Kânûn-ı Esâsî Penceresinden Edebiyat ve Hukuk Makalesinin Bir Değerlendirmesi

“Düşünceyi açıklama ve yayma, basın ve yayın hürriyeti öyle değerli haklardı ki; baskıcı rejimi bir dergiyi kapattıracak kadar korkutmuştu.”5 min


93

Lise yıllarında hepimiz onu “dergi kapatan makale” olarak tanıdık. Ancak belki de onu şöyle anlatmalılardı: “Düşünceyi açıklama ve yayma, basın ve yayın hürriyeti öyle değerli haklardı ki; baskıcı rejimi bir dergiyi kapattıracak kadar korkutmuştu.”

Peki Neydi Bu Dergi?

Servet-i Fünun dergisi, isminden de anlaşılacağı üzere, bir fen dergisi olarak yayın hayatına başlamıştı. Yazarları bu minvalde yazılar yayınlıyor, tasasız bir şekilde fenni konulara eğiliyorlardı. Derginin edebiyat dergisine dönüşmesi ise herkesin bildiği “Sanat kimin içindir?” tartışması ile oldu.

Osmanlı’nın içinde olduğu buhran, devleti birçok alanda mücadele etmeye zorlarken bir başka hararetli mücadele de Muallim Naci (ve tabi Mehmet Tahir’in Elhan şiiri bu konuda belirleyici öneme sahipti.) ile Recaizade Mahmut Ekrem arasında sürmekteydi. Dönemin edebiyatçılarını iki cepheye ayıran abes-muktebes, zemzeme-demdeme tartışması, Recaizade Mahmut Ekrem’in yazılarını Servet-i Fünun’da yayımlaması nedeniyle bir bilim dergisine sıçradı. Derginin dönülmez yoluna da böylece girilmiş oldu. Tevfik Fikret’in 1896 yılında derginin edebiyat bölümünün başına getirilmesiyle Servet-i Fünun, artık bir bilim dergisi değil bir edebiyat dergisi olarak anılacaktı. Türk edebiyatının önemli bir devri Servet-i Fünuncular ya da Edebiyat-ı Cedideciler olarak anılacak, despot rejimlerin bir makaleden nasıl korktuğunu gözler önüne seren unutulmayan bir örnek olarak tarihte yerini alacaktı.

1901 yılında derginin yazı işlerinin başında olan Hüseyin Cahit Yalçın, Fransızca bir eserden bir çeviri yayımladı: Paul Lacombe’un 1898 tarihli Introduction a L’histoire Littéraire (Edebiyat Tarihine Giriş) eserinden tercüme edilen Edebiyat ve Hukuk makalesi.

Muallim Naci           Recaizade Mahmut Ekrem
Hüseyin Cahit Yalçın
Aslında oldukça masum duran bir makaleydi; hukuk ve edebiyatın birbirini etkilediğini ve dönemsel olarak beraber gelişim gösterdiklerini, hukukun edebiyatta aranmasının yanlış olmayacağını içeren bir ana fikri vardı. Ayrıca örnekleri, Fransız bir eserin tercümesi olması nedeniyle de Fransa uygulamaları üzerineydi. Bir edebiyat dergisinin edebiyatın hukukla olan bağlantılarını açıklayan bir makale yayımlaması o zaman için de yadırganmayacak bir mesele olsa gerek ki, birçok derginin kapatıldığı dönemde Servet-i Fünun dergisi yazarları bu yazının başlarına çorap öreceğini pek de düşünmemişlerdi. Ancak kısa bir süre sonra saraya jurnallenen yazarların “muzır makale neşrinden” dolayı Fizan’a sürgünleri istenecekti. Adliye Nezaretine yazılan tezkerede isnat edilen suç şu şekildeydi:

Edebiyat ve Hukuk gibi masum bir başlık altında Servet-i Fünun gazetesinin ekli sayısında yayımlanan tiksinilecek makalede, Fransa kral ve kraliçesinin idamlarına (Fransız) Büyük Devrim(in)e ilişkin olaylar kamunun gözleri önüne serilerek bizlere büyük iyilik ve bağışta bulunan yeryüzü halifesi efendimiz hazretlerine karşı (halk) ayaklanmaya kışkırtılmakta olup böylelerine karşı Avrupa’da her ülkede ağır cezalar verilmekte ve hatta Amerika’da ‘linç’ cezası uygulanmakta olduğundan, adı geçen gazetenin imtiyaz sahibiyle bütün ilgililerin sorumluluk derecelerine göre cezalandırılması ve sonucun bildirilmesi padişah buyruğu gereği tebliğ olunur.

Halkı padişaha karşı kışkırttığı iddia edilen yazarların elbette ki sürgün cezası ile cezalandırılması yerinde olacaktı ilgili tezkereye göre. Fakat esasında makalenin içeriği çarptırılmıştı. Boşanma, zina ve idam örnekleri üstünden hukukun edebiyata konu hazırladığını, edebiyatın da hukuku düzeltmeye çalıştığını yazan Hüseyin Cahit, bu suçlamalardan Fransız bir eseri çevirdiğini söyleyip ilgili kitabın yeniden çevrilmesiyle kurtulacak, Ahmet İhsan ise bir daha padişah aleyhine yazılar yayımlamamaya ilişkin bir senet imzalayacaktı.

Dergi tekrardan yayım hayatına başladı. Bu yeni yayın hayatının ilk sayısında padişahı öven sözler yer almıştı. Neticesinde dönemin Edebiyat-ı Cedidecileri olarak anılan isimleri bireysel konulara ağırlık vermeye başladı; sanat, gerçekten de bir dönem sanat için oldu. 

Kanuni Esas-i Bakımından Derginin Kapatılmasının Değerlendirmesi 

1876 tarihli Anayasa’nın 12. maddesine göre “Matbuat kanun dairesinde serbesttir.” Kanun dairesi ise, 1857 yılında çıkartılan Matbaa Nizamnamesi, 1857 Telif Nizamnamesi, 1858 Ceza Kanunnamesi’ndeki düzenlemeler, 1864 Matbuat Nizamnamesi ve 1867 Kararname-i Ali ile çizilmişti. Özellikle 1864 Matbuat Nizamnamesi ve 1867 Kararname-i Ali bu bakımdan incelenmelidir.

1864 Matbuat Nizamnamesi, genel hükümler ve ceza hükümlerinden oluşmaktaydı. Edebiyat ve Hukuk makalesi bakımından önemli olan hükmü, hükümdar başta olmak üzere, bazı üst düzey mercilere karşı yapılan yayınlar dolayısıyla hükmolunacak cezalar yerine, istenirse, gazetenin bir ay hükümet tarafından kapatılacağı idi. 1909 yılına kadar yürürlükte kalan ve Osmanlı’nın ilk basın kanunu olarak tarihin tozlu raflarında yerini alan bu nizamnamenin uygulanabilirliği Kararname-i Ali ile askıya alındı. Kararname-i Ali, gerekirse gazetelerin, idari bir kararla kısmen veya tamamen kapatılabileceğini belirtiyordu. Kararname-i Ali, geçici olduğu belirtilen bir kararname olsa da Sultan V.Murat dönemi süresince uygulanmamakla birlikte Sultan Abdülaziz ve Sultan II.Abdülhamit dönemlerinde uygulanmış ve 1909 yılında yürürlükten kaldırılmıştır.

Sonuç

Edebiyat ve Hukuk makalesinde her ne kadar edebiyat ve hukukun paralel gelişim gösterdiği anlatılsa da halkı kışkırtıcı etkisi olduğu gerekçesi ile yazarları saraya jurnallenmiş ve dergi bir süreliğine kapatılmıştır. Bu süreç, Hüseyin Cahit’in çeviri eser yayımladığını, içeriğinde sakıncalı bir şeyler bulunmadığını ifade etmesi ve Ahmet İhsan’ın da bir daha padişah aleyhine yazı yayımlamamayı taahhüt etmesi neticesinde, yazarlar hakkındaki suçlamaların kaldırılması ve derginin yeniden açılmasıyla sonuçlanmıştır.

1876 Anayasasının 12.maddesi ve ilgili kanunlar uyarınca derginin kapatılması ve basına sansür getirilmesinin önünde engel bulunmadığı görülmekle beraber, içeriğinde yalnızca edebiyat ve hukuktan bahseden bir makalenin yayımlanması sebebiyle Servet-i Fünun dergisinin kapatılması, dönemin atmosferinin ne denli karanlık olduğunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır. 

Kaynakça

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

93

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.