Uzay Hukuku Ve Tarihsel Gelişimi

Bu yazıda uzay hukuku ve tarihsel gelişim süreçleri ele alınmıştır.8 min


45

Giriş

Ülkemizde ve uluslararası arenada, birkaç güçlü devlet haricinde uzay hukuku alanına, diğer hukuk dallarına nazaran gereken önem verilmemiş ve genel esaslarında birtakım problemler yaşanmıştır. Bu problemleri çözmeye yönelik Birleşmiş Milletler çatısı altında düzenlemeler yapılmasına rağmen, yine de bu düzenlemelerin bağlayıcılığı noktasındaki tartışmalar etkisini sürdürmüştür. Uzay hukukunun oluşum sürecinde teknolojik gelişmeler ve yenilikler etkin rol oynayarak, bu hukuk dalının inkişaf etmesine katkı sağlamışlardır. Son yüzyılda hızla artan bu gelişmeler sonrasında ise, devletlerin uzay faaliyetleri başlamış ve uzay hukukuna yönelik çalışmalar yapılmıştır. Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, uzay hukuku genç ve güncel bir hukuk alanıdır. Gelişim sürecinin teknolojik çalışmalarla doğrudan bir bağlantısının bulunması sebebiyle de günümüzde bu alana gösterilen önem ve ilgi de bir hayli artmaktadır.

1. Uzay Hukukunun Tanımı ve Genel İlkeleri

Uzay hukuku, insanlığın uzay ve havacılık alanlarındaki çalışmalarını kapsayan ve düzenlemeler yapan bir hukuk alanıdır. Uzay hukukunun temelini, devletlerin imzalamış oldukları uluslararası antlaşmalar oluşturmaktadır. Bununla birlikte ekonomik, çevresel ve bilimsel gelişmeler sonucunda oluşan ilkeler de bu alanın temellerinin bir parçası durumundadırlar. Söz konusu antlaşmalar ve ilkeler, uzayda gerçekleştirilen eylemlerin sistematiği ve kontrolü bağlamında fazlasıyla önem arz etmektedir. Bahsedilen antlaşmaların derlenerek yürürlüğe konulması, uluslararası uzay hukukunun gelişimine de oldukça katkı sağlamıştır. Yukarıda açıkladığımız gelişmelerin neticesinde, uluslararası camiada uzay hukuku bağlamında birtakım genel ilkeler ortaya çıkmıştır.

Bu ilkelerden bahsedecek olursak:

  • İlk olarak uzayda bir mülkiyet ve egemenlik iddiasında bulunmak yasaklanmıştır. Uzayın insanlığa tahsis edilmiş ortak bir alan olduğu konusunda uzlaşılmıştır.
  • Uzayın ve gök cisimlerinin incelenmesi hususunda, devletlerin ortak hareket etmesi gerektiği yönünde görüşler bildirilmiştir.
  • Yeryüzünden gönderilen uzay araçları ve uydular üzerindeki yetki, gönderen devletin elinde bulunacaktır. Bu araç ve cisimlerin yeryüzünde bir zarar ya da tehlikeye neden olmasından da söz konusu hükümetler sorumlu tutulacaktır.
  • Uzayda yapılacak olan faaliyetlerde Barışçıl Kullanım İlkesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Tehlike arz edecek tutum, davranış ve casusluk faaliyetleri yasaklanmıştır.
  • Uzay alanında yürütülen çalışmalar, insanlığa yarar sağlamak amacıyla, insanlık adına gerçekleştirilecektir.

Söz konusu ilkeler, yapılan çalışmalar neticesinde devletler tarafından kabul edilmiş ve uluslararası teamül hukuku kuralı haline gelmişlerdir.

2. Uzay Hukukunun Tarihsel Gelişim Süreçleri

Uzay faaliyetlerinin ve uzay hukukunun henüz gelişim göstermediği 1910 yılında Emile Laude uzay hukukuna yönelik ilk incelemeleri gerçekleştirmiştir. 1926 yılında da V.A. Zarzar, uzay hava sahası bölgesinin dikey bir sınırının bulunması gerektiğine yönelik çalışmalar gerçekleştirmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında ise dönemin büyük devletleri olan Amerika ve Sovyetler Birliği, uzay teknolojisi alanında ehem çalışmalar gerçekleştirmişlerdir. 1957-1958 yıllarında ABD ve Sovyetler Birliği dünya yörüngesine erişmek ve uydu göndermek düşüncesiyle birbirleriyle rekabet içerisine girmişlerdir. Bu rekabet ilerleyen yıllarda da devam edecek olan Uzay Çağı’nın başlangıcı olmuştur. 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin Sputnik-1 uzay aracını dünya yörüngesine fırlatması sonucunda, uzay alanında rekabetin ve yarışmanın şiddeti artmıştır. ABD ise 4 ay içerisinde bu eyleme karşılık vererek Explorer Projesi ile ilk uydusunu yörüngeye yollamıştır. SSCB, Sputnik-1’den sonra fırlattıkları ikinci uyduda ise keşif amacıyla Laika isimli canlı bir köpek uzaya göndermişlerdir. 1961 yılında ise Vostok Projesi ile Yuri Gagarin isimli Rus kozmonot, dünya yörüngesine başarıyla gönderilen ilk insan sıfatına sahip olmuştur. SSCB’nin bu başarıları sonrasında ABD Başkanı Kennedy’nin öncülüğünde 1969 yılında Apollo Projesi ile aya ulaşan ilk ülke Amerika olmuştur. Ayak basan ilk insan da, Neil Armstrong olmuş ve şu meşhur sözü söylemiştir: “Bir insan için küçük fakat insanlık için büyük bir adım.” Tüm bu faaliyetlerin giderek artması ve şiddetli bir hal alması sonucunda, Amerika ve Sovyetler Birliği karşılıklı anlaşarak uzay alanındaki şiddetli rekabetlerine son vermişlerdir. Devamında ise uluslararası uzay hukukunun kaynaklarını derleme çalışmalarına başlanılmıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz faaliyetler gerçekleşirken Birleşmiş Milletler de uzay hukuku alanında birtakım çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda uzay faaliyetleri neticesinde oluşan yasal sorunları çözmek amacıyla Ad Hoc Komitesi kurulmuştur. 1959 yılında ise Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi (COPUOS) kurulmuştur. Komitenin yapmış olduğu eylemler ve faaliyetler sonucunda da uzay hukukunun temel ilkeleri belirlenmiş ve uluslararası sözleşmeler oluşturulmuştur.

3. BM Çerçevesinde İmzalanan Uluslararası Antlaşmalar

1959 yılında Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi’nin kurulmasıyla birlikte Birleşmiş Milletler çatısı altında birçok görüşme, müzakere, oturum ve ardından da antlaşma ve protokoller yapılmıştır. Bu gelişmeler, uzay hukukunun sistematik bir hukuk dalı olması noktasında önem arz etmektedir. Uzay hukuku alanındaki düzenlemeler ilk olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararları ile başlamıştır. Görüşmelerde: uzayın insanlığın ortak bir malı olduğu, uzayda askeri silahlanma içerebilecek nükleer güç kullanılmaması gerektiği, devletlerin uzaya gönderdikleri gök cisimleri hakkında BM’ye bilgi vermesi gerektiği gibi çeşitli konular görüşülmüş ve karara bağlanmıştır.

Uzayda gerçekleştirilen çalışmaların hukuki rejimini ortaya koyan ilk düzenleme, 1962 sayılı Devletlerin Uzayın Keşfi ve Kullanılması Faaliyetlerini Düzenleyen Hukuki İlkeler Bildirgesi’dir. Devletler bazında uzaya dair ilk hukuki belge ise, SSCB, ABD ve İngiltere arasında akdedilen Nükleer Denemelerin Kısmi Yasaklanması Sözleşmesi’dir. Bahsetmiş olduğumuz tüm bu düzenleme ve müzakere süreci neticesinde, uzay hukukunun temelini oluşturan uluslararası sözleşmeler imzalanmaya başlanmıştır. Bu alanda ana kaynak niteliğinde olan beş adet sözleşme imzalanmıştır ve günümüzde de geçerliliklerini hâlâ sürdürmektedirler.

Antlaşmaları tarihi sıralamasıyla inceleyecek olursak:

  • 1967 tarihli Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dâhil, Uzayın Keşif ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma (Uzay Antlaşması)
  • 1968 tarihli Astronotların Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Cisimlerin Geri Verilmesi Hakkında Antlaşma (Kurtarma Antlaşması)
  • 1972 tarihli Uzay Cisimlerinin Verdiği Zarardan Dolayı Uluslararası Sorumluluk Hakkında Antlaşma (Sorumluluk Antlaşması)
  • 1975 tarihli Atmosfer Dışı Uzaya Fırlatılan Cisimlerin Tescili Hakkında Sözleşme (Tescil Sözleşmesi)
  • 1979 tarihli Devletlerin Ay ve Diğer Gök Cisimlerindeki Faaliyetlerini Yöneten Antlaşma (Ay Antlaşması)

Maddeler halinde açıkladığımız uluslararası antlaşmalar bu şekildedir. Konumuz bağlamında beş temel antlaşmanın içeriğine dair de detaylı açıklamalar yapmamız gerekmektedir.

3.1 Uzay Antlaşması

Uluslararası uzay hukukunun temelini oluşturan antlaşmadır. 10 Ekim 1967’de yürürlüğe girmiştir. Günümüzde de 106 ülke sözleşmeye taraf konumundadır. 1959 Antarktika Antlaşması ve 1963 Kısmi Deneme Yasağı Antlaşması referans alınarak, antlaşmanın içeriği ve maddeleri ortaya konulmuştur. Antlaşma uzay hukukuna yönelik daha önceki yıllarda yapılan düzenlemeleri ve teamül hukuku kurallarını sistematik bir şekilde düzenleyip, yazılı hale getirmiştir. Bu özelliği sebebiyle “Uzay Hukukunun Anayasası” olarak da söz edilebilmektedir. Antlaşmada yer alan bazı maddelerin içerikleri şu şekildedir:

  1. Uzayın araştırılması ve kullanımında insanlığın ortak yararının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu çerçeve içerisinde devletler özgürce faaliyetlerini gerçekleştirebilirler.
  2. Devletlerin yörüngeye veya yapay gök cisimlerine silah ya da askeri teçhizat yerleştirmeleri yasaklanmıştır.
  3. Her devlet gerçekleştirdiği faaliyetlerden kendisi sorumludur. Fakat zarar verici ve tehlikeli davranışlarından dolayı diğer ülkelere hesap vermek zorundadır.

3.2 Kurtarma Antlaşması

1968 yılında Birleşmiş Milletler çatısı altında imzalanmıştır. Kurtarma Antlaşması’nın ana odak noktası astronotların güvenliğini temin etmektir. Kaza ya da bir sorun gerçekleşen uzay araçlarının içerisinde yer alan astronotların kurtarılması ve ülkelerine teslim edilmesi gibi birtakım düzenlemeler içermektedir. Söz konusu antlaşmada astronotlardaki kimlik olgusu ortadan kaldırılmış, astronotlar tüm dünyanın vekili konumuna getirilmiştir. Bu doğrultuda sözleşmenin tarafı olan devletler, astronotlara gerekli yardımı sağlama ve belirli ihtiyaçlarını giderme yükümlülüğü altında bırakılmıştır.

3.3 Sorumluluk Antlaşması

1972 yılında akdedilen sözleşme, devletlerin uzay faaliyetlerinin neticesinde meydana gelen zararların tazmin edilmesini ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini içeren düzenlemeleri içerisinde barındırmaktadır. Bu bağlamda söz konusu devlet, uzay aracının dünya sınırları içerisinde, havacılık hukukunun geçerli olduğu alanda, gerçekleşebilecek kaza ve zararlardan mutlak olarak sorumlu tutulmaktadır. Dünya sınırlarının dışarısında, uzayda yaşanabilecek olan kaza ve zararlarda ise, kusur sorumluluğu ilkesi göz önünde bulundurulacaktır.

Antlaşma doğrultusunda, devletlerin sorumluluğu noktasında tarih boyunca fazlasıyla başvuru gerçekleştirilmiştir. Bunlardan ilki, Cosmos 954 uydusunun Kanada’ya düşmesi olayıdır. Tescil ülkesi olan SSCB, Kanada’ya belirli bir miktar tazminat ödemiştir. Yine bir benzeri de ABD’nin Skylab uydusunun Avusturalya’ya düşmesi olayında yaşanmıştır. Uydunun insan nüfusunun yer almadığı bir bölgeye düşmesi sebebiyle ABD cüzi bir miktarda tazminat bedeli ödeyerek zararı karşılamıştır.

3.4 Tescil Sözleşmesi

1975 yılında uzay hukuku alanında imzalanan dördüncü önemli temel sözleşmedir. Tescil Sözleşmesi, sözleşmeye taraf devletlerin uzaya gönderdikleri gök cisimlerinin bir kaydının tutulması gerektiğini ve bu kayıtların da taraf devletlerle paylaşılması noktasında birtakım düzenlemeler içermektedir. Sözleşmede uzay araçlarına dair ikili bir tescil sistemi söz konusudur. Bunlardan ilki iç tescil, diğeri ise uluslararası tescildir. İç tescilin yapılması devletlerin takdirine bırakılmıştır. Ancak uluslararası tescil için bu durum geçerli değildir. Uzayda yer alan araçların hangi devlete ait olduğu, ne amaçla yörüngede bulunduğu gibi konular tüm devletler bazında önem arz ettiği için Birleşmiş Milletler siciline kaydının yapılması gerekmektedir. Bu hususlar, uzayda bir zarar veya kazanın gerçekleşmesi durumunda, zararın tazmininin hangi devletin sağlayacağını anlamakta da uluslararası hukuka katkı sağlamaktadır.

3.5 Ay Antlaşması

1979 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşmenin isminin Ay Antlaşması olmasına rağmen güneş sistemindeki tüm gök cisimlerini içerecek bir biçimde düzenlenmiştir. Dönemin uzay teknolojisi ve faaliyetleri bakımından gelişmiş olan ülkeleri tarafından imzalanmadığı için uygulanması ve geçerliliği konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Ay sözleşmesinde, ay ve uzaydaki diğer doğal nesnelerin insanlığın ortak mirası olduğu vurgulanmıştır. Bu sözleşmede, ayda egemenlik kurulması ve doğal kaynakların işletilmesi ülkeler bazında yasaklanmıştır. Yalnızca uluslararası düzenlemeler aracılığıyla söz konusu ayrıcalıklardan yararlanılabileceği ifade edilmiştir.

Sonuç

Uzay hukuku, diğer hukuk dallarına nazaran genç ve güncel bir hukuk dalı olmasına karşın önemi yıllar içerisinde giderek artmaktadır. Uygulanabilirliği konusunda da geçmişten günümüze dek önemli tartışmalar yaşanmıştır. Fakat globalleşen ve gelişen dünyada, doğal kaynaklarımızın azalması, daha fazlasını isteme arzusu, yeni keşifler yapma tutkusu sebebiyle uzaya ve uzaydaki kaynaklara olan ihtiyacımız artmaktadır. Bu bağlamda bizlere düşen görev de uzay ve uzay hukuku alanında çalışmalar gerçekleştirip, ülkemizi en iyi şekilde temsil etmektir. Çünkü unutulmamalıdır ki: “İstikbal Göklerdedir” (Mustafa Kemal ATATÜRK).

Kaynakça


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

45

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.