Rusya’nın Zaporijya Nükleer Santrali Saldırısı Işığında Çevre Hakkı ve Yaşama Hakkı Bağlantısı

İnsanların hayatlarını kaybetmesi göz ardı edilmeksizin savaşın bir diğer etkisi de çevre alanında kendisini göstermektedir. İşgalin gerçekleşmesi için hızla hareket eden Rusya'nın bölgedeki herhangi bir nükleer santrali vurması sonucu meydana gelecek patlamanın etkileri son derece yıkıcı ve kalıcı olacaktır.4 min


120

Rusya’nın 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna’yı işgal hareketleri insan hakları ihlalinin yanında çevresel açıdan da büyük bir etki doğurmaktadır. İlk olarak 2014 yılında başlayan çekişmeler ve Ukrayna’nın Rus azınlıklara sahip şehirlerindeki ayaklanmalar 13.000’den fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açmıştır[1]. Avrupa’nın göbeğinde bulunan bu ülkenin tahıl ambarı olduğu, Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin tahıl ihtiyacının %40’ını karşıladığı bilinmektedir[2]. Rusya’nın bu işgaliyle bölgede tahıl üretimi duracak ve savaş sonuçlanana kadar tekrar canlandırılması mümkün olmayacaktır. Ukrayna halkının direnişi sayesinde işgalin uzun yıllar sürebilmesi düşünüldüğünde Ukrayna’nın kendi kaynağı tükenmiş olacak ve bunun neticesinde tahıl ihracı da mümkün olmayacaktır. 

Savaşın sivil ve askeri alanlar ayırt edilmeksizin Ukrayna toprakları hedef alınarak bombalı saldırılar eşliğinde devam ettiği düşünüldüğünde yaşam alanlarının, tahıl üretim alanlarının hedef olmasının yanında çevresel açıdan daha büyük bir etki doğuracak alanlar olarak nükleer santrallerin hedef alınabilmesi de söz konusu olmaktadır. Nitekim Rusya’nın Zaporijya Santrali’ni ele geçirmek amaçlı yaptığı saldırı nedeniyle santralde olası bir patlama olmasının bütün dünya açısından yıkıcı sonuçlara yol açacağı diğer ülkeler tarafından kabul edilmektedir. Ukrayna enerji üretimi açısından gelişmiş bir ülke olarak topraklarında 4 nükleer santral bulundurmaktadır ve bunlardan birisi olan Zaporijya Santrali Avrupa’nın en büyüğüdür[3]. Bu santralde olası bir patlamanın gerçekleşmesi halinde geçmişte yaşanan Çernobil Faciası’ndan 6 kat daha büyük bir yıkımın gerçekleşeceği ifade edilmektedir. 1986 yılında yaşanan nükleer santral patlamasının etkileri Türkiye’de 2000 yılına kadar devam etmiş ve yapılan bir araştırma sonucu Karadeniz’de kanser oranın artmasına sebep olduğu ortaya konmuştur[4].

Nükleer Santral Patlamasının Çevresel Etkileri 

Nükleer santrallerin çevreye verebileceği en büyük etki olası bir patlama durumunda alıcı ortamlara karışacak olan radyoaktif maddedir. Nükleer güç santralleri, fisyon işlemi sonucunda büyük miktarlarda radyoaktivite oluştuğu için, herhangi bir kaza durumunda diğer nükleer tesislerde oluşabilecek kazalardan daha büyük hasar oluşturacak potansiyele sahiptir. Böyle bir durumda radyasyona doğrudan maruz kalacak insanların dışında radyoaktif kalıntıların toprak, hava ve su gibi alıcı ortamlara karışması nedeniyle daha geniş çaplı tehlikeler doğacaktır[5]. Toprağın ve suyun radyoaktif kalıntıları absorbe etmesi neticesinde bu kalıntılar bitkilere ve hayvanlara bulaşacak, radyoaktif salınım kontrol altına alınmış olsa bile kalıntıların insan hayatı üzerindeki etkisi uzun süre devam edecektir. Yüksek seviye radyasyona doğrudan ve uzun süre maruz kalındığında kafatasında ödem oluşmasına ve basıncın artmasına bağlı olarak ölüm meydana gelebilmektedir. Bunun yanında normalin üzerinde radyasyona maruz kalındığında, Karadeniz Bölgesi’nde görüldüğü gibi, kanser, kısırlık ve kalıtımsal hastalıklar meydana gelebilmektedir[6]

Çevre Hakkı ve Yaşama Hakkı 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.56’da herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır[7]. Bu maddede asıl vurgulanmak istenen yaşama hakkı olsa da bu hakkın kullanılmasının ancak sağlıklı bir çevrede mümkün olabileceği ileri sürülerek çevre hakkının da desteklenmesi sağlanmıştır. Çevre hakkı 3. kuşak bir dayanışma hakkı olduğu için bu hakkın kullanılması için kişiye doğrudan bir etkinin varlığı gerekmez. Örneğin, kişi kendinin ve gelecek neslinin çevrenin kirletilmesi nedeniyle tehlikede olduğunu ileri sürerek devletin bu konuda harekete geçmesini talep edebilir. Ayırca çevre hakkı Anayasa’da bulunan birçok madde ile ilişkilendirilmiş ve herhangi bir ihlalin olması halinde bu hükümlere dayanarak korunma talep edilmesi mümkün kılınmıştır. Anayasa m.17’deki maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkı, m.44’teki toprak mülkiyetinin korunması ve m.169’daki ormanların korunması ve geliştirilmesi gibi anayasal güvenceler yaşama hakkına ve çevre hakkına konu olmuştur. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) kararlarında çevre hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.2’deki yaşama hakkı kapsamına alınmış ve bu gelişmeyle çevre hakkının ihlali anlamına gelen birçok karar alınmıştır. AİHM vermiş olduğu Öneryıldız kararında çöp toplama merkezinde oluşan kaza sonucu civarda yaşayan insanların zarar görmesinin devletin ihlali nedeniyle gerçekleştiğini söylemiştir. Ayrıca bu kararda yaşam hakkının korunmasına yönelik tüm önlemlerin devlet tarafından alınması gerektiğini, yaşam hakkını tehdit edecek durumlara karşı etkili bir caydırma mekanizması oluşturacak yasal ve idari çerçeve oluşturulmasının gerekliliğini öne sürmüştür[8]. Yine başka bir kararında çevre ve yaşama hakkının cisimsel olmayan varlıklar nedeniyle de ihlal edilebileceğine hükmetmiştir[9].

Değerlendirme 

Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş nedeniyle hayatını kaybeden insanlar açısından büyük bir ihlalin varlığı ortadadır. İnsanların hayatlarını kaybetmesi gözardı edilmeksizin savaşın bir diğer etkisi de çevre alanında kendisini göstermektedir. İşgalin gerçekleşmesi için hızla hareket eden Rusya’nın bölgedeki herhangi bir nükleer santrali vurması sonucu meydana gelecek patlamanın etkileri son derece yıkıcı ve kalıcı olacaktır. Radyoaktif kalıntıların uzun süre varlığını koruması ve alıcı ortamlara tutunarak canlıların yapısına karışması sonucunda bölgeden kilometrelerce uzak insanların da bundan etkilenmesi söz konusu olacaktır. Ayrıca patlamanın 30 km alana etki edebildiği gözönüne alındığında herhangi bir patlama olduğu anda o bölgenin tahliye edilmesi ve insanların daha fazla radyasyona maruz kalmasının önüne geçilmesi gerekecektir. Ukrayna’nın bazı şehirlerinin işgal edildiği düşünüldüğünde tahliye işlemi sırasında büyük bir göç dalgası oluşacak, insanların çevre ve yaşama haklarının ihlalinin yanı sıra Avrupa’da büyük bir kriz doğacaktır. 

Kaynakça


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

120

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.