Michael Kohlhaas Ve Adalet Üzerine

Heinrich von Kleist'in Michael Kohlhaas isimli eseri çerçevesinde adalet anlayışı üzerine bir deneme.8 min


49

Giriş 

Bu çalışmada, toplumlar için en önemli kavramlardan biri olan adalet kavramını, günümüzde de güncelliğini yitirmeyen ve pek çok incelemeye konu olan Heinrich von Kleist’in Michael Kohlhaas isimli eseri[1] üzerinden açıklamak hedeflenmiştir. Adalet anlayışı ilk düşünürlerden günümüze kadar çeşitli tartışmalara yol açmış olup üzerinde halen bir mutabakata varılamamıştır. Adalet kavramı hukuk felsefesi alanında da çoğunlukla kendisini göstermektedir. Michael Kohlhaas ve Adalet Üzerine isimli bu çalışmada öncelikle eserin içeriği hakkında bilgilendirme yapılacak, kitabın toplum sözleşmesi yönünden niteliği tespit edilecek, ardından Michael Kohlhaas’ın benimsemiş olduğu adalet anlayışı ve adalet duygusunun hangi ölçüde olduğu açısından bir değerlendirme yapılacaktır. 

1.Eserin İçeriği Üzerine 

Eserin konusuna bakıldığında genel hatları itibariyle haksızlığa uğradığı düşünülen bir kişinin hakkını meşru yollardan arama sürecini ve bu durumun ilerleyen safhalarda nasıl değişkenlik gösterdiğini okuyucuya sunan bir yapıttır. Michael Kohlhaas olan bu vatandaş 16. Yy ortalarında Brandenburg’ta yaşayan bir at taciridir. Kendisi ticaret ile uğraştığı için günün birinde asilzadenin arazisinin bulunduğu bölgeden geçmek üzere yola çıktığında aslında daha önce orada bulunmayan ve geçmesine engel olan bir sınır ile karşılaşır. Buradan geçebilmesi için bir geçiş belgesine ihtiyacı vardır. Fakat iddia ettiği üzere sorun şudur: Daha önce on yedi kez oradan geçmesine rağmen on sekizinci kez geçişinde kendisinden böyle bir belgenin neden istendiğidir. Kendisine gerekçe olarak kahya daha sonradan buna ilişkin bir kararname yayınlanacağını söyler. Burada aslında yasaya bağlı olmadan bir kararın sonradan uygulandıktan sonra yasalaşmasına yönelik bir istem söz konusudur denilebilir. 

Kohlhaas geçiş belgesi almak üzere serbest bırakılır, ancak rehin olarak, teminat niteliğinde kara yağız atlarını ve uşaklarından biri olan Herse’yi orada bırakmak zorunda kalır. Ardından Kohlhaas bahsedilen geçiş belgesini almak üzere şehre gittiğinde geçiş belgesi konusunun ilk başta kendisinin de aynen düşündüğü gibi masaldan ibaret olduğunu öğrenir. [2] Geri döndüğünde kara yağız atların yerini sıska ve cılız atlar almıştır, çünkü atlar Kohlhaas’ın rızası dışında ve haberi olmadan çalıştırılmıştır.  Bunun dışında uşağı da oradan dövülerek kovulmuştur. Bu durumu öğrenen Kohlhaas’a bu duruma şükretmesi gerektiği, en azından atların yaşadığı söylenir. 

Devamında, Kohlhaas uşağı olan Herse’yi olanı biteni anlatması üzerine sorguya çeker. Herse ise ondan kurtulmak istediklerini, atlara zarar vermek için onu kovmayı bahane ettiklerini söyler. Bunun üzerine Kohlhaas uşağına inanır ve hakkını aramak üzere mahkemeye şikayet başvurusunda bulunur ve dava dilekçesi düzenler. Bu dilekçede kendisine ve uşağı Herse’ye karşı işlenen haksızlığı anlatarak kendisine bunu yapan kişinin cezalandırılmasını, atlarının eski durumlarına döndürülmelerini, kendisinin ve uşağının uğradığı zararların tazminini ister.[3] Aylar geçtikten sonra mahkeme davanın reddine karar verir. Çünkü davalı taraf olan asilzadenin mahkemede tanıdık akrabaları vardır. Ardından davası sonuçsuz kalınca ve Brandenburg valisi de olayı dinleyip bir çözüme ulaşamayınca Kohlhaas’a davasından vazgeçmesi gerektiği söylenir. Kohlhaas’ın karısı olan Lisbeth,  kendisi dilekçeyi hükümdara vermek ister. Ancak geri döndüğünde yaralanmıştır ve sonunda ölür. O güne kadar şaşmayan adalet terazisi yaşadığı bu olayın yarattığı derin üzüntü sebebiyle intikam duygusuna dönüşecektir. Karısını kaybettikten sonra o güne kadar erdem sahibi, dürüst, haksever olan ve daha önce haklarını hukuka uygun şekilde aramaya çalışan Kohlhaas artık bizzat ihkak-ı hak yani kendi hakkını kendi bildiği yollardan aramaya koyulur. Bunun için çevresinde bunan insanlarla bir çete kurar ve karşısına çıkan herkesi öldürmeye ve eşkıyalık yapmaya başlar. Ancak bu durum çok sürmez ve düşüncelerini örnek aldığı dini önder olan Martin Luther karşısına çıkar. Onun ikna etmesi ile de bu yaptıklarına son vermeye karar verir. Haklarını yine meşru yollarla aramaya koyulur. Kohlhaas bütün kitabın temelini oluşturan, en baştaki atların kendisine iade edilmesi ve zararının karşılanması taleplerini elde eder. Ancak bu sefer de idam cezasına mahkum edilir. Çünkü at taciri Kohlhaas’ın zarar ziyani tazmin edilmiş, hakkı teslim edilmiş ancak imparatorluğun topraklarında huzuru ve barışı bozmuştur.[4]

Görünen o ki sorgulanması gereken husus, aslında amacı sadece adaletin yerine getirilerek haklarını aramaya çalışan bir kişinin ulaşmak istediği adil sonuçlara adaletsiz olan birtakım eylemlerle ulaşmaya çalışması ve sonunda da belki de en adil olmayan yöntemle hayatının son bulmasıdır.

2.Toplum Sözleşmesi Yönünden Niteliği 

Hobbes, toplum sözleşmesi fikrini savunarak insanların doğa durumunda eşit olduklarını vurgular. Ona göre insanın toplumdaki doğal durumu, herkesin herkese karşı savaşıdır. Bu aşamada insan insanın kurdudur. Hobbes’a göre insanlık doğal savaş durumundan doğal yasa yoluyla kurtulabilir. Doğal bir yasa, akıl tarafından bulunan ve neyin yapılıp neyin yapılmayacağını söyleyen genel bir kuraldır.[5] İlk yasa olan barışın insanlar tarafından aranıp bulunmasıdır. Doğa durumundaki ikinci yasada ise insanlar var olan bütün haklarından feragat ederler ve özgürlükleri ise diğer insanların kendileri verdikleri özgürlük alanı ile sınırlı olarak kalacaktır. Aslında toplum sözleşmesi bireyler arasında yapılır. Bireyler kendi aralarında anlaşarak haklarını bir egemene devretmek üzere bir araya gelirler. Bu durum sonucunda bir yönetici belirlenir ve bireylerin seçtiği yönetici mutlak güce sahip olur. Yöneticiye verilen bu egemenlik yetkisi ise bölünemez veyahut devredilemez. 

Toplum sözleşmesine ilişkin bu açıklamalar ışığında, çalışma konusunu oluşturan Michael Kohlhaas isimli yapıtta da toplum sözleşmesine ilişkin birtakım atıflar dikkat çekmektedir. Sözgelimi “Kohlhaas, bir kez daha karısının boş yatağının önünde yere kapandı ve bundan böyle öç alma işini kendisi üstlendi. Oturdu, doğal hakkının gücüne dayanarak[6] bir yargı kararı kaleme aldı ve Junker Wenzel von Tronka’yı zorla alıkoyduğu, tarlada çalıştırıp heba ettiği kara yağızlarını, bu mektubu aldıktan sonra üç gün içinde Kohlhaasenbrück’e geri getirmeye ve ahırda bizzat besleyip semirtmeye mahkum etti.”[7] şeklindeki konuşmada Kohlhaas toplum sözleşmesine gönderme yapmaktadır. Daha da basite indirgenecek olunursa, Kohlhaas, yaptığı tüm hukuki başvuruların sonuçsuz kalması itibariyle artık adalet duygusunu yitirerek öç alma mertebesine ulaşmıştır, zira intikam duygusu ağır basmaktadır. Ancak belirtilmelidir ki Kohlhaas bu bahsettiği öç alma duygusunu doğal hakkına yani toplum sözleşmesine dayandırır.  Ayrıca Kohlhaas uymak zorunda olduğu, toplumu toplum yapan genel madde ve kurallardan yine toplum sözleşmesinin ilke ve esaslarına dayanarak böylece kurtulma imkanına erişir.

3. Kohlhaas’a Göre Adalet

Eser en başından beri Kohlhaas karakterinin dürüst, erdem sahibi ve her koşulda hakkını hukuki yollardan arayan birinin adalet arayışını işlemektedir. Ancak olayların beklediği gibi gitmemesi üzerine hak savunucusu olan bu kişi kısa sürede tabiri caiz ise çete lideri haline gelir. Eserin bir kısmında Kohlhaas ve Luther arasında geçen diyalog içerisinde de doğal hukuk öğretisinden kaynaklanan toplum sözleşmesine yönelik bir açıklama mevcuttur. Buna göre:

“Kanunun korumasından yoksun bırakılanı, ben devlet topluluğunun dışına atılmış sayarım. Çünkü benim huzur ve barış içinde zanaatımı uygulayabilmem için bu koruyuculuğa ihtiyacım var, hatta işte bu yüzden de emeğimle kazandığım her şeyle birlikte bu topluluğa sığınıyorum. Bunu kim benden esirgerse, beni ıssızlığın vahşiliğine doğru itmiş olur, işte o kişi sizin de inkar edemeyeceğiniz gibi, kendimi koruyacağım silahı benim elime vermiş olur!”[8]

Kitabın en başında Kohlhaas’ın karşılaştığı talihsiz olayda, kendisinden geçiş belgesi istendiğinde ve atlarını orada teminat olarak bıraktığında uşağının başından geçen olayları kendi ağzından dinlemek ister. Aslında yapmak istediği haklıyı haksızı ayırt etmek ve peşin hüküm vermemektir, çünkü Kohlhaas uşağına karşı suç yükleyip yüklememekten emin değildir. Yine de altın terazisi ayarındaki adalet duygusu tereddüttedir.[9] Ardından uşağının kendisine ne kadar sadık olduğuna ve dürüst olduğuna kanaat getirir. Yine de eğer kendisinden veya uşağının kusurundan kaynaklanan bir hata varsa ortada, atlarının başına gelen durumu sineye çekmeye ve kabullenmeye razı oluşu adalete verdiği önemi göstermektedir. 

Ana karakterin adalet anlayışını sadece kendisi açısından ele almadığı düşünülmelidir. Zira Kohlhaas, diğer insanların da karşısına bu tarz olaylar çıktığında onların böyle haksızlıklarla karşılaşmasını önlemek ve önüne geçmek ister ve onun hedeflerinden biri de budur. Daha fazla hak ihlali yapılmaması için kendisinde bir sorumluluk yükler “Tronkenburg’dan geçen yolculara her gün yapılan haksızlıkları işitince, giderek daha derinlere kök salan bir duygu-, bütün bu mesele göründüğü gibi bir danışıklı dövüşten ibaretse, var gücüyle yerine getirmesi gereken bir yükümlülük olarak, işittiği hareketlerden ötürü kendisinden özür dilenmesini ve diğer vatandaşların da ileride böyle bir olayla karşılaşmamaları için güvence sağlanmasını öğütlüyordu”[10]

Kohlhaas karşısına çıkan hak arayışındaki güçlükleri bir nevi kendisini devletin koruması ve himayesi altında kalmaktan soyutlandığını belirtir. Çünkü devletin vatandaşları hak ve özgürlükler açısından gözetme yükümlülüğü vardır ve devlet buna aykırı davrandığı takdirde ve hukuk devletinin gereklilikleri ihlal edildiğinde ona göre kendi hakkını kendi arama durumu ortaya çıkar. İçerisinde bulunduğu durumu özetleyen ifade şekli budur. 

Aslına bakılırsa özü itibariyle Kohlhaas’ın karakteriyle eserde vurgulanmak istenen asıl düşünce hakları yerine getirilemeyen birinin hukuki olarak haklarını elde etmek isterken bu yolda kendisinin de birtakım hukuka aykırı yollara başvurabileceğini gözler önüne sermektedir. Kabul edilmelidir ki istenilen haklara ve özgürlüklere ulaşabilmek için en önemli sorunlardan bir tanesi de o hak ve özgürlüklerin bizzat onlar olduğudur. Aslına bakılırsa bu sayede adalete ulaşma fikri kolayca kendi hakkını kendi arama ve öç alma fikrine rahatlıkla evrimle imkanını da kendinde bulabilir. Kritik olan aradaki nüans farkını tespit edebilmektir. Sözgelimi yola hakkını aramak için çıkan Kohlhaas gerçekten bu amaç için mi hareket etmiştir? Daha doğrusu ilk başta yer alan davranışları ve hareketleri davası son bulduğunda da aynı çizgiyi sürdürmekte midir? Bu sorunun cevabı kilit noktayı oluşturur. 

Sonuç 

“Michael Kohlhaas ve Adalet Üzerine” isimli bu çalışmada eserle bir korelasyon kurularak adalet fikri üzerine açıklamalar yapılmıştır. Kitap, adalet olgusu üzerine inşa edilmiştir ve bu olguya ulaşabilmek için hangi aşamalardan geçildiği gözler önüne serilmektedir. Adalet kavramının tartışma konusu olmaya devam etmesi ve güncelliğini koruması araştırmanın en çarpıcı yanını oluşturmaktadır. Araştırmaya öncelikle eserin konusu ve içeriğinden bahsedilerek başlanmış, devamında toplum sözleşmesi kavramını açıklayarak kitapta ilgili bulunan kısımlara atıflar yapılmıştır. En sonunda ise genel olarak Kohlhaas’ın adalet anlayışının nasıl olduğu ve ne şekilde ilerlediği şeklinde görüşler bildirilip tespitler yapılarak sonuca ulaşılmıştır. 

Kaynakça/Atıflar

  • [1] Heinrich von Kleist, Michael Kohlhaas, Can Yayınları, İstanbul, 2017.
  • [2]  Heinrich von Kleist, Michael Kohlhaas, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s. 14.
  • [3]  a.g.e.,s. 23
  • [4]  a.g.e., s.113.
  • [5]https://www.felsefe.gen.tr/thomas-hobbes-ve-toplum-sozlesmesi/
  • [6] Kohlhaas, Rousseau’nun Toplum Sözleşmesinde belirttiği ‘’ilk ve doğal haklar’’ ına kavuşmuştur. Çünkü toplum sözleşmesi bir kere ihlal edilmiştir ve topluluğun kanunları onu koruyamamaktadır. Buna göre sözleşmeye bağlı özgürlüğe karşılık, o zamana kadar vazgeçmiş olduğu doğal özgürlüğüne tekrar kavuşur ve hakkını kendi gücüyle alma yetkisini tekrar elde eder. 
  • [7]  Heinrich von Kleist, Michael Kohlhaas, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s. 35. 
  • [8] a.g.e., s.51.
  • [9]a.g.e.,  s. 16.
  • [10]a..g.e.,  s.17.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

49

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.