın oğlunun dövülmesini öğrendikten sonra bu konuyu okul yönetimi ile görüşmek üzere okula gittiği, müdür yardımcıları ile konuyu görüşürken tartıştıkları sonrasında gelen okul müdürü olan müştekiye “sen PKK’lısın dağdan inmesin, senden öğretmen bile olmaz” şeklindeki hakaret içeren sözleri söylemesi karşısında, (…).[100]” özel tahrik hükmünün uygulanması için, hakaretin haksız fiili gerçekleştiren kişiye yönelik olması gerektiği belirtilmiştir. Haksız davranış kişilerin duygularını incitmektedir ve bu incinme karşısında bireyler çeşitli şekillerde tepkiler vermektedir. Bu nedenle haksız tahrik ceza sorumluluğunu azaltan ya da ortadan kaldıran bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Haksız bir davranışa gösterilen tepkinin yalnızca haksız fiil failine yöneltilmesi zorunludur ve yöneltilmediği takdirde incinmeye karşı tepki durumu oluşmayacaktır. Hakaret suçunun mağdurunun bir hakkını kullanması sırasında sanıkta öfke ve üzüntünün oluşması durumunda bir haksız fiilden bahsedilemez. Aksi takdirde kanunun verdiği yetkinin kullanılmasından dolayı şahısların sorumlu tutulması söz konusu olur ki bunun kabulü de mümkün değildir. Bu durumda örneğin Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunundan kaynaklanan haklarını kullanarak suç işlemekte olan bir şahsı yakalayıp kelepçeleyen polise yönelik, yakalanan şahsın hakaret içerikli söz söylemesi durumunda, polisin eylemi bir hakkın icrası niteliğinde olduğundan TCK’nin 129/1.maddesinin uygulanması söz konusu olmayacaktır. Yine aynı şekilde bir yargılama esnasında tanık sıfatıyla usulüne uygun olarak beyanda bulunan bir şahsa karşı davanın taraflarından birisi, aleyhine beyanda bulunduğu gerekçesiyle hakaret içerikli bir söz kullandığında TCK’nin 129/1.maddesinden yararlanamayacaktır.[101]

D.6. Suçun Kasten Yaralama Suçuna Tepki Olarak İşlenmesi

TCK m. 129/f.2’de “Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.” denilerek şahsi bir cezasızlık nedeni öngörülmüştür. Bu durumda fail hakkında, ceza verilmesine yer olmadığı hükmü verilmelidir.[102] Burada sadece kasten yaralama fiiline tepki olarak hakaret edilmesi söz konusudur. Hakaret suçunun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi konusu ile ilgili bir Anayasa Genel Kurul kararında; “(…) Kasten yaralama fiilleri vücut dokunulmazlığına yönelik suçlardandır. Kanun koyucu; kasten yaralama suçunun niteliğini, işleniş şeklini ve mağdurda oluşan zararı ve bu zararın etkilerini gözeterek kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenen hakaret suçunu cezalandırmamayı öngörmüştür. (…) Ayrıca kuralda öngörülen cezasızlık nedeni, hakaret suçunun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde söz konusu olup, kasten yaralama suçu ile hakaret suçu arasında bir neden-sonuç ilişkisi bulunmaktadır, (…).[103]” ifadesi ile kasten yaralama sonucu mağdur üzerinde oluşan etkiye bağlı olarak neden-sonuç ilişkisi içerisinde hakaret suçunun işlenmesi, cezasızlık nedeni olarak sayılmıştır. Önemli olan kasten yaralama fiili açısından somut olayda bir hukuka uygunluk nedeni olmamasıdır. Örneğin darp edilen ve tekmelenen kişinin kendisine bu hareketleri yapana yönelik olarak sarf ettiği Ne­den vurdun aptal adam biçimindeki sözler cezalandırılmayacaktır. Nitekim Yargı­tay da verdiği bir kararında “Hakaret suçunun; katılanın, sanığın kolundan tutarak alt kata indirmek amacıyla iteklemesi biçimindeki ve kasten yaralama niteliğindeki haksız hareketine tepki olarak işlendiğinin anlaşılması nedeniyle TCY. nın 129/2. maddesi ve CYY. nın 223/4. maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.” biçiminde karar vermiştir.[104]

TCK m. 129/f.2’de kasten yaralamadan bahsedilmiş olmasına rağmen, yara­lamanın belirli bir ağırlığa ulaşıp ulaşmaması aranmamıştır. Kanunda kasten yara­lamadan bahsedilmiş olmasına rağmen kasten yaralamaya teşebbüs halinde tepki olarak hakaret edilmesi halinde de fail hakkında ceza verilememelidir. Çünkü suçun teşebbüs derecesinde kalması ya da nitelikli hallerinin gerçekleşmesi de aynı suç kapsamında değerlendirilmelidir. Nitekim TCK m.43/f.1’de “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denilerek bu çözüm benimsenmiştir. Maddede kasten yaralamadan söz edilmiş olmasına rağmen öldürme ya da öldürmeye teşebbüs fiiline tepki olarak hakaret edilmesinden söz edilmemesi haklı olarak eleştirilerek bu durumda fail hakkında TCK m. 29’daki haksız tahrik hük­münün uygulanabileceği ileri sürülmüştür.[105]Ancak bu durumda fail hakkında TCK m.129/f.1’deki hükmün uygulanması daha isabetli olacaktır. Çünkü TCK m. 29’da haksız bir fiile karşı işlenen tepki suçu nedeniyle cezanın indirilmesi söz ko­nusuyken TCK m.129/f.1’e göre haksız bir fiile karşı işlenen tepki suçu hakaret olarak somutlaştırılmış ve fail hakkında verilecek cezanın indirilmesi ya da faile ceza verilmemesi yargıcın takdirine bırakılmıştır. Bu durumda hem tepki suçunun hakaret olmasını arayan özel hüküm olduğu hem de şahsi cezasızlık olasılığını da barındıran daha lehe düzenleme olduğu için TCK m. 129/f.1 uygulanmalıdır. Yaralama fiilini işleyen kişi açısından meşru savuma biçiminde bir hukuka uygunluk nedeni ya da cebre maruz kalmak biçiminde kusurluluğa etki eden bir neden varsa artık bu hüküm uygulanamaz. Kanunda kasten yaralama fiilinin mutlaka faile yöneltilip yöneltilmediği meselesi açık değildir; bu nedenle bir başka­sına yönelik yaralama suçuna tepki olarak hakaret edilmesi halinde de bu hükmün uygulanacağı savunulmaktadır. Hükümde kasten yaralamadan söz edildiği için taksirle yaralama fiiline tepki olarak hakaret edilmesi halinde de TCK m. 129/f.1’deki hüküm uygulanmalıdır, çünkü taksirli fiiller de haksızdır. Yukarıda olduğu gibi burada da fail hakkında daha lehe olan TCK m.129/f.1’deki hükmün uygulanması daha isabetli olacaktır, çünkü TCK m. 29’da haksız bir fiile karşı işlenen tepki suçu nedeniyle sadece ce­zanın indirilebilmesi söz konusuyken TCK m.129/f.1’e göre haksız bir fiile karşı işlenen tepki suçu hakaret olarak somutlaştırılmış ve fail hakkında verilecek ceza­nın indirilmesi ya da faile ceza verilmemesi yargıcın takdirine bırakılmıştır. Taksirle yaralama fiili de haksız bir fiil olduğu için bu durumda da fail hakkında cezanın indirilmesi ya da ceza verilmemesi olanağını veren TCK m. 129/f.1 uygulanmalıdır.[106]

D.7. Suçun Karşılıklı Olarak İşlenmesi

Türk Ceza Kanunu madde 129/3 uyarınca hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi durumu anlatılmış olup bu durumda olayın özelliklerine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza verilmekten de vazgeçilebilir. Bu hüküm ile karşılıklı hakaretin suçu azaltan veya ortadan kaldıran bir neden olduğu belirtilmiştir. İlgili kanun hükmünün uygulanabilmesi için karşılıklı hakaretin bulunması şarttır. Karşılıklı hakaretten kasıt ise her iki hareket arasında nedensellik bağının bulunmasıdır[107]. İkinci olarak yapılan hakaret fiilinin ilk fiile tepki olarak bağlantılı bir şekilde yapılması gerekmektedir. Taraflardan birinin hakarette bulunduğu diğer tarafın ise hakaret sayılmayacak kaba hitap tarzında bulunduğu veya beddua ettiği durumlarda ise ilgili madde uygulanamaz. Bu duruma ek olarak karşılıklı hakaretin aynı ağırlıkta olması gerekmez[108]. Karşılıklı hakaret suçunda ilk hakarette bulunan kişinin fiilinin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Hukuka aykırılığın ispatlanabilmesi için ilk hakarette bulunan kişinin tespiti önem taşımaktadır[109]. Bu hususla ilgili bir Yargıtay kararında; “(…) ilk haksız hareketin sanıktan geldiği ve sanığın çok sayıda rahatsız edici sözlerine karşılık katılanın cevap vermesi şeklinde gelişen hususlar gözetilmeksizin, “tarafların karşılıklı hareket ettiği şeklindeki yasal ve yerinde olmayan gerekçe ile hakaret suçundan ceza verilmesine yer olmadığında karar verilmesi, (…)[110]” bozma nedeni sayılmıştır. Karardan da anlaşılacağı üzere ilk haksız hareketi yapan kişinin tespiti büyük bir önem taşımaktadır. İlk hakareti yapan kişinin tespiti yapılarak bu kişiye hakaret suçundan ceza verilecek, ikinci kişi için ise TCK madde 129/3 uygulama alanı bulacaktır. Ancak ilgili hususun belirlenemediği durumlarda iki taraf için de ceza verilmemesine veya indirim uygulanmasına karar verilebilir. İlk hakarette bulunan kişinin belli olduğu durumlarda ise diğer hakarette bulunan kişi için haksız tahrik hükümleri uygulanabilir.

E.   SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

E.1. İştirak

Hakaret suçu tek faille işlenebilen bir suç olmasına rağmen, bu suç açısından iştirakin bütün biçimleri söz konusu olabilir. Ancak iştirak için geçerli olan tüm şartlar hakaret suçuna iştirak açısından da söz konusudur. Bu nedenle her şeyden önce iştirakçiler arasında iştirak iradesi bulunmalıdır ve iştirakçilerin davranışı en azından teşebbüs düzeyine ulaşmış olmalıdır.  Birden fazla failin suçun icra hareketleri üzerinde birlikte egemenlik kurduk­ları hallerde müşterek faillik söz konusu olacaktır. Örneğin A ve B birlikte kaleme aldıkları bir mektubu C’ye gönderdiklerinde ya da hakaret içeren bir pankartı bir­likte hazırlayıp taşıdıklarında müşterek faillik söz konusu olacaktır.[111] Hakaret esasen bizzat işlenebilen bir suç olmasına karşın, bir başkasının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi halinde dolaylı faillik söz konusu olacaktır. Örneğin A’nın, 6 yaşındaki oğlunu telkin ederek ya da B’yi hipnotize ederek sokak­ta yürümekte olan C’ye hakaret etmesini sağladığında A, hakaret suçunun dolaylı faili olarak sorumlu olacaktır.

E.2. Teşebbüs

Kural olarak suç, bazı aşamalardan geçtikten sonra işlenmiş sayılır. Iter criminis (suç yolu) adı verilen söz konusu süreç; düşünce, icra, tamamlanma ve son bulma aşamalarından teşekkül etmektedir. Belirttiğimiz aşamalardan sonra tamamlanan suçun somut olarak ağırlığının en ileri aşamasına gelindiğinde son bulma aşaması karşımıza çıkmaktadır.[112] Hakaret suçu soyut bir tehlike suçudur, çünkü suçla korunmak istenen huku­ki konunun (kişilerin toplum içindeki saygınlıkları ve kişilerin kendilerine duyduk­ları özsaygının) mutlaka ortadan kalkmış olması gerekmez. Huzurda hakaret mağ­durun hakareti öğrendiği anda, gıyapta hakaret ise üçüncü kişinin öğrenmesiyle gerçekleştiğinde söz konusu olur.[113] Gıyapta hakaret halinde en az üç kişinin ihtilatı arandığından bu şart gerçekleşmedikçe suçtan da bahsedilemeyeceği, bu nedenle gıyapta hakarete teşebbüsün de söz konusu olamayacağı ileri sürülmektedir. Ha­karet oluşturan davranış parçalara bölünebildiğinde teşebbüse de müsait olacaktır. Bu nedenle örneğin mağdur hakkında aşağılayıcı ifadeler içeren bir telgrafı beş ayrı kişiye göndermek isteyen failin yazdırdığı telgrafı postane görevlisinin gönderme­mesi halinde teşebbüsten söz etmek gerekecektir. Basın yayın yoluyla yapılan hakaretlerde teşebbüs söz konusudur ancak haka­ret içeren ifadelerin bulunduğu eser yayımlandığında suç da tamamlanmış olaca­ğından, eser basılıp yayınlandıktan sonra gönüllü vazgeçme söz konusu olmaz. Bu tür durumlarda kanunda düzenleme varsa özür metni vs. yayınlamak suretiyle etkin pişmanlık ya da takdiri indirim hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilir. TCK’de hakaret suçu için etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmemiştir. Özellikle basın yoluyla hakaret halinde mağdur kamuoyu önünde suçun gerçekleştiği basın aracı yoluyla özür metni yayınlamamak cezayı azaltıcı bir etkin pişmanlık biçimi olarak düzenlenebilir.[114] Mağdura gönderilen bir mektup, telgraf, faks içeriğindeki söz ve şekil ve re­simlerle ya da mağdura telefon edilerek, mail (elektronik posta), cep telefonu mesajı vs. gönderilerek de hakaret edilmesi mümkündür. Bu tür durumlarda suç mağdu­run iletiyi, mektubu okuduğu, görüntüyü izlediği anda oluşacaktır. Bu nedenle hakaret fiilinin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle de işlenmesi hallerinde davranış parçalara bölünebildiği için teşebbüs aşamasında kal­ması mümkündür. Örneğin hakaret içeren bir telgrafın posta memuru tarafından gönderilmemesi, mağdura gönderilen hakaret içerikli mail ya da telefon mesajları­nın mağdur görmeden önce sekreteri tarafından silinmesi hallerinde fiilin teşebbüs derecesinde kaldığını kabul etmek gerekir.[115]

E.3. İçtima

Fail bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı kişiye karşı birden fazla hakaret suçu işlerse zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır. (md 43) Suçların somut olgu isnadı ya da sövmek biçiminde işlenmesi yüze karşı ya da gıyapta olması halinde sonuç değişmeyecektir.[116] Yoklukta hakaretin üç ve üçten fazla kişiye söylenerek gerçekleştirilmesi, ihtilat öğesi nedeniyle suçun unsuru olup tek suç vardır. Zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Aynı fiille birden çok kişiye hakaret edilmesi de aynı suç işleme kararının sonucu ise, 43. madde ile uygulama yapılmalıdır. Hakaretin birden fazla kişiyi, bir grubu, topluluğu hedef alması da mümkün­dür. Kolektif hakaret olarak da adlandırılan bu durumda bu kişilerin tümünün, topluluğa mensup bireylerin hepsinin saygınlığı zedelenmiş olacaktır. Örneğin fa­ilin “Siz, Egeli değil misiniz, hepiniz ibnedir, Egeliler orospu çocuğudur” biçimindeki ifadelerinin hedef aldığı kişilerin yanı sıra bu topluluğa mensup diğer kişilere de hakaret oluşturduğu yönünde karar vermiştir.[117] Bu tür durumlarda koşulları varsa zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bir derneğin, siyasi partinin, bir akade­minin, bir futbol takımının ya da bir ailenin üyelerinin hedef alınması örneklerine olduğu gibi kişi toplulukları da hakaret suçunun mağduru olabilir. Bu durumlar­da fail zincirleme suç hükümlerine göre cezalandırılacaktır.

F.  HAKARET SUÇUNUN MUHAKEMESİ, İSPATI VE YAPTIRIMI

Suçun soruşturulması ve kovuşturma yapılması kural olarak şikâyete bağlıdır. Ancak kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret halinde resen takibat yapılır. Şikâyet hakkı suçun mağduruna aittir. Ancak mağdur şikâyet hakkını kullanmadan önce ölürse ikinci dereceye kadar üstsoy (ana, baba, büyükanne, büyükbaba) ve alt soyu (evlat, torun), eş ve kardeşlerin şikâyet hakkı vardır. Buna bağlı olarak ölen mağdurun sağlığında yapmış olduğu şikâyeti geri alabileceklerini de kabul etmek gerekir.

5237 sayılı yasanın 73.maddeleri uyarınca şikâyet süresi altı aydır. Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre fiilin ve failin bilinmesi ya da öğrenilmesinden itibaren başlar.[118] Şikâyetten vazgeçme halinde dava düşürülür. Ancak vazgeçmeyi kabul etmeyen sanık hakkında etkili değildir. Şikâyetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sanığa sorulmalıdır. Açıkça sorulmadığı durumlarda “kabul etmiyorum” dememişse kabul ettiği varsayılmalıdır. Hükmün kesinleşmesinden sonra gerçekleşen vazgeçme cezanın infazına engel olmayacaktır. Basın yoluyla işlenen hakaret suçları ile ilgili davalar 5187 sayılı yasanın 26. Maddesine göre, günlük süreli yayınlarda iki ay, diğer yayınlarda dört ay içerisinde açılması zorunludur. Buradaki 2 aylık ve 4 aylık süreler basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edildiği tarihten başlar. Kimi ülkelerde hakaret fiillerini suç olmaktan çıkarma eğilimi söz konusu­dur.[119]  Batı Avrupa’daki sınırlamanın yanı sıra ABD Yüksek Mahkemesi’nin Gar­rison v.Lousiana kararının ardından hakaret fiilleri suç olmaktan çıkarılmıştır. Ülkemizde hakaret fiillerinin suç olmaktan çıkarılması için henüz erken olsa da bu tür fiillerin şikâyete bağlı tutulması ve uzlaşma kapsamında olması yerindedir.

CMK m. 253/f.1, a bendine göre soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar uzlaşma kapsamındadır. Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret hali hariç, hakaret suçu şikâyete bağlı bir suçtur. Bu nedenle kamu görevlisine ha­karet halleri hariç, kamu davası açılması içim iddianame hazırlanması yoluna gidil­meden evvel Cumhuriyet savcılığı uzlaşma hükümlerinin uygulanmasını önermek zorundadır. (CMK m. 253/f.4) aksi halde bu durum iddianamenin iade nedeni ola­caktır. (CMK m. 174/f.1, c) Uzlaşma sağlanamadan kamu davası açılması halinde de mahkeme taraflara uzlaşma teklif etmek zorundadır. (CMK m. 254/f.1) Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemeleri­nin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 10. maddesine göre, “Kanun­ların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezaları ve bunlara bağlı adlî para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adlî para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza mah­kemelerinin görevi içindedir.” Bu nedenle hakaret suçu açısından görevli (madde yönünden yetkili) mahkeme Sulh ceza mahkemesidir.  Hakaret suçunda yetkili mahkeme ise Ceza Muhakemesi Kanunu m. 12’ye göre belirlenecektir. Buna göre, dava esasen suçun işlendiği yer mahkemesinde gö­rülecektir. Ancak suçun işlendiği yer belli değilse, bu durumda 13. maddeye göre şüphelinin yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi; şüphelinin Türkiye’de yerleşim yeri yoksa Türkiye’de en son adresinin bulunduğu yer mahke­mesi yetkili olacaktır. Hakaret suçu açısından en sorunlu mesele, internet kullanı­larak mobil araçlarla suçun işlenmesidir. Örneğin trende seyahatte olan bir kişinin yanındaki tablet bilgisayarı ile internet bağlantısı kurup mağdura hakaret ettiği bir durumda yetkili mahkemenin neresi olması gerektiği, birçok ülkede tartışılmak­tadır. İnternet yoluyla hakaret suçunun işlenmesi halinde failin ya da mağdurun yerleşim yeri ya da oturduğu yer yetkili mahkeme olarak kabul edilebilir.

G.  HAKARET SUÇU İLE KARIŞTIRILAN YAKIN SUÇLAR

G.1. Halkı Aşağılama (TCK M.216/2)

Hakaret suçu TCK’nin 2. kitabının “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı 2. kısmının “Şerefe Karşı Suçlar” başlıklı 8. bölümünde düzenlenmişken, halkı aşağılama suçu 2. kitabın “Topluma Karşı Başlıklı Suçlar” başlıklı 3. kısmının “Kamu Barışına Karşı Suçlar” başlıklı 5. bölümünde düzenlenmiştir. Halkın bir kesiminin maddede belirtilen sebeplerle aşağılanmasından kastedilen, o grubu küçük düşürmek, hor görmek ya da değersiz göstermektir. Halkın bir kesimini aşağılama suçu ifade özgürlüğü bağlamında özellikle AİHM’in üzerinde çokça durduğu bir suç tipi olmuştur. İfade özgürlüğünün sınırları ve halka ait değerlerin korunması konusundaki dengenin sağlanması oldukça önemlidir.[120] Bu bağlamda AİHM, Pavel Ivanov-Rusya kararında; bir gazetenin sahibi ve editörü olan başvurucu kitle iletişim araçlarını kullanarak etnik, ırksal ve dinsel nefrete teşvikten mahkûm edilmiştir. Kendisi, Yahudileri sosyal yaşamdan dışlama yönünde çağrıda bulunarak, Yahudileri Rusya’da kötülüğün kaynağı olarak tasvir eden bir dizi makale yazıp yayınlamıştır. Rus halkına karşı bir komplo planlayan etnik grubun tamamını suçlamış ve Yahudi liderine faşist ideolojiyi atfetmiştir. Duruşmada, hem yayınlarında hem de sözlü beyanlarında, kendisi Yahudilerin bir millet oluşturmadıklarını ileri sürerek, sürekli olarak Yahudilerin ulusal onur hakkını reddetmiştir. Başvurucu, özellikle ırksal nefrete teşvik sebebiyle kendisine verilen mahkûmiyetin haklı gerekçesi olmadığından şikâyetçi olmuştur. Mahkeme, konu bakımından bağdaşmayacağı gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğunu beyan etmiştir. AİHM’in başvuranın görüşlerinin önemli derecede Yahudi aleyhtarı mahiyetinde olduğuna dair şüphesi olmamış ve AİHM, yerel mahkemelerin yayınları aracılığıyla Yahudi halkına karşı nefret uyandırmak istemesine yönelik değerlendirmesine katılmaktadır. Etnik bir gruba yöneltilen bu tür genel, şiddetli bir saldırı Sözleşme kapsamındaki değerlere, özellikle hoşgörü, toplumsal barış ve ayrım gözetmeme gibi değerlere karşıdır. Sonuç olarak, AİHS’in 17. maddesi (hakların kötüye kullanılması yasağı) sebebiyle, başvuran Sözleşme’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) tarafından sağlanan korumadan yararlanamayacaktır.[121]

Garaudy-Fransa kararında; İsrail, Mitler ve Terör (Les Mythes fondateurs de la politique israélienne) adlı kitabın yazarı olan başvuran, insanlığa karşı suçların varlığını reddetme, bir grubun -bu durumda, Yahudi toplumu- alenen kötülenmesi ve ırksal nefrete teşvik suçlarından mahkûm edilmiştir. Başvuran, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Başvuru kabul edilemez olarak değerlendirilmiştir.(konu bakımından bağdaşmaz). Mahkeme, başvuranın ifadelerinin içeriğinin Yahudi soykırımının reddine vardığını değerlendirerek “insanlığa karşı suçların reddinin, Yahudilerin ırksal olarak aşağılanmasının ve onlara karşı nefreti kışkırtmanın en ciddi biçimlerinden biri” olduğuna işaret etmiştir. Açık bir şekilde ortaya konulmuş tarihsel olayların varlığının inkâr edilmesi, bilimsel ya da tarihsel araştırma oluşturmamaktadır; asıl amaç, Nasyonal Sosyalist rejimi geri döndürmek ve mağdurların kendilerini tarihi çarpıtmakla suçlamaktır. Bu tür eylemler, Sözleşmenin savunduğu temel değerlere açık biçimde aykırı olduğu için AİHM 17. maddeyi (hakların kötüye kullanılması yasağı) uygulamış ve başvuranın 10. maddeden (ifade özgürlüğü) yararlanamayacağına hükmetmiştir.[122] Glimmerveen ve Haqenbeek-Hollanda kararında; başvuranlar “Beyaz Hollandalı İnsanlara” hitap eden broşürler bulundurmaktan mahkûm edilmişlerdir. Söz konusu broşürler net bir şekilde beyaz olmayan herkesin Hollanda’yı terk etmesi eğilimi içindedir. Komisyon, Sözleşme’nin 17. maddesinin (hakların kötüye kullanılması yasağı), ırksal olarak ayrımcılık gözeten fikirleri yaymayla ilgili olarak 10. maddenin (ifade özgürlüğü) kullanılmasına izin vermediğini tespit ederek, başvurunun kabul edilemez olduğunu beyan etmiştir.[123] Vejdeland vd.-İsveç kararı; eşcinsellere hakaret olarak düşünülen yaklaşık olarak 100 civarındaki broşürün ortaokulda dağıtılmasına ilişkin olarak başvuranların aldığı mahkûmiyetle ilgilidir. Başvuranlar Ulusal Gençlik isimli bir örgüt tarafından broşürleri içeriye ya da öğrencilerin dolaplarına bırakarak dağıtmışlardır. Broşürlerdeki ifadelerde, özellikle, eşcinselliğin “sapkın bir cinsel eğilim” olduğu, “toplum özünde ahlaki olarak yok edici etkiye” sahip olduğu ve HIV ve AIDS’in ortaya çıkmasından sorumlu olduğu gibi iddialar vardır. Başvuranlar, eşcinselleri bir grup olarak küçümseme niyetinde olmadıklarını ileri sürmüşlerdir ve faaliyetlerinin amacının İsveç okullarındaki eğitimde nesnelliğin eksikliği hususunda bir tartışma başlatmak olduğunu belirtmişlerdir. Mahkeme, nefret dolu eylemlere doğrudan bir çağrı yapmasa bile, söz konusu ifadelerin ciddi ve önyargılı iddialar oluşturduğu tespit etmiştir. Mahkeme cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın ırka, kökene, renge dayalı yapılan ayrımcılık gibi ciddi olduğunu vurgulamıştır. Başvuranların ifade özgürlükleri haklarını kullanmalarına yapılan müdahalenin İsveçli yetkililer tarafından diğerlerinin haklarını ve itibarını korumak için demokratik bir toplumda gerektiği şekilde yapılan makul bir müdahale olarak değerlendirilmesinden dolayı Mahkeme Sözleşme’nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğü) ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.[124]

Yukarıda belirtilen AİHM kararlarında görüleceği üzere halkın dinsel, ırksal ve cinsel kimlik açısından farklı bir kesiminin aşağılanması hususunun ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı hususu vurgulanmıştır. Dikkat edileceği üzere bu suç tipinde somut olarak bireyler değil, halkın belirli sayıda olmayan bir kesimi muhatap alınmakta ve onlara ait değerlere saldırı söz konusu olmaktadır. Bu yönüyle hakaret suçundan ayrılması söz konusudur.

G.2. Cumhurbaşkanına Hakaret (TCK M.299)

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, hakaret suçundan farklı olarak şerefe karşı suçlar bölümünde düzenlenmemiştir. TCK’de devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına karşı suçlar bölümünde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçu madde 299 uyarınca; “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.” hükmü ile karşımıza çıkmaktadır. Gerek yukarıda yer verilen TCK’nin 299.maddesinin gerekçesi gerekse yine yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi’nin kararı göz önüne alındığında Anayasa hükmüne göre siyasi bir kişiliği olmayan Cumhurbaşkanının devletin başı sıfatıyla hakarete maruz kalması durumunda özel bir maddeyle koruma mekanizması tanınması anlaşılabilirse de, 2017 değişikliği sonrasında tarafsızlık sıfatı Anayasadan çıkarılan Cumhurbaşkanına hakaretin halen özel bir normla düzenlenmesi kanaatimizce uygun değildir. Cumhurbaşkanına yönelik hakaret eylemlerinin TCK’nin 125/3-a maddesine göre, maddede öngörülen şartlar kapsamında cezalandırılması imkânı her zaman mevcuttur. Yine siyasi kişilere yönelik hakaret eylemlerinde gerek AİHM’in gerekse Yargıtay’ın daha geniş yorumlamaya yönelik yaklaşımlarının, kanaatimizce artık siyasi bir kişilik olduğu konusunda duraksama bulunmayan Cumhurbaşkanına hakaret suçunda da benzer şekilde kabul edilmesi gerekmektedir.[125]

Eon-Fransa kararı, devlet başkanı olan şahsa yönelik doğrudan hakaret içeren bir göndermenin yapılmasının dahi meşru olarak kabul edilebileceğini ve AİHM’in demokratik bir toplumda söz konusu durumun ceza yargılaması içinde değerlendirilmesinin gereksiz olduğunu söylemesi açısından önem taşımaktadır.[126] AİHM tarafından ifade edilen Cumhurbaşkanına hakaret suçunun mevzuattan kaldırılması şeklindeki düşünce, Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki uzman organı olan Venedik Komisyonu’nun 15.03.2016 tarihli ve 831/2015 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 216, 299, 301 ve 314. maddeleri üzerine görüşünde Belirtilmiştir.[127] İç hukukumuzda Yargıtay’ın cumhurbaşkanına hakaret suçuyla ilgili vermiş olduğu kararlarında ise genel olarak belirli bir istikrarın olmadığı görülmektedir. Örneğin Yargıtay bir kararında; “Sanıkların Cumhurbaşkanının Safranbolu ilçesine geleceği ve daha önce Cumhurbaşkanına hakaret suçundan hakkında dava açılan arkadaşları …’ın duruşmasının da yapılacağı gün Bulvar üzerinde Biz diktatöre diktatör deriz … yalnız değildir” yazılı pankartı açıp aynı sözleri slogan olarak söyledikleri olayda, ifade özgürlüğü kapsamında bulunmayan ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayan sözlerinin; incitici, küçük düşürücü ve katılanın toplum içindeki saygınlığını zedeleyici mahiyette olması nedeniyle hakaret niteliği taşıdığı”na karar vermiştir.[128] Yine başka bir kararında; “06.02.2015 tarihinde, Cumhurbaşkanı …’ın Bursa iline gerçekleştirdiği ziyaret esnasında, Bursa Şehir Kütüphanesi önünde toplanarak Cumhurbaşkanı …’ı da hedef alacak şekilde “hırsız-katil… şeklinde slogan atan sanıkların eylemlerinin; yukarıdaki açıklamalarda nazara alındığında çerçevesi çizilen düşünceyi açıklama, yayma hürriyeti ve eleştiri sınırlarını aşan, şeref ve itibarı ihlal edici nitelikte olduğunun belirlenmesi karşısında, bu ifadelerin düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmesinin mümkün olmadığı ve somut olayda Cumhurbaşkanına hakaret suçunun yasal unsurlarının oluştuğu”na karar vermiştir.[129]

Bunun yanında Yargıtay, “Kötü yazılmış bir tiyatro ve finaldeki hedefleri, Recep’i başkan yapmak. Bu dolmayı yutan yutsun da, ben yutacak kadar salak değilim” ve “Verin güzellikle şu 400 dedi, millet vermedi. Sen misin vermeyen? Şimdi tezgah gayet iyi. Aldı mı bir erken seçim kararı, sen bak berekete. 400 de olur 500 de. Gelsin başkanlık sistemi de gününüzü görürsünüz. Devlet bohçacıda duvara toslayıp, tarihi görevini yaparak köşesine çekilir”, biçimindeki paylaşımların ağır eleştiri kapsamında kalan, saygı sınırlarını aşan, nezaket dışı ifadeler olduğu, hakaret ve sövme kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.[130] Bu açıklamalardan sonra mevzuatımızdaki duruma bakacak olursak, TCK’nin 299.maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunun da maddi unsurunun TCK’nin 125.maddesinde düzenlenen hakaret suçundan farklı olmadığı görülecektir. Cumhurbaşkanına yönelik somut bir fiil veya olgu isnadı ya da sövme suretiyle onur, şeref ve saygınlığının ihlali durumunda söz konusu suç oluşacaktır. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun genel hakaret suçundan farklarından birisi suçla ilgili kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanının iznine tabi olmasıdır. Suç şüphesi üzerine Cumhuriyet Savcısı gerekli soruşturma işlemlerini yaptıktan sonra dosyayı Adalet Bakanlığına gönderecek, Bakanlık kovuşturma yapılması konusunda gerekli bir durum görürse kovuşturma izni verecek ve kamu davası o şekilde açılmış olacaktır. Adalet Bakanlığının izni bir kovuşturma şartı niteliğindedir. Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla genel hakaret suçu arasındaki bir diğer fark ise yaptırım konusundadır. TCK’nin 125/3-a maddesindeki kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret edilmesi durumunda cezanın alt sınırının 1 yıldan az olamayacağı, üst sınırının ise TCK’nin 125/1.maddesine göre 2 yıl olabileceği ifade edilmişken, TCK’nin 299.maddesinde sanığın bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı ifade edilmiştir. Cumhurbaşkanına hakaret suçunda adli para cezası seçeneğinin olmadığı ve cezanın üst sınırının 4 yıl olduğu görülmektedir.[131]

G.3. Türk Milletini, Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama (TCK M.301)

Hakaret suçunda korunan hukuki değer bireyin şeref varlığıyken, TCK’nin 301.maddesinde düzenlenen suçla madde metninde sayılan Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletin yargı organları, askeri ve emniyet teşkilatının toplum nezdindeki saygınlığı korunmak istenmiştir. Burada sayılan organların bizatihi kendisine yönelik aşağılayıcı nitelikteki eylemler cezalandırılmıştır. Eğer aşağılayıcı eylemler bu organların mensuplarına yönelmişse bu durumda görevleriyle irtibatlı olmak kaydıyla TCK’nin 125/3-a maddesindeki suç oluşacaktır. TCK’nin 301.maddesindeki suçun oluşumu için “aleniyet” zorunlu bir Unsurdur.  Bu yönüyle aleniyeti cezayı artıran bir neden sayan TCK’nin 125/4.maddesinden ayrılır. TCK’nin 301/3.maddesinde eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suçu oluşturmayacağı ifade edilmiştir. Esasen eleştiri hakkının kullanılması hakaret suçunda da bir hukuka uygunluk nedenidir. Maddenin son fıkrasında ise bu suçla ilgili soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine tabi kılınmıştır.(TCK m.301/4)

G.4. Ölünün Hatırasına Hakaret Suçu (TCK M.130)

Türk Ceza Kanunu’nun 130.maddesinde; “(1)Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır. (2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükümleri yer almaktadır. Ölümle birlikte kişiliğin sona ermesi sebebiyle ölmüş kişilerin şeref varlıklarıyla ilgili korunması gereken bir alandan bahsedilemez. TCK’nin 130.maddesiyle ölen kişinin bizatihi kendisine değil ancak hatırasına hakaretin yaptırım altına alındığı görülmektedir.

G.5. Atatürk’ün Hatırasına Hakaret

Atatürk’ün hatırasına hakaret suçu TCK’de düzenlenmemiş olup 25/7/1951 tarihinde kabul edilen 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’ da düzenlenmiştir. Kanunun ilk maddesinde “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm gereği Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret etme ve sövme fiili suç olarak kabul edilmiştir. Hükümde, alenen kelimesi ile TCK’da belirtilen aleniyet ile karıştırılmamalıdır. TCK’da aleniyetten kasıt hakaret fillinin fazlaca kişi huzurunda yapıldığında fiilin etkisinin artmasıdır. Bu durum Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’ da 2. maddede “umumi veya umuma açık mahaller” ifadesi ile anlatılmıştır. Kanunun 3. fıkrasında; “Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re’sen takibat yapılır.” ifadesi bulunmaktadır. Kamu görevlisine görevi nedeni ile hakaret ve Cumhurbaşkanına hakaret suçunda da Atatürk’ün hatırasına hakaret suçu gibi re’sen takibat yapılacağı belirtilmiştir. Cumhuriyet savcısının soruşturmayı gerektiren bir bilgiye ulaştığında soruşturmaya başlama zorunluluğu bulunmaktadır[132]. Cumhuriyet savcısı Atatürk’ün hatırasına hakaret suçunun işlendiğini öğrenmesi durumunda kural olarak soruşturmaya resen başlayacaktır. Resen soruşturma ilkesine yönelik bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına bakacak olursak; “(…) Sanığa isnat edilen suç 5816 sayılı Yasaya muhalefettir. Sözü edilen Yasanın 3. maddesine göre: Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet Savcılıklarınca resen takibat yapılır. Yasa koyucunun bu hükümde farklı deyim kullanarak maddenin kapsamını geniş tutmayı amaçladığı anlaşılmaktadır, (…) yasanın hükmü kesin ve açıktır. Madde metninin bu denli açık olması nedeniyle gerekçesinde bu fıkranın ayrıca izahına lüzum görülmemiş ve gerekçe özellikle Atatürk’ün hatırasına hakaret suçlarının soruşturulmasında şikâyete gerek olup olmadığının tartışılmasına hasredilmiştir.[133]” ifadesi bulunmaktadır. Kamu davasının açılması için iddianame düzenleyecek makam Cumhuriyet savcısıdır, Atatürk’ün hatırasına hakaret konusunda kuvvetli sanıya sahip olan savcı şikâyet beklemeden resen iddianameyi düzenlemek zorundadır. Umumi veya umuma açık mahallerde yani alenen işlenen Atatürk’ün hatırasına hakaret suçunda cezanın yarı oranında arttırılacağı belirtilmiştir. Alenen kelimesi yerine, umumi veya umuma açık mahaller ifadesi kullanılmıştır. Atatürk’ün hatırasına hakaret suçunun sosyal medya aracılığıyla işlenmesi hâlinde, sosyal medyanın kanun maddesinde belirtilen umuma açık mahaller ifadesinin kapsamında bulunması durumunda ceza yarı oranında arttırılacaktır.

H.    SONUÇ

Hakaret suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun sekizinci bölümü olan şerefe karşı suçlar bölümünde hükmolunmuştur. İlgili hüküm ile kişinin şerefi, saygınlığı ve onuru korunmaktadır. Kişiler toplumun bir bireyi olmasından kaynaklanan sosyal bir değer sahibidir. Kişinin toplumdaki değerini yok sayan ve kişiliğini değersiz duruma getiren hakaret bireylerin manevi değerlerine yapılan bir saldırıdır. İncelemiş olduğumuz hakaret suçu toplumda çok sık karşılaşılan ve adliyeleri oldukça fazla meşgul eden bir suç tipidir. Kuşkusuz bunda herkes tarafından çok kolay işlenebilmesinin payı büyüktür. Ancak ülkemizde hakaret suçunun yavaş yavaş suç olmaktan çıkartılması sadece manevi tazminata konu olması gerektiği de savunulmaya başlanmıştır. Bu konuda kesin bir kanaat belirtmek şu an için zor olsa da, hakaret suçunun bir yandan ifade özgürlüğü, haber verme, haber alma, eleştiri hakkı gibi konularla doğrudan bağlantılı olması, bir yandan da bireyin en hassas varlık alanları olan onur, şeref ve saygınlığını ihlal edici nitelikleri esasında iki veya daha fazla hak arasında çatışmanın yaşanmasına yol açmaktadır. Özellikle kamu görevlilerine karşı işlenen hakaret suçlarının sınırının genişliği ya da darlığı ülkedeki ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı ve son tahlilde demokratik seviyeyle doğrudan bağlantılıdır.

Hakaret suçu genel kastla işlenebilen suçlardandır. Failde hakaret kastının bu­lunup bulunmadığı failin kullandığı sözlerden, failin davranış biçimlerinden, fail ve mağdur arasındaki kişisel bağdan ve faille mağdurun içinde bulunduğu toplumsal koşullar dikkate alınarak tespit edilmelidir.  Düşünceyi açıklama ve eleştiri, basının haber verme hakkı, dilekçe ihbar ve şikâyet hakkının kullanılması, idari ve adli merciler önündeki iddia ve savunma dokunulmazlığı bu suç açısından başlıca hukuka uygunluk nedenleridir. Suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı; din özgürlüğünün kullanıl­ması dolayısıyla; mensup olunan dine göre kutsal sayılan değerlerden söz edilerek işlenmesi ve alenen işlenmesi hallerinde ceza artırılmaktadır. Suçun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi; kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi; karşılıklı ola­rak işlenmesi halleri cezayı azaltan veya kaldıran şahsi nedenler olarak düzenlenmiş­tir. Failin ispat hakkı vardır, bu nedenle hakarete konu fiilin doğru-gerçek olması halinde faile ceza verilmez.  Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret hali hariç, hakaret suçu şikâyete bağlıdır. Bu suç uzlaşma kapsamındaki suçlardandır. Kimi ülkelerde hakaret fiili suç olmaktan çıkarılmış ve kabahatler hukukunun ya da özel hukukun (tazminat hukukunun) konusu olarak düzenlenmiştir. Türkiye açısından fiilin suç olmaktan çıkarılması için henüz erken olsa da bu suçun şikâyete bağlı ve uzlaşma kapsamında olması, seçimlik olarak hapis veya adli para cezası öngörülmüş olması isabetlidir.  Nefret içerikli ifadeler, çoğu zaman hakaret benzeri fiillerle karıştırılmaktadır. Bir grubun aşağılanması halinde hakaret suçu söz konusu olabilirse de bu grubun dinsel, etnik, ırksal, siyasal, cinsel vs. niteliklerinden dolayı aşağılanması nefret suçu olarak ifade edilir. Pozitif hukuk açısından bir topluluğu hedef alan ırkçı ve nefret içerikli sözler hakaret olarak değil, koşulları varsa TCK m. 216/f.2’deki halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamak suçunu oluşturacaktır. Kişiler, yazdıkları makaleler, çektikleri sinema filmleri, sosyal medya aracılığıyla yazdıkları mesajlar ile eleştiri haklarını dilediklerince kullanabilmeli ve üzerlerinde kanunun baskısını hissetmeden özgürce paylaşım yapabilmelidir. İfade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilen isnatlar hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hem de Anayasa’ya göre suç sayılamaz. Kişilerin düşünce ve kanaatlerini dış dünyaya yansıtmaları hakaret suçu kapsamında değerlendirilemeyecektir.

Makalemde yer verdiğim gibi Yargıtay’ın özellikle son yıllarda hakaret eylemlerini yorumlarken daha geniş yorum yaptığı, ağır sayılabilecek eleştirilerin, yakınmaların, kaba sözlerin hakaret oluşturmayabileceğine karar verdiği görülmektedir. Bu da esasen yukarıda belirttiğimiz hakaretin suç olmaktan çıkarılması noktasına doğru bir gidişatın habercisi olarak yorumlanabilir. Ancak şu an bulunduğumuz durum itibariyle hakaret suçunun Türkiye Cumhuriyetinde tamamen suç olmaktan çıkartılıp özel hukuk alanına alınması gerçekçi görünmemekteyse de, Yargıtay içtihatlarına göre şekillenecek yargısal pratikte hakaret eylemlerinin kapsamının git gide daralacağını söylemek güç olmasa gerek. Son olarak vurgulamak gerekir ki, eleştiri hakkı hakaret suçuyla karşı karşıya gelebilecek en temel haktır ve özellikle kamu görevlilerine karşı hakaret suçlamalarının fazlalığı o ülkenin demokrasi anlayışıyla doğrudan bağlantılıdır. Gerçek bir demokrasi, eleştiri ve hesap verebilme kültürüne erişme amacında olmak için bilhassa kamu görevlilerine karşı hakaret suçlarında özgürlükçü yorum yapılmasının hayati önem arz ettiğinin altını çizmekte fayda vardır.

(Bu makale, Stj.Av. Buğra Rahmi BARDAKÇI tarafından kaleme alınmış olup kaynak gösterilse dahi yazının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü; atıf ve aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

İ.    ATIFLAR

[1] Kayançiçek, Murat (2008) Şerefe Karşı Suçlar, 1.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi,  s.1.

[2] Toroslu, Nevzat (2018) Ceza Hukuku Özel Kısım, 9.Baskı, Ankara: Savaş Yayınevi, s.104.

[3] Büyük Türkçe Sözlük-Türk Dil Kurumu: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5b504d9230c612

.03069936 (Erişim Tarihi:9.01.2021)

[4] ıbıd

[5] BAM Ankara 6. CD, 2017 / 3479 E, 2017 / 3452 K, 23.11.2017 T.

[6] Yargıtay 18. CD. 2017 / 8024 E, 2019 / 12694 K, 23.09.2019 T.

[7] Coşku, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans Tezi) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.20.

[8] Coşkun, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans Tezi) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.18.

[9] Coşku, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans Tezi) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.19.

[10] Coşku, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans Tezi) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.210.

[11] Parlar, Ali/ Hatipoğlu, Muzaffer,(2007) “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu”, Yayın Ankara,s. 971

[12] Özbek, Veli Özer,Şerefe Karşı Suçlar”, Hukuk ve Adalet Dergisi, Nisan 2005, Sayı 5, s. 259

[13] Erol Çetin (2008) “Yeni Türk Ceza Yasası’ndaki Hakaret Suçları” Seçkin,3. Baskı, Ankara, s. 17.  

[14] Yenidünya, Ahmet /Alşahin, Mehmet (2007) “Bireyin Şerefine Karşı Suçlar”, TBB Dergisi, S:68/2.s. 47.

[15] Can, Osman, (2007)”Kutsallar” ve Düşünce Özgürlüğü-TCK 301. madde, Ceza Hukuku Dergisi,Y:2,S:5, Ankara, s.323-324.

[16] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2012/31757 E., 2014/1432 K. 14.01.2014 T.

[17] Aktaran, Toroslu, s.110. Coşkun, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.30.

[18] Yenidünya, Ahmet /Alşahin, Mehmet (2007) “Bireyin Şerefine Karşı Suçlar”, TBB Dergisi, S:68/2.s. 200,

[19] Toroslu, Nevzat (2018) Ceza Hukuku Özel Kısım, 9.Baskı, Ankara: Savaş Yayınevi, s.114.

[20] Üzülmez, İlhan (2010)  “Hakaret Suçu”, Ceza Hukuku Dergisi, C.5, S: 12, Nisan 2010, s.44

[21] Aydın, Devrim (2013) “Türk Ceza Kanunu’nda Hakaret Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.19, S:2, s.887

[22] Artuç, Mustafa (2018) “Kişilere Karşı Suçlar”, 2.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, s. 1328

[23] Meran, Necati (2014) “AİHM Kararları ile İçtihatlı Açıklamalı Basın Yoluyla ve Genel Olarak Hakaret İftira Suçtan Kaynaklanan Malvarlığını Aklama Soruşturmanın Gizliliğini İhlal Suçları” 2. bs., Ankara, Seçkin, s.40.

[24] Tulay, M. Emre (2019) “Kast Unsuru ve Cezalandırılabilme Şartı Ekseninde Hakaret Suçu”, Selçuk Hukuk Dergisi, C.27, S:3, s.578.

[25] Demirbaş, Timur (2018) ”Ceza Hukuku Genel Hükümler” 13.Baskı, Ankara: Seçkin, s.542 vd.

[26] Yargıtay CGK. 23. 11. 1992, 283/306.

[27] Dönmezer, Sulhi, (1998) “Kişilere ve Mala Karşı Cürümler”, Beta, İstanbul 1998, s. 265.

[28] Ünal, Recep (2008) “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Kapsamında Şerefe Karşı Suçlar”, (Yüksek Lisans) Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.43.

[29] Yargıtay 18. CD, 2018 / 1161 E, 2019 / 12650 K, 19.09.2019 T.

[30] 4. Ceza Dairesi, 2005/4980, 2006/12542 19,6. 2006 T

[31] Yargıtay CGK, 1984 / 5-576 E, 1985 / 209 K, 08.04.1985 T.

[32]Altan, Heper (2010) “Kültürlerarası İlişki Bağlamında İnsan Onuru, HFSA Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji Arşivi, Adnan Güriz Anısına, Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu, İstanbul Barosu, 13-17 Eylül,  s.16.

[33] Yargıtay 2.Ceza Dairesi 2011/37918 E, 2013/24421K, 30.10.2013 T

[34] Yargıtay 18. CD, 2017 / 7733 E, 2019 / 12692 K, 23.09.2019 T.

[35] Yargıtay 18. CD, 2015 / 38231 E, 2017 / 9085 K, 18.09.2017 T.

[36] Yargıtay 4. CD, 2008 / 21284 E, 2011 / 227 K, 25.01.2011 T.

[37] Özen, Mustafa (2008) “Hakaret Suçu ve İnternet Yoluyla İşlenmesi”, TBB Dergisi, S: 75, s. 99.

[38] Şen, Ersan / Şahin, Buğra (2019) “Hakaret Suçu” HukukiHaber [https://www.hukukihaber.net/hakaret-sucu-makale,6947.html] E.T: 15.01.2021

[39] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/18985 esas, 2017/2174 karar sayılı ilamı

[40] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2017/373 esas, 2017/1182 karar sayılı ilamı,

[41] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/18985 esas, 2017/2174 karar sayılı ilamı,

[42] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/18577 esas, 2017/1583 karar sayılı ilamı,

[43] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/18303 esas, 2017/397 karar sayılı ilamı,

[44] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/18226 esas, 2017/1487 karar sayılı ilamı,

[45] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/16487 esas, 2016/18240 karar sayılı ilamı,

[46] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/16467 esas, 2016/17898 karar sayılı ilamı,

[47] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/15858 esas, 2016/16934 karar sayılı ilamı,

[48] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/15580 esas, 2016/17946 karar sayılı ilamı,

[49] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/15383 esas, 2016/16289 karar sayılı ilamı,

[50] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2018/617 esas, 2018/5508 karar sayılı ilamı,

[51] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2018/428 esas, 2018/3146 karar sayılı ilamı,

[52] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2017/8198 esas, 2018/3581 karar sayılı ilamı,

[53] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2017/7133 esas, 2017/13734 karar sayılı ilamı,

[54] Meran, Necati (2014) “AİHM Kararları ile İçtihatlı Açıklamalı Basın Yoluyla ve Genel Olarak Hakaret İftira Suçtan Kaynaklanan Malvarlığını Aklama Soruşturmanın Gizliliğini İhlal Suçları” 2. bs., Ankara, Seçkin, s.23.

[55] Özen, Mustafa (2019) “Ceza Hukuku Özel Hükümler” 3.bs. Ankara, Adalet, Eylül, s.617-618.

[56] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.11.1988 tarih ve 4-342/430 sayılı kararı .

[57] Özen, Mustafa (2008) “Hakaret Suçu ve İnternet Yoluyla İşlenmesi”, TBB Dergisi, Sayı: 75, s.103 vd.  

[58] Şengül, M. Buğra (2020) “Sosyal Medya Yoluyla İşlenen Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, s.107.

[59] Yargıtay 18. CD, 2019/7007 E, 2019/12701 K, 23.09.2019 T.

[60] Özgenç, İzzet (2005) “Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi” 1.Baskı, Ankara: Seçkin s.241-252.

[61] Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2011/8780 esas, 2012/45647 karar sayılı, 12.11.2012 tarihli ilamı

[62] Yargıtay 18. CD. 2019/6570 E, 2020/1050 K.

[63] Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2012/3647 esas, 2012/2455 karar sayılı 08.02.2012 tarihli kararı

[64] Aydın, Devrim (2013) “Türk Ceza Kanunu’nda Hakaret Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.19, S:2, s.893 vd.

[65] Erem, Faruk (1993) “Hümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku” 4.bs, Ankara: Seçkin, s.605.

[66] Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2004/7267 E., 2005/24555 K.  10.11.2005 T.

[67] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2007/4-105 E., 2007/174 K. 17.07.2007 T.

[68] Ekici Şahin, Meral (2010) “Ceza Hukukunda Rıza,  (Doktora), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Ankara, s.101.

[69] Coşkun, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.94.

[70] Özen, Muharrem (2009) “Hakaret Suçlarında Haber Verme ve Eleştiri Hakkı”, 3. Yılında Yeni Ceza Adaleti Sistemi, Seçkin., Ankara, s. 32.

[71] Castells-İspanya kararı:11798/85, 17.10.1996

[72] Dalban – Romanya kararı: 28114/95, 28.11.1999

[73] Üzülmez, İlhan (2003) “Suçsuzluk Karinesi ve Basın Özgürlüğü” Fahiman Tekil’in Anısına, Marmara Hukuk Yayınları, İstanbul, s.935.

[74] Özkorkut, Nevin Ünal (2002) “Basın Özgürlüğü ve Osmanlı Devletindeki Görünümü” Ankara Hukuk Dergisi, Cilt:51, Sayı:3, s.66.

[75] Aydın, Devrim (2013) “Türk Ceza Kanunu’nda Hakaret Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.19, S:2, s.896 vd.

[76] Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan (2018) “Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler” 11.Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2018, s. 146.

[77] Aydın, Öykü Didem (2004) “Ceza Hukukunun Çağdaş İlkeleri ve Avrupa Birliği Kriterleri Açısından Türk Ceza Kanunu”, TBB Dergisi, Sayı: 53, s.113.  

[78] Yargıtay 18. CD, 2015 /9756 E, 2015 / 13707 K, 17.12.2015 T.]

[79] Yargıtay 2. CD, 2011 / 27235 E, 2013 / 7902 K, 11.04.2013 T.

[80] Parlar, Ali / Hatipoğlu, Muzaffer  (2008) “Ceza Hukuku ve Özel Hukukta Hakaret Suçları ve Tazminat Davaları” Adalet, Ankara, s.23.

[81] Dinçer, Hülya (2010) “Bir Suç Olarak Dine Hakaret, İfade Özgürlüğü ve Dini Hislere Tanınan Koruma” Galatasaray Üniversitesi Hukuk Dergisi, C. 9, S: 1, Ocak, s.1106

[82] Yargıtay CGK, 2016 / 1403 E, 2019 / 464 K, 28.05.2019 T.

[83] Yargıtay 18. CD, 2017 / 7332 E, 2019 / 12734 K, 23.09.2019 T.

[84] Otto-Preminger-Institut v. Austria: 13470/87, 20 -09- 1994.  

[85] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/3691 esas, 2018/4073 karar sayılı, 21.03.2018 tarihli kararı

[86] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/31054 esas, 2016/17962 karar sayılı, 23.11.2016 tarihli kararı

[87] Coşkun, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.186.

[88] Yargıtay 18. CD, 2018/ 4607 E, 2019 / 2178 K, 04.02.2019 T.

[89] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/5456 esas, 2018/3543 karar sayılı 13.03.2018 T.

[90] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2018/1414 esas, 2018/5596 karar sayılı 16.04.2018 T.

[91] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/18406 esas, 2018/11573 karar sayılı 24.09.2018 T.

[92] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/14928 esas, 2018/12880 karar sayılı 11.10.2018 T.

[93] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/10276 esas, 2018/9029 karar sayılı 07.06.2018 T.

[94] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/22932 esas, 2016/8513 karar sayılı 21.04.2016 T.

[95] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/25860 esas, 2016/7156 karar sayılı 07.04.2016 T.

[96] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/14808 esas, 2018/12952 karar sayılı 15.10.2018 T.

[97] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2016/1384 esas, 2018/675 karar sayılı 23.01.2018 T.

[98] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2015/27474 esas, 2016/5354 karar sayılı 21.03.2016 T.

[99] Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2018/1687 esas, 2018/6703 karar sayılı, 03.05.2018 T.

[100] Yargıtay 18. CD, 2018/ 6235 E, 2018 / 14582 K, 07.11.2018 T.

[101] Özen, Muharrem (2002) “Hakaret ve Sövme Suçlarında Özel Tahrik Halleri”, Ankara Hukuk Dergisi, Cilt:51, Sayı: 3, s. 28.

[102] Yargıtay 4 CD. 2008/22281 E,  2011/639 K, 31.1.2011 T

[103] AYM Genel Kurul, 2017 / 106 E, 2017 / 132 K, 26.07.2017 T.

[104] Yargıtay 4 CD’nin 2.2.2011 tarih ve Esas:2010/22676, Karar: 2011/816 sayılı kararı  

[105] Aydın, Devrim (2013) “Türk Ceza Kanunu’nda Hakaret Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.19, S:2, s.900 vd.

[106] Aydın, Devrim (2013) “Türk Ceza Kanunu’nda Hakaret Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.19, S:2, s.901 vd.

[107] Erdem, Mustafa Ruhan (2017) “Karşılıklı Hakaret (TCK m. 129/3)”, Ceza Hukuku Dergisi, C.12, S: 35, Aralık 2017, s.207.

[108] Centel, Nur/ Zafer, Hamide (2014) “Türk Ceza Hukukuna Giriş” 8. Baskı, İstanbul, Beta, 2014, s.257.

[109] Şengül, M. Buğra (2020) “Sosyal Medya Yoluyla İşlenen Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, s.201.

[110] Yargıtay 4. CD, 2015 / 13658 E, 2019 / 14301 K, 24.09.2019 T.

[111]  Erem, Faruk (1946) “Suça İştirak”, Ankara Hukuk Dergisi, C.3, s:1, 1946, s.66

[112] Coşku, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.196.

[113] Epözdemir, Rezan (2018) “Gönüllü Vazgeçme”, TBB Dergisi, C. 31, S: 138, Eylül, s.93.

[114] İpekçioğlu, Pervin Aksoy (2009) “Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs” Ankara, Seçkin, s.186.

[115] Aydın, Devrim (2013) “Türk Ceza Kanunu’nda Hakaret Suçu”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.19, S:2, s.908 vd.

[116] Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2009/45444E.,  2011/15296 K., 4.7.2011 T

[117] Yargıtay 18. CD, 2018 / 2267 E, 2019 / 5757 K, 25.03.2019 T.

[118] Şahin, Cumhur (2018) “ Ceza Muhakemesi Hukuku” 9.Baskı, Ankara: Seçkin, s.61.

[119] Onar, Ali Osman (2016) “Türk Ceza Hukuku’nda Hakaret Suçu”  (Yüksek Lisans) Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, s.99.

[120] Şengül, M. Buğra (2020) “Sosyal Medya Yoluyla İşlenen Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Ankara, s.198.

[121] AİHM, Pavel Ivanov-Rusya, 35222/04, 20.02.2007

[122] AİHM, Garaudy-Fransa, 65831/01, 07.07.2003

[123] Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 11.10.1979

[124] AİHM, Vejdeland vs.-İsveç, 1813/07, 09.02.2012

[125] Coşkun, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.207.

[126] Kolbüken, Bilal (2015) “Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Üzerine Bir Deneme”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl:2015, Sayı:3, s.39.

[127] Demir, Özge (2018) “Yeni Rejimde Cumhurbaşkanına Hakaret Suçuna Yönelik Eleştirel Bir İnceleme” Suç ve Ceza Dergisi, Sayı:3, s.63-64.

[128] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/1460 E, 2018/2321 K., 05.06.2018  T.

[129] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/2102 E, 2018/2115 K., 05.06.2018 T.

[130] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/511 E., 2018/2459 K, 05.06.2018 T.

[131] Coşkun, Burak (2019) “Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü s.198

[132] Şengül, M. Buğra (2020) “Sosyal Medya Yoluyla İşlenen Hakaret Suçu” (Yüksek Lisans) Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Ankara, s.206.

[133] Yargıtay CGK, 1979 / 171 E, 1979 / 249 K, 28.05.1979 T.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

28
28 Paylaşım, 28 Beğeni

Sizin Tepkiniz Nedir?

lol lol
23
lol
omg omg
32
omg
fail fail
3
fail
love love
44
love

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bir format seç
Kişisel Test
Kişisel bir şey ortaya koymayı amaçlayan sorular dizisi
Basit Test
Bilgiyi kontrol etmek isteyen doğru ve yanlış cevaplı sorular dizisi
Anket
Karar verme ya da görüş belirleme/oy verme
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Liste
Klasik İnternet Listeleri
Geri Sayım Listesi
Klasik İnternet Geri Sayım Listeleri
Video
Youtube and Vimeo Embeds
Ses
Soundcloud veya Mixcloud İçerikleri