Delil Nedir ?
Delil, hakimin maddi gerçeği ortaya koymak amacıyla kullandığı ispat araçlarının bütünüdür. Sanığın, tanığın ve 3.kişilerin açıklamaları, yazılı açıklamalar, görsel açıklamalar ve ses kaydı alan araçların açıklamaları delilleri oluşturur.
–
Türk Hukukunda Delil Kullanımı
Türk hukuku ceza muhakemesinde delil serbestisi ilkesi geçerlidir. Yani ceza yargılamalarında her şey delil olarak kullanılabilir. Bu ilkenin anlamı, hakim ve savcının delilleri değerlendirme konusunda serbest olduğudur. Delillerin araştırılmasında ise hukuk devleti olma gereğinden serbestlikten söz edilemez. Yani delil hukuka aykırı elde edilmiş ise hakim ve savcı bu delilleri değerlendirme dışında tutmalıdır. Yani bu deliller bir takım sınırlar içinde bulunmalıdır. Bu sınırların içinde ilk olarak delillerin hukuka uygun olarak elde edilmesi gelir.
Anayasa 38/6 “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”
CMK 217/2 “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
CMK 206/2-a “Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a)Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.”
Buna göre suç, ancak hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerle ispat edilebilir.
Arama yapılması, ses kaydı alınması, görsel materyaller kullanılması, sorgulama yapılması sırasında vb. durumlarda deliller hukuka uygun olarak elde edilmelidir. Örneğin işkence yoluyla elde edilmiş deliller hukuka uygun olarak elde edilmiş sayılmaz.
–
Zehirli Ağacın Meyvesi Nedir?
“Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.” yaklaşımı ilk kez Amerikan Yüksek Mahkemesi hakimi Frankfurter tarafından Nordone v. US davasında bahsedilmiştir. Hukuka aykırı delillerin uzak etkisi veya Anglo-Sakson hukuk sistemindeki “zehirli ağacın meyvesi” olarak adlandırılır. Hem Türk hukuk sisteminde hem de diğer Kıta Avrupası ülkelerinde ceza muhakemesi hukuku doktrin ve uygulamasını ciddi biçimde etkilemektedir. Hukuka aykırı delillerin uzak etkisinin kabul edilmesi ile ilgili farklı görüşler bildirilmektedir.
Delil elde edilmeden önceki aşamada delile ulaşma yolunda hukuka aykırı olarak yapılan işlemler eğer ortaya bir delil çıkartırsa bunun hukuka uygunluğu tartışma konusu olur. Buna hukuki problem denir. Yani hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil sonucu, hukuka uygun olarak elde edilen diğer delillerin mahkemede kullanılıp kullanılmayacağı hukuki problemdir.
Burada hukuka aykırı delilin uzak etkisi, “Fruit of the poisonous tree.”, yani “Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.” doktrini tartışılması gereken bir husustur.
Bu tartışmada iki ayrı delilin varlığından söz edilir. İlk delil hukuka aykırı olarak elde edilmiş ancak bu delil yoluyla elde edilen ikinci delil hukuka uygundur. İlk delilin hukuka aykırılığı ikinci delili de hukuka aykırı hale getirir mi?
Bazı hukuk sistemlerinde bu direkt maddelerde belirtilirken bazılarında ise somut olayın özelliklerine göre karar verilir.
Örneğin; On bir yaşındaki bir çocuğun hayatını kurtarmak saikiyle, şüpheli Magnus Gafgen’den işkence tehdidi ile alınan ikrardan yola çıkılarak elde edilen delillerin, şüphelinin ikrarının doğrulanması için kullanılmasının, yargılamanın adilliğini etkileyip etkilemediği hem Alman mahkemeleri hem de AİHM tarafından tartışılmıştır. Sonuçta hem ulusal mahkemeler hem de AİHM, şüpheliden işkence tehdidi ile alınan ikrarın hukuka aykırı olduğunun ve bunun yargılamada kullanılmayacağı belirtmişlerdir. Ayrıca şüpheliye yargılama başlamadan susma hakkının bulunduğu ve delili hukuka aykırı bir şekilde elde edildiğinin bildirildiği; buna rağmen şüphelinin kendi isteğiyle ikrarda bulunduğunu ve hukuka aykırı olarak alınan ikrardan yola çıkılarak elde edilen maddi delillerin yalnızca şüphelinin hukuka uygun olarak verdiği ikrarlarının doğruluğunun denetlenmesinde kullanıldığını ayrıca bunun yargılamayı adil olmayan bir hale getirmediğini belirtmişlerdir. Bu kararın hukuka uygun olduğu yönünde görüşler olmakla birlikte; bunun karşısında her durumda hukuka aykırı delil kullanılmasının yargılamayı adil olmayan hale getirdiğini savunan görüşler de bulunmaktadır.
Burada Gafgen’den işkence yoluyla elde edilen deliller yargılamanın adilliğini etkilemiştir. AİHS madde 3 ‘te belirtilen işkence yasağı ihlal edilmiş ve işkence yoluyla Gafgen’den öğrenilen bilgiler ile deliller toplanmıştır. Burada elde edilen hukuka uygun delil en başta yapılan işkence sebebiyle hukuka aykırı hale gelmiştir. Ayrıca AİHS madde 6’da belirtilen adil yargılanma hakkı da burada tartışma konusudur. Her ne kadar sanık kendi isteğiyle ikrarda bulunsa da elde edilen deliller ilk aşamada hukuka aykırı şekilde elde edilmiştir. Bu durum bu doktrin için bir tartışma konusudur.
Başka bir örnekte ise: İzmir’de otomobillerinde 2 bin 860 uyuşturucu hapla yakalanıp bir süre tutuklu kalan 4 sanık, polislerin usulsüz arama yaptıkları gerekçesiyle beraat etmiştir. Savcı, mahkeme kararı olmadan, Kaymakam kararıyla arama yapan polisler hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istemiş ve mahkeme de bu isteği kabul etmiştir. Beraat eden sanıklar, tutuklu kaldıkları süre için ayrıca tazminat almıştır. Türkiye’de gerçekleşen bu olayda usulsüz arama yapan polisler delile ulaşırken hukuka aykırı bir şekilde arama yapmıştır. Sonuç olarak burada “Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.” doktrini tartışılmış ve mahkeme sanıkların beraatine karar vermiştir.
Anglo-Sakson hukuk sisteminde, hukuka aykırı olarak elde edilen ilk delil, ikinci delili de hukuka aykırı hale getirir ve bu delil mahkemede kullanılamaz hale gelir. Yani bu hukuk sisteminde bu doktrin kabul edilmektedir. Bu doktrinin kabul edilmesinin temelinde günümüzde ceza muhakemesinin amacının maddi gerçeğinin insan haklarına saygılı bir biçimde kişilerin temel hak ve özgürlüklerini koruması amacının olmasıdır. Diğer bir sebep ise delili elde edenlerin devleti temsil ediyor oluşudur. Eğer ikinci delilin hukuka uygun olduğu kabul edilirse bu durumda toplumda “Bana kural koyan devlet , kendi koyduğu kurala uymuyor” düşüncesi oluşur. Kısacası hukuka duyulan güvenin zedelenmemesi amacıyla bu hukuk sisteminde bu prensip kabul edilmiştir.
–
Hukuka Aykırı Delil Kullanma Yasağı
Hukuka aykırı delillerin değerlendirilme yasağının iki temeli vardır.
a)Bireylerin hukuki güvenliğini sağlamak
Hukuka aykırı delillerin kullanılması ve hükme esas alınması durumlarında bireylerin hukuki bakımından güvenliği söz konusu olamaz. Bireylerin güvenliğinin bulunmadığı durumda ise insan hakları ve hukuk devleti kavramlarından söz edilemez. Bu sebeple, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerinin yerleşmesi için hukuka aykırı delillerin değerlendirilmesi yasağı vazgeçilmez bir ilkedir.
b)Kolluğun hukuka uygun çalışmasını sağlamak
Kolluk delil toplarken hukuk kurallarına uymaz ve hukuka aykırı elde edilen bu deliller değerlendirilirse kolluğun keyfiliğinin önüne geçilemez. Bu keyfiliğinin önüne geçilmesinin yolu ise yine bu hukuka aykırı delilleri değerlendirmeye almamaktır. Hukuk sistemlerinde hukuka aykırı delillerin uzak etkisi konusu ülkeden ülkeye değişim göstermektedir. Türk hukukunda Yargıtay, hukuka aykırı delillerin uzak etkisi konusuna tereddütlü yaklaşmakta ve ceza muhakemesi hukukunda açık bir hüküm bulunmamasına dayanarak somut olaya göre değerlendirme yapılmasına karar vermektedir.
Alman Federal Yüksek Mahkemesi, bu kuramı çok sınırlı olaylarda kabul etmektedir. Alman hukukunda genellikle, hukuka aykırı elde edilmiş bir delilin hukuka aykırılığının sadece bu delilin kendisi ile sınırlı olacağı ve bu delile dayanılarak elde edilen diğer delillerin geçerli olabileceği görüşü hakimdir. Ancak yine de somut olayın özelliklerine göre karar verilir.
Fransız hukukunda, Ceza Usul Yasasının 174/2. maddesinde düzenlenmiştir. Bir delilin hukuka aykırılığına karar verilmiş ise bundan sonraki muhakeme aşamalarında o delile dayanarak yeni bir işlem yapılamayacağı öngörülmüştür.
Doktrinde ise farklı görüşler vardır: Bir görüş bu kuramın istisnasız uygulanması gerektiği, eğer bu yapılmazsa ispat yasaklarının bir amacının olmayacağı yönündeyken, bir başka görüş, kuramın uygulanıp uygulanmayacağının her somut olayda ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Bir başka görüş ise, ilke olarak kuramın kabul edilip uygulanması gerektiği fakat somut olayda kuramın uygulanıp uygulanmaması kararının, ihlal edilen ceza muhakemesi normunun koruma alanı dikkate alınarak uygulanması yönündedir .
Sonuç olarak; hukuka aykırı bir delil yoluyla elde edilen hukuka uygun bir delil, o delilin kullanılıp değerlendirilmesini engeller ve mahkeme o delilleri sanığın aleyhine kullanamaz.
KAYNAKÇA
- https://www.anayasa.gov.tr/media/3572/1_gafgen-almanya.pdf
- https://www.academia.edu/13994265/Kar%C5%9F%C4%B1la%C5%9Ft%C4%B1rmal%C4%B1_Hukukta_Yasak_A%C4%9Fac%C4%B1n_Meyveleri?auto=download
- http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1168
- https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/hukuka-aykiri-delil-nedir.html
- Yrd. Doç. Dr. Murat Volkan Dülger-’Dışlama Kuralı ve Hukuka Aykırı Delillerin Uzak Etkisi’
0 Yorum