Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Sosyal Devlet İlkesi Bağlamında Sınav Ücretleri

4 min


94

Eğitim ve öğrenim insanların her ne kadar fark etmeyecekleri haller de olsa yaşamın her noktasında kendini göstermektedir. Eğitimsiz; konuşma, yürüme, yemek yeme, temizlenme, okuma – yazma, meslek edinme, zanaat edinme, sanatla ilgilenebilme, kısacası insanın aklına gelen her türlü konuda gelişiminin var olabilmesi mümkün değildir zira bu saydıklarımız için eğitim bir gerekliliktir.

İnsan, yaşamının standartlarını yükseltme, kendi onurunu koruma ve gelişimini edinebilme, ulaşabilme hakkına gerek milletlerarası sözleşmelerle birlikte  gerekse iç hukuktaki normlarla birlikte sahiptir. Dolayısıyla eğitim, insan için bir haktır. Hatta bu hak hukuka aykırı olmayacak biçimde özgürlük temelinde bir kurum olarak benimsenmelidir.

TDK, eğitim kelimesini, “Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye.” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanımlamaya göre eğitimi yalnızca gençler ve çocuklar almaktadır. Oysa ki toplumun diğer fertleri de eğitim görmektedir. Bu tanımlamanın öznesine katılmamız mümkün değildir. Eğitimde çocuk ve genç ile sınırlı kalınması düşüncesinde olan TDK’nin bu tanımını değiştirmesini Türkçenin geleceği açısından ihtiyaç olarak görüyoruz.

Eğitim ve öğrenim, meşruiyetini doğrudan anayasadan almaktadır. Anayasa’nın 42. maddesindeki bu kurum, anayasanın ikinci kısmı olan temel haklar ve ödevlerin ikinci bölümü olan sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler kısmında düzenlenmiştir. Bu haklara ilişkin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen “farklılaşmış ve kademeli sınırlama sistemi”nin yanı sıra Anayasa’nın 65. maddesinde devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin mali kaynakların yeterli olup olmaması durumlarına bakılarak devletin bu ödevlerinden kaçınması söz konusu olabilmektedir.

Anayasa’nın değiştirilemeyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ikinci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri sayılmıştır. Sosyal devlet ilkesi de bu niteliklerden birisidir. Sosyal devlet ilkesine göre devlet, “sosyal eşitsizlikleri gidermekle ve sosyal adaleti sağlamakla” yükümlüdür[1].

Anayasa’nın 42. maddesinin ilk fıkrasında “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm dar yorumlandığında genel olarak yalnızca kişilerin bir başka kişiyi eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakabilmesi anlaşılmakta ve eğer mağduriyet yaşanırsa ilgili mevzuat gereği gerekli müdahaleler yapılmaktadır. Ancak yüksek enflasyon, Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmesi neticesinden kişiler düştükleri ekonomik zorluklardan dolayı eğitim ve öğrenimlerinden yoksun kalmaktadır veyahut eğitim ve öğrenim görebilmek için hayatlarından ölçüsüzce ödün vermektedir. Ekonomi, yani devletin güçlü tutması gereken kurumdan dolayı da eğitim ve öğrenimden yoksun kalınması mümkündür. Nitekim 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3.maddesinde yüksek öğretimin bir eğitim – öğretim tümü olduğu belirtilmiştir. Ancak aşağıda değineceğimiz üzere yükseköğretime ulaşmak için kişiler iktisadi sebeplerle zorluk çekmektedir.

Yükseköğretime geçerken veyahut başkaca sınavlar düzenlemek için ÖSYM (Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi) görevlidir. ÖSYM, sınavlara girecek olan adayların sınav ücreti ödemelerini mecburi kılmaktadır. Bu ücretler her geçen yıl artmakta ve ölçülü bir şekilde sınav adaylarına yansıtılmamaktadır. Örneğin elektronik ortamda yapılan sınav için matbaa ücreti oluşmamasına rağmen ücret azalmak yerine yüz yüze yapılan YDS’nin ücreti 145 TL iken e-YDS’nin ücreti 290 TL’dir. Burada elektronik ortamın vermiş olduğu elektrik ve altyapı için istenen ücretin 145 lira olması ÖSYM’nin sınav ücretlerinde hiç de şeffaf olmadığını gösterir niteliktedir. ALES’in ücreti 145 TL, YKS için her oturum 90 TL ayrıca üç oturuma girmek isteyen aday için ücret 270 TL, DGS için ücret 130 TL’dir[2]. Sınavlara giren adayların verdikleri ücretlere karşılık sınavda görevli personellere verilen ücretlerin ve kitapçıkların veyahut gerekli teçhizatında elbette bir gideri olduğu şüphesizdir. Ancak bu giderin, vergisini ziyadesiyle veren ve tabii olarak bu verginin kendisine yalnızca yol, beton şeklinde değil nitelik itibari ile de dönmesini umut eden ve anayasal güvenceleri olan sınav adaylarından giderilmesi sosyal devlet ilkesi ve eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi normu ile bağdaşmamaktadır.

“2020 yılında gerçekleştirilen YKS, KPSS, YDS, ALES, DGS ve kurum sınavları ile e-sınavlara başvuran aday sayısının 10 milyon 698 bin 552 olduğu öğrenildi. 2020 yılının geliri 860 milyon 512 bin TL olarak kaydedildi.[3]

Devlet 65. maddedeki ekonomik güce göre ödevlerini yerine getirip getirmemeye dayanarak sınav adaylarından bu ücretleri talep etmemelidir. Devletler israf kamu binaları, milyon liralara alınan binlerce resmi makam araçlarını alırken ekonomik gücünün varlığından bağımsız hareket ediyor olmalı ki bahsini ettiğimiz ekonomik gücü nitelikli hale getirecek olan eğitimli vatandaşların, bu eğitimlerine ulaşırken ki eğitimlerinden sonraki gelişmelerinde girmek zorunda bırakıldıkları sınavların ücretleri fahiş ölçüde arttırmaktadırlar. Sınavların ücretsiz olması ile kitapçıkların israf olma ihtimali ve sınav adaylarının gelmemesi sonucunda mağduriyetlerin yaşanması gibi ihtimalleri devlet elbette dikkate almalıdır ancak bunun çözümünü sosyal devlet ilkesini göz ardı ederek değil, daha etkili şekilde bulmalıdır.

Eğitim ve öğrenim hakkının ve ödevinin etkin ve tüm topluma faydalı sosyal adalet ekolü ile dağıtılması elzemdir. İdare ve tabii devletin uzun vadede sonuçlarının görüleceği eğitim ve öğrenime, sosyal devlet ilkesinden bağımsız bakması mümkün değildir, sosyal devlet ilkesinden uzaklaşılan ve adı geçen ilkeyi etkin biçimde uygulamayan otoriteler toplumun tüm fertlerine neticesinden dönülemeyecek biçimde zarar vermektedir. Vatandaşın yaşamı boyunca eğitim ve öğrenim hakkını kullanabilmesine imkan sağlanmalıdır. Devlet bu ödevini yerine getirdiğini düşünmemelidir zira mevcut uygulamada devlet, özel bir şirket gibi vatandaşa ücreti kabilinde eğitim ve öğrenim hakkını kullandırmaktadır. (Devlet okullarının ücretsiz olması devletin bu ödevini tam olarak yerine getirdiği anlamına gelmez.) Bu anlayış sosyal devlet ilkesi ile kesinlikle bağdaşmamaktadır. Tüm bu anlattığımız ve daha anlatamadığımız ancak toplumun kendi nabzını ölçüp birtakım verilere ulaşabileceği birçok husus dikkate alındığında, sınav ücretleri vatandaştan talep edilmemeli, yurttaşların vermiş olduğu vergiler sınavlara ilişkin her türlü gider masrafını karşılamalıdır.

Dipnotlar

[1] SAĞLAM, Fazıl, Türk Anayasa Hukuku, Yayınlanmamış Ders Notları, s.120.

[2] Sınav ücretleri ile ilgili verilere sınavlara giren çevrem ve haber kanalları vasıtası ile bilgi sahibi oldum. Daha birçok sınav var ancak vurgulamak istediğim sonuca giderken bunların tek tek sayılmasını gerekli görmedim.

[3]https://www.birgun.net/haber/osym-den-iki-yilda-1-4-milyar-tl-gelir-337953, Erişim Tarihi: 23.04.2021.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

94

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.