İdare, Anayasada ele alındığı üzere, devletin unsurları olan yasama, yürütme ve yargı arasından yürütme ile ilgili bölümde ele alınan bir mekanizmadır. Bu mekanizmanın temel amacı, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle kamu hizmeti görmek ve kamu yararı sağlamak amacıyla faaliyetlerde bulunmaktır.
İdare Hukukundan bahsedilirken ele alınması gereken temel konulardan biri de kamu tüzel kişiliği konusudur çünkü idare bir kamu tüzel kişileri topluluğudur. Bilindiği üzere hukuk kişileri iki tanedir: Gerçek kişi ve Tüzel kişi. Gerçek kişi, sağ ve tam doğmak şartı ile kişinin anne karnına düşmesinden ölümüne kadar geçen süreçte hukuken kişiler için kullanılan terimdir. Buna ek olarak tüzel kişi ise hukuk düzeninin kendilerine hak ve borç sahibi olabilme yetkisi tanıdığı kişi veya mal topluluklarıdır. Tüzel kişiler de kamu tüzel kişileri ve özel hukuk tüzel kişileri olmak üzere ikiye ayrılır. İki tüzel kişilik arasındaki temel fark yetki konusunda ortaya çıkmaktadır. Kamu tüzel kişileri gerçek kişilerden ve diğer özel hukuk tüzel kişilerinden daha geniş yetkilere sahiplerdir. Kamu tüzel kişilerine sağlanan bu 'üstün yetki'lerin amacı idarenin kamu yararı için yapacağı hizmetlerde devletin gücünden (kamu gücü) faydalanmak suretiyle daha rahat ve kolay hareket edebilmesini sağlamaktır.
Kamu gücünün idareye sağladığı üstünlük ve ayrıcalıklar dört ana başlıkta incelenebilir. Bunlar tek yanlı karar alma, icrailik, re'sen icrada bulunabilmek ve hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaktır.
İlk olarak, idarenin tek yanlı işlem yapabilmesi özelliği idareye karşı tarafın rızasını aramaksızın hukuksal işlem yapabilme imkanı sunmaktadır ki bilindiği üzere özel hukukta bir hukuksal bir işlemin yapılabilmesi için karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları gereklidir. Yani özel hukukta iradelerin eşitliği esasına dayanan bir ilişki söz konusu iken kamu hukuku alanında olan iradeye sağlanan bu 'üstün yetki' ile idare, karşı taraf iradesiyle bağlı değildir, asıl ve belirleyici iradeye sahiptir. İdareye sağlanan kamu gücü ayrıcalıklarından bir diğeri ise icrailiktir. İcrailik, idari işlemin yapıldığı andan itibaren etkili doğurmasını ifade eder. Danıştay icrailiği tanımlarken başka bir işlemin yapılmasına gerek kalmaksızın hukuki sonucun doğrudan üçüncü kişiler üzerine doğduğu işlemler ifadelerini kullanmaktadır. Şimdiye kadar ele alınan tek yanlı ve icrai işlemler yapabilme yetkileri idarenin faliyetlerinden biri olan kamu hizmetini sağlaması için idareye tanınmış ayrıcalıklardan en önemlileridir. Üçüncü yetki ise idarenin re'sen icrada bulunabilmesidir. Bu yetki idarenin kendi aldığı kararları kendisinin uygulayabileceği anlamına gelmektedir. Özel hukukta kişiler haklarını almak için bir merciiye(mahkeme, icra dairesi) başvurmak zorundayken idare herhangi başka bir merciiye danışmaksızın aldığı kararı uygulama ayrıcalığına sahiptir. İcrailik ile re'sen icra arasındaki fark şudur ki icrailik, kararın oluşmasıyla alakalıyken re'sen icra ise oluşan kararın uygulanmasına ilişkin bir yetkidir.
Son olarak ele alınması gereken yetki hukuka uygunluk karinesinden yararlanmadır. Bahsi geçen yetki idarenin yaptığı işlemlerin hukuka uygun kabul edilmesini sağlar; ancak idari işlemlerin hukuka aykırılığı ileri sürülebilir yani kesin hüküm teşkil etmezler. Bu karinenin iki istisnası mevuttur. Bu istisnalar yargı tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilmesi ve kanunun bazı başvurular hakkında yapacağı düzenleme ile idari işlemin yürütülmesini durdurma etkisi tanımasıdır. Bunlara ek olarak bazı hallerde hukuka uygunluk karinesinin genişleyebileceği de unutulmamalıdır. Bu haller olağanüstü dönemler ve milli güvenliğe karşı mevcut bir tehlikenin bulunduğu hallerdir. Örnek olarak olağanüstü ve sıkıyönetim halleri, seferberlik ve savaş örnekleri verilebilir. Bu yetki idareye verilen üstün yetkilerden biridir ve onu birey karşısında çok daha güçlü bir konuma yerleştirir. Buradan yola çıkarak idari yargıya re'sen araştırma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki idari yargıya, diğer yargı düzenlerinden farklı olarak sadece tarafların ileri sürdükleri delillere ve ifadelere bağlı kalmaksızın kendiliğinden araştırma yapma imkanı tanımaktadır.
Buraya kadar yazılanlara bakıldığında her ne kadar idare kamu gücünü kullanarak elde ettiği bu yetkiler sayesinde 'üstün' nitelikli bazı güçlere sahip olsa da bu idarenin her istediğini yapabileceği, bireylerin özgürlüklerini keyfi şekilde sınırlayabileceğini veya sorgulanamaz olduğu anlamına gelmemektedir. Bahsi geçen ayrıcalıklı yetkilerin sınırını oluşturan bazı temel noktalar mevcuttur. Bunlardan en önemlisi Anayasa'nın 2.maddesinde ele alınan hukuk devleti ilkesidir. Hukuk devleti, kanunların da üzerinde olan hukuk kurallarının varlığına inanan devlet yapısıdır. Hukuk devleti ilkesi, devleti oluşturan üç organın yani yasama, yürütme ve yargının hukuka uygun şekilde işletilmesi demektir. Yürütme oraganının altında yer alan idare de bu ilke altında incelenmeli ve idare görevlerini yerine getirirken ve yetkileri kullanırken daima hukuk devleti ilkesinin sınırı içinde hareket etme zorunluluğu içindedir. En üst norm olarak Anayasa, bu hükümle sadece yürütme organının veya idarenin değil diğer tüm organlardaki keyfi tutumu engelleyecek, bireyi devlete karşı koruyacak bir mekanizma kurmaya çalışmıştır. Bu mekanizmayı sağlayacak olan organ ise yasamayı ve yürütmeyi denetleyecek olan bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı organıdır.
Ayrıca, Anayasa'nın 11. maddesinde de Anayasa hükümlerinin bağlayıcı hükümler konumunda olduğu belirtilmiştir. Bu sayede devletin organları olan yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamları ve diğer kuruluş ve kişileri kapsayan bir bağlayacılık söz konusu olmaktadır. Son olarak, Anayasanın 13. maddesinin konusunu oluşturan temel hak ve hürrüyetlerin sınırlandırılması konusunda çizilen sınırlar idarenin işlemleri için önem taşımaktadır. Madde 13'de temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın ve yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
Sonuç olarak, idare kamu gücünü farklı şekillerde kullanarak girdiği hukuki ilişkilerde karşı taraftaki kişiden daha güçlü konumda yer alır; ancak bu güç sınırsız ve keyfi kullanıma açık bir güç değildir. Kanunkoyucu Anayasanın ilgili maddelerinde bu gücün sınırlarını çizmiş ve alınan kararlara ilişkin yargı yolunu açık bırakarak idareyi denetim altında tutmayı hedeflemiştir.
Kaynakça:
0 Yorum