Uluslararası Hukuk Bağlamında Self Determinasyon Öne Süren Rusya’nın Kırım’ı İlhakı ve Rusya-Ukrayna Krizi

Bu içeriğimizde uluslararası hukuk kapsamında Kırım ilhakı ile Rusya ve Ukrayna krizi incelenmiştir.9 min


127

Giriş

Son günlerde oldukça gündem olan Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz hem AB, NATO tarafından uyarılması hem de olası bir saldırı durumunda birçok devletin Rusya’ya ilişkin yaptırım uygulama söylemleri var olan durumu artık bir iç sorundan küresel bir problem haline getirmiş ve durumun uluslararası hukuk boyutu tartışmalı bir boyuta evrilmiştir. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması uluslararası hukuka uygun mu ya da Kırım’ın alınmasında Rusya self-determinasyon kullanarak hukuka uygun bir şekilde mi hareket etti sorularını ortaya çıkarmaktadır. Bu kapsamda hem güncel Rusya-Ukrayna krizinin uluslararası hukuka göre incelenmesi hem de Ukrayna’nın tarihsel sürecine ve mevcut durumuna bakılarak bir inceleme yapılması güncel krizin anlaşılması açısından oldukça önemli olacaktır.

Ukrayna’nın Tarihsel Süreci ve Ukrayna İçindeki Ayrılıkçı Düşünceler

Ukrayna tarihsel süreç boyunca birçok devletin jeopolitik konumu, kaynakları ve etnik çeşitliliği sebebiyle egemenlik kurmak istediği önemli bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek SSCB’nin yıkılması öncesinde tarım ve sanayi açısından önemli bir role sahip olması gerekse Kırım gibi yüzyıllardır birçok devletin ilgisini çeken bir yarımadaya sahip olması sebebiyle hem Batı dünyası hem de özellikle Rusya için bir odak noktası olmuştur. Ukrayna’nın heterojen bir sosyal kimliğe sahip olması, birçok etnik kökenden insanı bünyesinde barındırması da bu ilgiyi arttırmıştır. Bu sebeple Ukrayna hem Batı dünyası hem de Rusya için oldukça önemli bir konumdadır. Bu koşullara ek olarak Ukrayna’nın politik yapısı da yaşanan bu krizin ana kaynaklarından biri olmuştur. Var olan etnik çeşitlilik devletin politikalarını etkileyecek düzeye ulaşmıştır. Ukrayna’nın Batı kısmı ABD ve AB odaklı bir yapıyı desteklerken ve devletin politikalarının bu iş birliği çerçevesinde şekillenmesini talep ederken Ukrayna’nın Doğu kısmı bunun tam aksine Rusya odaklı bir yapının desteklenmesini talep etmiş ve Rusya ile birlikte hareket edilmesini talep etmişlerdir. Bu ayrılıkçı düşünceler ise var olan Rusya-Ukrayna krizinin temel çıkış noktası olmuştur. Bu politik ikileme ek olarak 2. Dünya Savaşı sonrası Kırım’ın Rusya tarafından Ukrayna’ya bırakılması ve yakın zamanda yaşanan özellikle 2014 yılında meydana gelen çatışmalar sebebiyle Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması da politik ve toplumsal sebepler nedeniyle hem Ukrayna ve Kırım’da hem de küresel anlamda rahatsızlığa neden olmuştur. Bir iç sorun iken bugün hem Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi ve uluslararası kuruluşların ve devletlerin bu konuya dahil olması var olan bu soruna küresel bir boyut kazandırmış ve uluslararası hukuk açısından etraflıca değerlendirilmesine neden olmuştur.

Var olan krizin en önemli noktalarından birisi de hiç şüphesiz ki Kırım’dır. 1991 yılında SSCB’nın dağılmasından sonra Ukrayna’yı bir referanduma götürmüştür ve yapılan bu referandum neticesinde halk yüzde 90’lık bir oran ile Ukrayna’nın bağımsızlığına yeşil ışık yakmıştır. Fakat Kırım bu bağımsızlık sürecinde daha az bir oran ile bu bağımsızlığı desteklemiştir. Yüzde 94’lük destekle beraber Ukrayna bağımsızlığını kazanmasına ek olarak Kırım’da Ukrayna’ya bağlı olmuş ve özerk cumhuriyet kimliğini kazanmıştır. Fakat Kırım her ne kadar Ukrayna’ya bağlı olsa da Kırım’da var olan Ruslar, Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını savunmuştur ve Ukrayna’nın bağımsızlığını ve Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı olmasına muhalefet olmuşlardır.

Krizin Çıkış Noktası: Kırım’ın Rusya’ya Bağlanma Aşaması ve Siyasi Çatışmalar

Krizin çıkış noktası 22 Kasım 2013’te Ukrayna hükümetinin AB Ortaklık Anlaşmasını reddetmesidir. Bu ret hükümet ile muhalefet arasında büyük bir ayrılığa ve en önemlisi çatışmalara sebep olmuştur. Ukrayna’nın bir kısmı Batı’ya açık bir siyasetin takip edilmesini isterken Ukrayna’nın üç muhalefet partisi de (Batkivschina, Udar, Svoboda) Batı’ya yönelik siyasete sert tepki veren söylemlerde ve protestolarda bulunmaları krizi daha da pekiştirmiştir.

Meydana gelen bu kaosun bastırılması amacıyla yasalar mecliste kabul edilse bile bu yasaların işe yaramadığı ve aksine ters tepki yarattığı Ukrayna Başkanı Yanukoviç tarafından fark edilince muhalefeti sindirmek amaçlı yapılan bu hareketlerde geri adım zorunlu hale gelmiştir. Kaos ortamı yasalarla kontrol altına alınamayınca Başkan Yanukoviç duruma muhalif olan liderler ile temasa geçmiştir ve bu görüşmeler neticesinde bir erken seçim kararı ve devlet başkanının yetkilerinin belli oranda sınırlanması gibi kararlar alınmış ve bu kararların uygulanması için harekete geçilmiştir.

Parlamento tarafından bir oylama yapılmış ve bu oylama neticesinde Yanukoviç’in görevden alınmasına ilişkin çoğunluk sağlanmış ve parlamentodan çıkan bu karar sonrasında Yanukoviç Ukrayna’yı terk etmiştir. Ve Ukrayna Parlamentosu hapiste olan eski Başbakan Timeshenko için de serbest bırakılmasına ilişkin kararı kabul etmiştir. Bunun üzerine Parlamento ortaya çıkan çatışmalar sebebiyle yüzlerce insan hayatını kaybetmesinin sonucu olarak Yanukoviç hakkında toplu cinayet suçunu işleme hakkında bir tutuklama kararı da çıkarmıştır ve bu karar Parlamento tarafından kabul edilmiştir. Bu denli karışık olayların iç siyasette yaşanması, kararlı bir siyasi yapının bulunmaması Ukrayna’da meydana gelen bu olayların temel sebeplerinden biri olmuştur. Birçok etnik çeşitliliğin olması, farklı siyasi yapıların ya da blokların varlığının tam anlamıyla ülke siyasetine baskın olamaması da bu kaos ortamını fitillemiştir.

Ukrayna’nın iç siyasetinde yaşanan bu belirsizlik ve kaotik olaylar Ukrayna’ya bağlanmış Kırım’ı da etkilemiştir. Kırım Ukrayna’ya bağlı olmayı tercih eden gruplara sahip olsa da bir o kadar ayrılıkçı gruplara da sahipti ve bu gruplar Rusya’ya bağlanmak istiyordu. Rusya’ya bağlanmak isteyen Ukraynalı bazı gruplar bu olayların etkisiyle Kırım Parlamentosunu işgal edip parlamentoya Rus bayrağı asma aşamasına kadar gelmişlerdir. Yaşanan bu şiddetli çatışmaların ve olayların etkisiyle olaya Rusya müdahalede bulunmuştur. Rus askerleri artan çatışmalara dayanarak Kırım Havaalanı’nı işgal etti ve bu işgal neticesinde mevcut özerklik devam etmeli mi yoksa Rusya’ya bağlanmalı mı sorularını içeren bir referandum yapılması yönünde bir baskı kurdu. Referandumda iki soru vardı: “Rusya’ya bağlanmaya razı mısınız? / 1992 yılı Kırım Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmasına razı mısınız?”. Yapılan bu referandum sonucunda Kırım Ukrayna’ya bağlı olmak istemedi ve referandumdan hemen sonra Kırım bağımsızlığını ilan etti ve Rusya Devlet Başkanı Putin Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını ilişkin anlaşmayı referandumdan sonra imzaladı.

Uluslararası Hukuka Göre Rusya’nın Kırım’ı İşgali Meşru Bir Hareket Midir ve Kuvvet Kullanma Hukuku

Rusya artan çatışmalar sonucunda Kırım Havaalanı’nı işgal etmesini ve daha sonra referandum neticesinde Kırım’ı kendisine bağlamasını birtakım meşru nedenlere dayandırmaya çalışmıştır. Rusya’nın işgali haklı çıkarmak amacıyla öne sürdüğü ilk sebep ise ülke dışında yani Kırım’da yaşayan Rus vatandaşlarını kurtarma isteğidir. Ukrayna’da var olan bazı milliyetçi politikaların Kırım üzerinde yaşayan Rus azınlık grubu üzerinde bir tehlike durumu yaratması ve bu tehlike durumuna ve azınlığın can güvenliği endişesine dayanarak işgali meşru hale getirmeye çalışmış ve işgalin asıl amacının Rus azınlığının can güvenliğinin korunması olarak öne sürmüştür. Bu işgali daha da meşru hale getirmek işgalin asıl sebebinin için Rusya Anayasası’nda var olan kendi vatandaşlarını koruma sorumluluğu hükmüne bağlamıştır.

Rusya’nın öne sürdüğü bir diğer argüman ise insani bir müdahale yapma zorunluluğudur. Rusya burada Ukrayna’da var olan çatışmaların etkisiyle bir insani krizin var olduğunu iddia etmiş ve yaşanan çatışmalar nedeniyle büyük oranda bir mülteci akını olabileceğinden Kırım’ı işgal etmenin sebebini bu insani krizin ve büyük mülteci akının önüne geçmek amaçlı olduğunu açıklamıştır.

Rusya’nın bu ilhakı meşru hale getirmek için dile getirdiği bir diğer sebep ise Ukrayna’da var olan hükümetin zaten meşru bir hükümet olmadığı, bir hükümet darbesiyle gerçekleşen hükümetin var olduğu iddiasıdır. Daha önce de belirttiğim üzere Yanukoviç, Parlamento tarafından görevden alınmıştı. Fakat Parlamento’nun görevden alabilme kararını verebilmesi için ¾’ten fazla bir oy oranı gerekliydi. Fakat bu sayı tam anlamıyla sağlanamadığından Yanukoviç’in görevden alınmasını Rusya bir anayasal krize bağlamış ve devlet başkanının bu karar neticesinde ülkeyi terk etmesini de bu duruma dahil ederek müdahalenin meşru olduğunu iddia etmiştir.

Rusya’nın öne sürdüğü bir diğer önemli argüman ise Yanukoviç’in Kırım’da istikrarın ve huzurun sağlanması için Rusya’yı bu amaçla davet etmesidir. Zaten tarihsel süreç boyunca da birçok devlet kuvvet kullanmayı meşru gösterebilmek için diğer devletlerin hükümetlerinden aldıkları davete bağlı olarak kuvvet kullandıklarını ileri sürmüşler ve bu durumu meşru göstermeye çalışmışlardır. Aslında davetle müdahale durumunun meşru bir sıfat kazanabilmesi için birtakım şartlar gerekmektedir. Bu şartlardan en önemlisi müdahale edilecek ülkede var olan iç huzursuzluğun iç savaşa yaklaşmasıdır. Eğer böyle bir durum kuvvet kullanılacak ülkede varsa müdahale meşru sayılabilir. Hatta 3314 sayılı BM Genel Kurulu Kararı madde 3’e göre de bir devlet belli şartların var olması sebebiyle yabancı bir orduyu davet etme hakkına sahiptir. Bu davet birtakım şartlara bağlandığından bu şartların var olmaması halinde bu meşru bir kuvvet kullanma değil bir saldırı niteliğinde olacaktır. Hem 3314 sayılı Karara dayanarak hem de bir devletin bir başka devleti davet etme şartına dayanarak güncel durumda Rusya tarafından yapılan bu müdahalenin uluslararası hukuk ve toplum tarafından kabul görülebilecek bir eylem değildir. Çünkü Kırım’da istikrarın sağlanması amaçlı Yanukoviç tarafından Rusya birlikleri davet edilse de Kırım’da var olan istikrarsızlık iç savaşın doğma eşiğine yakın değildir ve ayrıca 3314 sayılı BM Genel Kurulu Kararı’nda yer alan müdahaleyi meşru kılacak özelliklere sahip değildir.

İlhakı meşru göstermek için Rusya’nın başvurduğu bir diğer argüman ise garantörlük hakkıdır. Bu garantörlüğü ise 1994 yılında Ukrayna, Rusya, ABD ve İngiltere tarafından imzalanan Budapeşte Mutabakatıdır ve bu mutabakata dayanarak Rusya garantör olduğunu iddia etmiştir. Bu mutabakatın 1. ve 2. Maddeleri uyarınca Ukrayna’nın var olan sınırlarına, toprak bütünlüğüne saygı duyulması ve karşı güç kullanılmaması gerektiği belirtilmiştir. Fakat Rusya mutabakatın ilgili maddelerine bağlı kalmayarak ve uluslararası sözleşmeye uymayarak Ukrayna’nın egemenlik hakkına ve toprak bütünlüğüne müdahalede bulunmuştur. Bu sebeple Rusya’nın işgali garantörlük adı altında meşru hale getirmesi mutabakatın ilgili maddelerine uyulmaması sebebiyle geçersizdir ve uluslararası bir sözleşme Rusya tarafından ihlal edilmiştir.

Self Determinasyon İlkesi ve Kırım Üzerinde Rusya Baskısı

Uluslararası hukukta var olan devletlerin egemen eşitliği ilkesi, her devletin yönetim şeklini ve uygulanacak rejimi seçebilme kısaca kendi kaderini tayin edebilme hakkını meydana getirmiştir. Bu tercih hakkı bugün karşımıza daha çok “self-determination” olarak çıkmaktadır. Self determinasyon halkların kendi kader ve geleceklerini kendilerinin belirleyebilmesi hakkıdır. BM Genel Kurulu self determinasyonu bir hak olarak kabul etmekle beraber bu hakkın kullanılabilmesi için iki şart ileri sürmüştür. İlki, self-determinasyon kullanılırken diğer devletlerin toprak bütünlüğü ihlal edilmemelidir ve self determinasyonun kullanımı halinde soruna taraf olan herkes bu self determinasyon durumuna mutabakat olacak ve onay verecektir. Uluslararası hukuka göre de self determinasyon hakkı eğer referandum yolu ile kullanılırsa işte o zaman uluslararası hukuka uygun bir hak kullanımı ve mevcut bir hak olacaktır. Kırım 16 Mart günü yaptığı referandum neticesinde Rusya’ya bağlanma konusunda karar vermişti. Fakat burada var olan esas sorun self determinasyon hakkı uluslararası hukuka uygun olarak kullanılıp kullanılmadığıdır. Çünkü Kırım’ın tek taraflı olarak ayrılmak istemesi uluslararası hukuk tarafından olumlu olarak karşılanan bir durum değildir. Çünkü bu hak sömürge altında bulunan toplumlar için öncelikli kullanım hakkı sağlar. Fakat referandumun olduğu dönemde Kırım sömürge altında var olan bir toplum sıfatında değildi. Bu sebeple Kırım, uluslararası hukukun kabul ettiği ölçütte self determinasyon hakkına sahip olamamıştır.

Ayrıca referandum öncesinde Rusya’nın Kırım Havaalanı’nı işgal etmesi, Kırım’da var olan Rusya yanlısı grupların parlamentoyu ele geçirip Rus bayrakları asması ya da Rusya’nın Karadeniz filosunun Kırım çevresine yerleşmesi gibi yaşanan bu tarz olaylar yapılan referandumun ne derece meşru ya da ne derece özgür biçimde yapıldığını da sorgular hale getirmiştir. Ayrıca referandumda soruların niteliği de çok önemli olmuştur. Çünkü referandumun ikinci sorusunda Kırım’ın Rusya’ya katılması için 1992 Anayasasına bir dönüş planlanmaktaydı. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere Rusya, Kırım’ı tamamen Ukrayna’dan ayırmak istemekte ve eski anayasa hükümlerine bağlı olmakla şart koşuyordu.

Referandum sürecinde yaşanılanlara bakıldığında hem referandum süreci boyunca Rusya’nın baskısı büyük ölçüde hissedilmiş ve self determinasyon için oldukça önemli olan referandum sürecinin meşru ve özgür biçimde yürümesini engelleyen bir durum olmuştur. Ayrıca uluslararası hukuk uyarınca Kırım’ın bir sömürge topluluğu olmaması da self determinasyon hakkının kullanılması için bir engel olmuştur. Hem BM Genel Kurulu’nun self determinasyon için ileri sürdüğü şartları karşılayamaması hem de uluslararası hukuka uygun bir biçimde referandumun gerçekleşmemesi ve Kırım’ın zaten bir sömürge topluluğu olmaması self determinasyon ile Kırım’ın meşru bir şekilde ayrıldığını iddia eden Rusya’ya karşı bir karşı argüman olmuştur.

Sonuç

Hem tarihsel süreç boyunca yaşanan olaylar, Rusya’nın bölgede var olan ısrarı ve baskısı, self determinasyon ve kuvvet kullanma hakkının uluslararası hukuka uygun, uluslararası sözleşmelere uyacak bir şekilde ilerlememesi Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiğinin kanıtı sayılabilir. İlerleyen günlerde Rusya-Ukrayna arasında meydana gelebilecek olası bir krizde hem devletlerin hem de uluslararası kuruluşların rolü bölgede yaşanabilecek olası çatışmalar için oldukça kritik ve önemli olacaktır.

Kaynakça


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

127

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.