Sporcuların Müsabakalardaki Fiillerinden Doğan Hukuki ve Cezai Sorumlulukları

Spor müsabakalarında fiziksel olarak çok ciddi yaralanmalar meydana gelebilmekte olup bunların medeni hukuk ve ceza hukuku bağlamında sorumlulukları mevcuttur.31 min


95

Bu yazıda sporcu profesyonel olsun olmasın sportif faaliyetlerden dolayı gerçekleşen fiiller neticesinde meydana gelen neticelerin yol açabileceği hukuki ve cezai sorumluluklar ve bu sorumlulukların varlığının gerçekleşmesi için gerekli koşullar ve nihayetinde yargı kararları ışığında içtihatler ile konu izah edilmeye çalışılmıştır.

A) SPORCUNUN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Sporcuların ölümlerinden ve yaralanmalarından dolayı sporcuların hukuki sorumluluğu Türk Borçlar Kanunun 49 vd. hükümlerine tabi bir haksız fiil sorumluluğudur. Spor karşılaşmalarına katılan sporcular arasında kural olarak doğrudan bir sözleşmesel ilişki bulunmadığından, sporcuların birbirlerine karşı sorumluluklarında haksız fiil hükümleri uygulanacaktır.

Zarar gören, hukuk düzenince izin verilen birtakım faaliyetlere kendi isteği ile katılarak açık veya örtülü rızası ile bu faaliyet neticesinde kendisinde meydana gelen zararları kabul etmiş olur ve meydana gelen zarardan dolayı zarar vereni hukuki olarak sorumlu tutamaz. Spor müsabakalarda bu husus karşımıza çıkmaktadır ve kabul edilen risk ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Kabul edilen risk (acception du risque, assumption of the risk, Handeln auf eigene Gefahr), kişinin, genel davranış kurallarını ihlal eden belirli riskli hareketleri sonucunda meydana gelen zararlı neticeden sorumlu olmamasıdır. Başka bir deyişle, kişinin belirli riskli hareketi sonucu, hukuk düzenince koruma altına alınan değerlerin ihlali neticesinde meydana gelen zarardan sorumlu olmamasıdır.

Bir hareket neticesinde meydana gelen zararın “kabul edilen risk” ile açıklanabilmesi için o hareketin, icra edilen sporun doğasında olması gerekmektedir. Yani, zararı doğurucu hareket olmaksızın o sporun icrasının mümkün olmaması gerekir. Onun içindir ki riskli hareket belirli olmalı ve risk sonucu meydana gelen zarar sporcunun hareketine yüklenebilmelidir. Sporun kapsamını aşan bir hareketle gönüllü olarak yaralanma riski söz konusu olamaz.

Spor müsabakasına katılan sporcu, meydana gelebilecek zararlı neticeyi kabul etmiştir. Burada “kabul”ü kullanmamızdaki amaç, sporcunun zararlı sonucu istemese de kabul edilen risk gereği, zarar veren sporcudan tazminat talep edememesidir. Müsabakaya katılan hiçbir sporcu, riskli hareket sonucu meydana gelen zararı istemez. Benzer bir hukuki durum olan tıbbi müdahalede de ameliyat olan hasta, iyileşmek ümidiyle tıbbi müdahaleyi kabul etmektedir. Hasta, hiçbir zaman ölmek istememektedir. Aksine, iyileşme umuduyla tıbbi müdahaleye razı olmaktadır. Sporcu zararlı neticeyi istemese dahi böyle bir yaralanma olasılığını göze alarak sportif etkinliğe katılmıştır.

Bir diğer husus ise kabul edilen riskin sorumluluğu engelleyebilmesi için sporcu katılmış olduğu sporda bu riskin meydana gelebileceğini bilmesi gerekmektedir. Bunun yanında, müsabakaya gönüllü olarak katılmış olması gerekir. Nitekim sporcunun zorla müsabakaya katılması halinde, meydana gelen zarardan zarar veren sporcu sorumlu olacaktır. Sporcu, riskli hareket neticesinde meydana gelen zararı kabul etme iradesini ise açık veya zımni iradesi ile ortaya koymaktadır. Kabul edilen riskin varlığından söz edebilmek için sporun kurallarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ayrıca, devletin izin verdiği bir spor olması gerekir. Nitekim yapılan oyunun spor kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Meydana gelen zararın kabul edilen risk kapsamında değerlendirilebilmesi için katılımcı sporunun gerekli tüm dikkat ve özeni göstermesi gerekmektedir. Sporcular öngörülebilir riskleri önlemek için her türlü özeni göstermekle yükümlüdürler. Bu aşamada sporcunun dikkat ve özen yükümlülüğünün tespiti önem arz etmektedir.

Sporun müsaade ettiği hareket sonucu meydana gelecek bütün yaralanmalar kabul edilen riske bağlanamaz. Kabul edilen risk kapsamındaki bir zararın ihmal neticesinde oluşmaması gerekir. Sporcu gerekli tüm dikkat ve özen yükümlülüğünü göstermesi gerekir. Ancak burada sporcunun dikkat ve özen yükümlülüğü kendi fiili hâkimiyeti yani, yükümlülükleri ile sınırlıdır. Örneğin, müsabakaya çıkan bir cirit sporcusunun, oyun kuralları dâhilinde cirit sopasını atması neticesinde seyircilerden bir kişinin yaralanmasında sporcunun kusuru incelemeye alınmayacaktır. Nitekim sporcunun, müsabaka alanının güvenliğini sağlamak gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu durumda organizatör, gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü göstermemiş ve müsabaka alanının güvenliğini sağlamamış ise organizatörün sorumluluğuna gidilecektir. Bu durumda sporcunun müsabaka alanının güvenliğini sağlama yükümlülüğü yoktur. Sporun kendine özgü yapısı nazara alınarak ihmalin tespitinde, genel kurallardan ayrılarak ve fakat bu kuralların uygulanabilirliği ile beraber farklı ilkelerin konulması gerekmektedir. Ancak, spor müsabakaları için aynı husustan bahsedebilir miyiz? Bazı hukuk sistemlerinde anlaşılabilir basit düşüncesizlikler, müsabaka heyecanı gibi durumlarda oyun kurallarının dışına çıkılması halinde, sporcunun ihmalinin varlığından bahsedilemeyeceği belirtilmiştir. Bu gibi durumlarda, ihmalin genel ölçütlerinden sapıldığı, ihmalin sınırlandırılması karşımıza çıkmaktadır.

Avusturalya’da, Frazer v Johnstone olayında mahkeme basit düşüncesiz hareketler sonucu meydana gelecek zarardan dolayı sorumlu olunmayacağını belirtmiştir. Davacı ve davalının profesyonel jokey olduğu davada, davalının müsabaka esnasında iki yarışmacıyı geçerken davacının önünü kapatması ve atların sıkışması neticesinde davacının yaralanmasına sebep olmuştur. Mahkeme, somut olayın cerayan ediş şeklini nazara alarak basit düşüncesiz bir hareket olduğunu belirtmiş ve davalının sorumlu olmayacağını belirtmiştir. İngiltere’de mahkemeye yansıyan Caldwell v Maguire and Fitzgeral olayı da benzerlik taşımaktadır. Aynı şekilde, davalı ve davacı birer profesyonel jokeydir. Davalılar, müsabaka esnasında diğer sporcu Byrne’yi geçmeye çalışırken davacıya zarar vermiştir.

İhmalin, mutlak manada spor kurallarına riayet edilmesi şeklinde anlaşılması adil olmayan sonuçlar doğuracaktır. Her sporcu müsabakayı kazanmak için çaba harcamaktadır. Kimi zaman çok yorgun düşmektedir kimi zaman aşırı bir heyecanla yüklenmektedir. Bu gibi durumlarda spor kuralları dışına çıkarak diğer bir sporcuya zarar verebilir. Bu durumda, sporcunun hukuken sorumlu tutulması sporun yapısı ile bağdaşmayacağı gibi sporcuları hareketsizliğe iter ve spordan beklenen ferdi ve toplumsal yarar boşa çıkar. Bu nedenle, sportif bir harekete yönelmiş irade sonucunda, davranışın, anlaşılabilir bir kural dışı alana sapması halinde sorumluluk söz konusu olmamalıdır.

Sporcu Kusurunun Kast Derecesinde Olması Sporcu davranışı ile hukuka aykırı sonucu görüp ve istemesi halinde kastının varlığından söz edebiliriz. Bir futbol müsabakasında, bir sporcu, bir başka sporcuya kasten yumruk atarak o sporunun burnunun kırılması, gözünün zarar görmesi gibi zarar verici bir fiil işlerse, bu hareketler spor kuralları dışında olacağından, sporcunun hukuki sorumluluğu gündeme gelecektir. Burada sporcu oyun kuralları dışına çıktığını ve bu fiilinin hukuka aykırı, zarar verici bir sonuca sebep olduğunu bilmekte ve istemektedir. Eğer sporcu, doğrudan doğruya sonucu istemişse doğrudan kast, eğer sporcu, sonucu doğrudan doğruya istememekle beraber bu sonucun meydana gelmesi ihtimalini göze alarak hareket etmişse dolaylı veya ihtimali kasttan (dolus eventualis) söz edilir. Her iki durumda da sporcunun kastının varlığı nedeni ile hukuki sorumluluk gündeme gelecektir.

Sporcu Kusurunun İhmal Derecesinde Olması Hukuka aykırı sonucu meydana getiren fiil işlenirken, böyle bir fiil işleyen herkesin göstereceği dikkat ve özeni göstermemeye ağır ihmal, hukuka aykırı fiil işlenirken böyle bir fiili işleyen herkesin değil, dikkatli ve tedbirli bir kimsenin göstereceği dikkat ve özeni göstermemiş olmaya da hafif ihmal denmektedir.

Sporcunun dikkat ve özen yükümlülüğünün standardının normal sosyal hayatta beklenen dikkat ve özen yükümlülüğünden farklı olduğu gerçeği birçok hukuk sistemince kabul edilmiştir. Örneğin, İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Condon v Basi olayında, sezilebilir yaralanmalara karşı bütün sporcuların objektif özen yükümlülüğüne sahip olması ile beraber, bunun belirlenmesinde subjektif ölçülerin, ele alınması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, sporcunun tehlikeli bir oyun tarzı sergileyerek oyun kuralları dışına çıktığını belirterek, tazminata hükmetmiştir.

Bir diğer husus ise stres durumlarında (örneğin, üst düzey bir maçta) beceriksizlik, hata, anlık yanlış bir kararda özen yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğundan bahsedilemeyeceği belirtilmiştir. Tasvip edilen bir sertliğe müsaade edilmekte ve adil olmanın sınırlarının aşıldığı durumlar bakımından sporcuların sorumlu tutulacağı belirtilmiştir. Nitekim spor müsabaka kurallarının basit bir ihlali rekabet bağlamını aşmaz ve sporcu objektif olarak dikkatsizdir. Bu hususun somut olayın koşulları göze alınarak tespit edilmesi gerektiği ve her spor çeşidine göre nazara alınması gerektiği belirtilmiştir. Netice itibari ile ihmalin subjektifleştirildiği, salt oyun kurallarına uymamanın ihmalin varlığı için yeterli olmayacağı ve birtakım hususların nazara alınması gerektiğini kabul edilmiştir.

Spor müsabakası izin verilen kendisi için tehlikeli ve fiziksel yaralanma yasağı arasında sıkıntılı bir etik ve adli zıtlık alanında yer alır. Spordaki fiziksel yaralanmalarla ilgili cezai sorumluluk ile ilgili kanundaki temel hükümler büyük ölçüde farklılık göstermektedir. İki hüküm vardır. Birincisi sporun özgür bireyin kendini gerçekleştirmesi için bir kurum olduğunu devletten bağımsız olduğunu öngörür. Diğer yandan, fiziksel yaralanmalar genellikle tedavi edilir. İkinci hüküm doğru ise kalp krizinin olduğu boks ya da buz hokeyi müsabakaları olmaması gerekir. Her iki hüküm de sporun en azından aşırı saldırganlık için özgür bir alan olduğunu ve aynı şekilde ilave yarış oyunları ve dövüşken sporlar yasağı olarak eşit ölçüde kabul edilmez olduğunu kanıtlamaktadır. Diğer taraftan spordaki tehlikeli durumları ve yoğun sosyal sonuçları göz ardı edemeyiz. Doğal olarak bu durumlarda yargı gerekmekte ve bunu özerk spor alanı olarak tanımlayan ve spor kuralları ve ceza kanunu arasında etkileşim olan birkaç kural vardır. Oyuncular spor kurallarını kabul eder ve genellikle tehlikeli durumlar ortaya çıkar bu durumda tehlikeli durumdan dolayı yaralandıklarını söyleyemezler. Süreçlerde bilerek yer alırlar ve bundan dolayı sorun yoktur. Diğer taraftan genel fiziksel yaralanma yasağı müsabakalardaki potansiyel risklere göre değişir. Yan yana çok tehlikeli olmayan müsabakalar, sporcular vardır. Fakat kalp krizlerinin görüldüğü futbol veya buz hokeyi müsabakaları da vardır ve son olarak kasıtlı yaralanmaların olduğu boks maçları… Fakat hepsinin kuralları vardır ve bu çok önemlidir. Bu kurallar şiddeti medeni şekilde ele alır ve ihmalcilik hükmü değiştirir. Bu temel hükümlerden iki yanıt elde ederiz: Sporcuların asıl müsabaka dışındaki tüm eylemleri yasaktır, normal fiziksel yaralanma. Kasten ve isteyerek rakibine bedenen zarar vermeyi amaçlayan boksta kuralların uluslararası ihlali ve oyunu ihlal etme özel bir muameleyi hak etmemektedir. Bu durumda diğer sporcuyu yaralayan her birimiz gibi sorumludur. Örneğin boksta aşağıdan yumruklama zarardır ve bunu yapan kişi diskalifiye olur. Yani bir sorun yoktur.

Burada bazı ilginç içtihatları incelersek; mesela bir kararında Fransız Yargıtayı bir yelkenli yarışına katılan yelkenli ekibinin her ne kadar açık denizdeki bir yarışın olağan ve öngörülebilir risklerini kabul etmiş sayılmakla birlikte, olayda anormal bir risk olan ölüm riskini kabul etmiş sayılamazlar demiştir ve bu müsabakayı tertipleyen kuruluşun hukuki sorumluluğunu kabul etmiştir. Bir başka kararında diyor ki, aşırı hızla giden kayakçının zarar görmesinden dolayı organizatör sorumlu değildir, çünkü burada da şu prensip devreye giriyor: Aşırı hızlı giden kayakçı bizzat kendi kusurlu fiiliyle bu sonuca yol açmıştır. Gene aynı şekilde, bu da 1990 tarihli bir kararda, can yeleği taşımayı ihmal etmiş olan yelkenli çalıştırıcısının, yani ders veren kişinin gördüğü zarar sebebiyle organizatörün sorumluluğu bulunmamaktadır diyor bu kararında. Şimdi bakın gene bu hukuki sorumluluk bakımından şöyle bir şey gelişmiş, Fransız Yargıtayı bu sorumluluğun saptanmasında her bir spor dalının özelliğinin ve o spor dalına ait kuralların mutlaka dikkate alınması gerektiğini söylüyor, ama şöyle bir sorunla karşılaşıyorlar. Mesela joking gibi bir spor dalında federasyonun bir kuralı olmadığı gibi oyun kuralı da yok. Peki, böyle bir durumda bu sorumluluk neye göre saptanacak? Orada klasik teoriyi uyguluyor Fransız Yargıtayı ve orta derecede bir insandan beklenen olan davranış kriterini uygulayarak bir sonuca varıyor. Futbolda da ilginç kararlar vardır; Bir müsabakada sağdan bir futbolcu ceza alanına giriyor, o sırada da kaleci çıkıp çıkmamakta tereddüt ediyor. Sonra hızlı bir şekilde çıkıyor, kayarak üzerine doğru gidiyor, ayağına vuruyor, kaval kemiğini kırıyor. Hakem işin ilginci sarı kart dahi göstermiyor, oyun gereği diyor, ama bu kişi tazminat davası açıyor ve mahkeme burada gerekli dikkat ve özeni göstermediği için kişiyi bundan dolayı hukuken sorumlu tutuyor. (Paris İstinaf Mahkemesinin 1991 tarihli kararı)

Sporcuların yanında Organizatörlere de değinirsek özellikle organizatörlerin sorumluluğu çok önemlidir. Burada organizatörlerin sorumluluğunda ilginç bir içtihat vermiş mahkeme, organizatörler mensuplarının kusurlu bir fili sebebiyle meydana getirdikleri tüm zararlardan dolayı objektif olarak sorumludurlar. Şimdi bunun bazı sonuçları vardır, yine Fransız Yargıtayı, “sözleşmesel sorumluluk bakımından da her ne kadar bu sözleşmede sorumluluk bakımından bir açık hüküm olmasa dahi sportif faaliyetlerin mahiyeti itibarıyla hiçbir yükümlülük veya hüküm bulunmamasına rağmen bu sözleşme mutlak suretle güvenliği sağlama yükümlülüğünü içerir” diyor.

Bu karar ile önemli bir kapı açmış oluyor ve ona dayanarak mesela sportif müsabaka yerindeki yetersizlik, bir boks sahasının yetersiz bir kalınlıkta döşenmesi. Bir yumruk üzerine düşüyor, yerde kafayı sert zemine vuruyor ve ona bağlı olarak ciddi bir hasar geçiriyor, organizatörü sorumlu tutuyor. Ekipman yetersizliği; bir bisiklet koşusunda koruyucu eskort bulundurulmamış olması, sorumlu tutuyor. Uzman eksikliği; binicilik alanındaki gezintide eğitmenin niteliksiz olması. Kabul edilemeyecek bir risk alma; yeterli fiziki donanımı ve tecrübesi olmayan bir rugby oyuncusunu sahaya, müsabakaya sürmek. Bir yardım eksikliği; bir dalış sırasında meydana gelen bir kazaya bağlı olarak verdiği kararda vardır. Dolayısıyla bu şekilde organizatörleri sorumlu tutuyor. Haksız fiil bakımından da açıkladığımız üzere, her şekilde mensuplarının tüm kusurlu fiilleri sebebiyle organizatörü sorumlu tutuyor. Yargıtayın 2002 tarihli bir kararında, “bu sorumluluk hem başkasının fiilinden sorumluluktur hem objektif sorumluluktur hem de itirazı kabil olmayan bir sorumluluktur”.

Diğer bir önemli husus ise, bu objektif sorumluluk sadece zarar doğuran fiili işleyen kişinin mensup olduğu kuruluş bakımından geçerlidir diyor. Bir sınırlama getiriyor ve nihayet başkasının fiilinden dolayı bu sorumluluk dolaylı bir sorumluluk olup zarar görenin zarar veren kişinin, yani sporcunun kusurlu bir fiilini kanıtlaması gerekir diyor. Mesela bir kararında bir rugby maçı esnasında meydana gelen bir kazadan dolayı Yargıtay rakip takım kulübünü bir spor kulübünün katıldığı bir müsabakada mensuplarının faaliyetini düzenlemek, yönetmek ve denetlemekle yükümlü olduğu gerekçesiyle sorumlu tutmuş bulunuyor. Mesela bir olayda bir spor kulübünün antrenmanında taşınabilir bir kale, bildiğimiz taşınabilir futbol kalesi devrilmek suretiyle bir kişinin ölümüne yol açmış. Bu sebeple Yargıtay ilgili spor kulübünü o eşyanın gerektiği gibi muhafaza edilmemesi ve gerekli tedbirlerin alınmaması sebebiyle sorumlu tutmuş. Hatta yakındaki evin kiremidinin bir golf topu sebebiyle kırılmasından dahi organizatörü sorumlu tutmuştur Fransız İstinaf Mahkemesi.

B) SPORCULARIN CEZAİ SORUMLULUĞU

Medeni hukukta sorumluluk ceza hukukundan farklı olarak bir kimsenin karşı tarafa verdiği zarara göre ortaya çıkmaktadır. Her iki hukuk alanında da kusur aranmaktadır, fakat ceza hukukunda kast ya da taksir kusuru aranırken medeni hukukta kusurun olması ya da istisnai durumlarda olmaması ve bundan bir zararın doğmuş olması tazminat sorumluluğunun doğması için yeterli kabul edilmektedir.

Spor faaliyetinde gerek sporcular arasında gerek sporcu ile seyirci arasında gerekse spor faaliyetine katılan diğer kişiler bakımından kötü söz söyleme, yaralama ve bunun gibi birtakım fiiller gerçekleşebilmektedir. Bu fiillerin bir kısmı suç teşkil etmez ancak hukukun koruduğu menfaatlere aykırılık teşkil edebilir ki bunun başlıca örneği kişilik hakkıdır. Bir futbol müsabakası sırasında sporculardan birinin hakeme hakaretamiz olmayan ancak rencide edici kötü söz söylemesinde olduğu gibi. Örnek olarak, bir hakem hakkında, sürekli yanlış karar verdiği ve bunun da spor karşılaşmalarının sonucunu etkilediği yönündeki sözler verilebilir.

Spor faaliyeti sırasında meydana gelen bir fiilden dolayı haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için, spor faaliyeti ile meydana gelen netice arasında ya illiyet bağının bulunmaması gerekliliği yani faaliyetin öngörülebilir riskinin dışında kalan bir başka fiilden meydana gelmiş olması veya neticenin öngörülebilir riske rağmen bu sınırın aşılmasından kaynaklanması gerektiği ifade edilmekle birlikte bu konuda içtihadın kesin bir sonuca ulaşamadığı belirtilmektedir. Ancak ilke olarak, spor faaliyetinden dolayı bir haksız fiil sorumluluğunun bulunması için öncelikle kusurlu bir hareket, bundan doğan bir zarar ve bunlar arasında illiyet bağı aranacaktır.

B.1. Maddi Unsur

Bir spor faaliyetinde maddi unsuru oluşturan hareket icrai olabileceği gibi ihmali ve hatta ihmal suretiyle icrai de olabilir. Genel olarak bir spor faaliyetinin fiziki performansı gerektirdiği düşünülecek olursa bu faaliyet sırasında meydana gelen suç tiplerinde icrai hareket ön plana çıkmaktadır. İcrai harekete örnek olarak, bir futbol müsabakası sırasında rakip oyuncudan topu almak isterken ayağına basan oyuncunun hareketi; bir sporcunun diğer sporcuyu yaralaması, öldürmesi verilebilir.

İhmali hareket ile ilgili olarak Fransız Yargıtay’ının 2002 tarihli bir kararı dikkat çekicidir. Bir dağcı, yanındaki iki sporcu ile birlikte dağın yüksek yamacındaki bir mağara yakınında sabitlenmiş iki kordonu keser. Bir süre sonra bir mağara bilimcisi inceleme yapmakta olduğu mağaradan aşağıya inmek için kesik kordonlardan birine tutunur ve düşerek ağır bir şekilde yaralanır. Yargıtay ilk olarak dağcıyı kordonları bilerek ve isteyerek kesip mağdurun yaralanmasına neden olmasından dolayı kasten yaralamaktan mahkûm etmiş ve yanındaki iki sporcuyu da kordonların kesilmesine engel olmadıkları yönündeki ihmali hareketleri nedeniyle cezalandırmıştır.

İcrai hareket bakımından incelenecek en tipik örnek boks müsabakasıdır. Bir boks müsabakasında rakip oyuncular birbirlerinin vücut bütünlüklerine devamlı olarak müdahale etmektedirler. Buna ilişkin Douai İstinaf Mahkemesinin vermiş olduğu bir kararda: “Boks ne ahlaka ne de hukuka aykırıdır. Bilakis oyuncuların birbirine karşı güç gösterisi olup bunu da en uygun şekilde yapmalarını gerektiren bir daldır. Ayrıca rakiplerin hareketleri Ceza kanununda yer alandan farklı olarak birbirlerine karşı güç ve müdafaa gösterisi amacı taşımaktadır. Boksörler belirli kurallar çerçevesinde rakiplerini oyuna getirip savunmasız bırakarak yenmeyi amaçlamaktadırlar. Bu profesyonel sporcular vücudun bazı bölgelerine temas ettiklerinde diskalifiye olurlar.” diyerek ceza hukukunun bu alana, spor kuralları içinde hareket edildiğinde müdahale edemeyeceğini de belirtmiştir.

B.2. Manevi Unsur

Spor faaliyetlerinde suç teşkil eden fiili meydana getiren kişinin iradesini tespit etmek önemlidir. Genel olarak spor faaliyetlerinde kişinin sporun hangi dalı olursa olsun hareketlerini ve neticelerini bilerek ve isteyerek yapmadıklarını iddia etmek güçtür. Örneğin bir judo karşılaşmasında rakipler birbirlerine müessir fiil uygulamayı bilerek ve isteyerek yapmaktadırlar.

B.2.a. Spor Faaliyetine Katılanların Kasttan Dolayı Sorumluluğu

Spor faaliyetleri sırasında meydana gelen hukuka aykırı neticeden dolayı bir kişiye suç isnat edilebilmesi için bu kişinin kusurlu olması aranır. Temel kusurluluk hali olan kast bir suçun oluşması için aranan başlıca unsurdur. TCK’nın 21. maddesinde düzenleme altına alınan kast, doktrinde, öngörülen ve suç olan bir fiili gerçekleştirmeye yönelen irade olarak tarif edilmektedir.

Kişi spor faaliyeti sırasında olası kast ile de hareket etmiş olabilir. TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının birinci cümlesine göre olası kast; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiilin işlenmesi halinde olası kast vardır” şeklinde ifade edilmektedir. Doktrinde ise olası kast, failin hareketini bilerek, isteyerek yapması; meydana gelen neticeyi öngörmesine rağmen bunu önemsememesi olarak tanımlanmaktadır. Bu halde failin neticeyi bilmeye ve istemeye yönelik iradesi açık olmamakla birlikte hareketini işleyiş biçiminden, hayatın olağan akışı ve müşterek hayat tecrübelerinden, kastın varlığı tespit edilmektedir.

Boksör rakibine oyunun kurallarına uygun olarak, yani vurulmasına müsaade edilen yere yumruk atarak puan alabilmektedir. Antrenörü sporcuyu çalıştırırken oyunun kurallarını ve kazanması için gereken taktikleri öğretirken buna uygun hareket etmektedir. Boksör örneğinde antrenör sporcusunun kazanması için yanlış taktik vererek rakibin bedeninde zarara sebebiyet verdirecek hareketlere yönlendirir ve boksör de kazanmak için rakibinin vurulmaması gereken yerine vurup, zarara neden olursa, bu durumda hem antrenörün hem de sporcunun sorumlulukları doğacaktır. İşte, spor faaliyetine katılan öncelikle sporcu, teknik direktör, antrenör, hakem ve genel olarak spor faaliyetinin düzenlenmesini sağlayan organizatörlerin oyun kurallarına uygun davranarak kazanma amacı dışında hareket etmesi halinde kasten sorumlulukları meydana gelebilmektedir. Spor faaliyetlerinde sıkça karşılaşılan ve ceza sorumluluğunun doğmasına sebebiyet veren kasti fiiller, yaralama, hakaret ve mala zarar vermedir. Bunlara örnek olarak sırasıyla, bir sporcunun oyunun kurallarını aşan nitelikte rakibine vurması; bir sporcunun karşılaşmada hakeme kötü sözler söylemesi; seyircinin spor alanındaki koltukları kırması verilebilir.

B.2.b. Spor Faaliyetine Katılanların Taksirden Dolayı Sorumluluğu

Kusurluluk çeşitlerinden biri olan taksir, failin tedbirsizlik, dikkatsizlik ya da kurallara aykırı iradi hareketi sonucu kanunda öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmesi sonucu ortaya çıkan bir kusurluluk biçimi olarak tanımlanabilir. Taksir ve bilinçli taksir olarak ikiye ayrılan bu kusurluluk biçimi TCK’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir. İstisnai ve ancak kanunda öngörülen haller bakımından geçerli olan taksir sorumluluğunun gerçekleşmesi için birtakım şartlar aranmaktadır. Spor faaliyetleri bakımından da geçerli olan bu kurallara kısaca değinmek konunun çerçevesini ortaya koyabilmek bakımından önemlidir.

Spor faaliyetleri sırasında meydana gelen fiiller bakımından failin kusurluluğunun tespitinde de aranacak olan bu şartlar; fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketin iradi olması; neticenin iradi olmaması ve fail tarafından öngörülebilir olması; hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunmasıdır.

Özen yükümlülüğüne aykırılık yani tedbirsizlik ise, belirli bir neticenin meydana gelmesine engel olabilecek tedbirleri almamak, ihmal etmektir. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık için öncelikle hareketi yapan kişinin bu konuda bir yükümünün bulunması gerektiği belirtilmektedir. Spor faaliyeti sırasında meydana gelen ve çoğu adli yargıya yansımayan olaylara dikkatsizlik ve tedbirsizliğin neden olduğu görülmektedir. Bir futbol müsabakasında, futbolcunun top sürerken hakeme çarpması sonucu hakemin yaralanması örneğinde olduğu gibi Neticenin fail tarafından öngörülebilir olması taksir sorumluluğunun en önemli şartını oluşturmaktadır. Neticenin öngörülmesinin mümkün olmadığı hallerde, fail tarafından belirli dikkat ve özenin gösterilmesi de beklenmeyecek ve kusurlu hareketten de bahsedilemeyeceğinden ceza sorumluluğu doğmayacaktır.

Spor faaliyetleri sırasında en sık meydana gelen suç biçimi taksirle yaralamadır. Taksirle yaralama, TCK’nın 89. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır”. Madde ağırlaştırıcı sebepleri de ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir. Taksirle yaralama suçunun basit hali şikâyete bağlı olduğu için spor faaliyeti sırasında meydana gelen olayların adli yargıya fazla yansıtılmadığı tespit edilmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, spor alanı kendi hukuk sistemini ve yargı mekanizmasını oluşturmuştur. Spor faaliyeti sırasında meydana gelen bu tip fiillerin yargılaması da ilgili federasyonun disiplin kurulu ve tahkim kurulu tarafından yapılarak çözüme kavuşturulmaktadır. Yazı boyunca verilen örneklerin pek çoğunda taksir bulunmaktadır. Zira taksirin kapsamının geniş olması spor müsabakaları bağlamında daha fazla karşılaşılmasına yol açmaktadır.

Konuya ilişkin olarak Fransız Temyiz Mahkemesi, 1984 yılında bir futbolcu hakkında açılan kasten yaralama davasına konu olan olayda, fail olan futbolcu rakibinden topu almaya çalışırken yapmış olduğu hareketi ile rakibinin ayağının kırılmasına neden olmuştur. Oyun sırasında hakem bu hareketi kurala aykırı görmeyerek futbolcuya sarı kart göstermemiş, oyunun devamına karar vermiştir. Bunu dikkate alan yüksek mahkeme ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kasten yaralama kararını bozarak, failde kastın bulunmadığını, fakat ayağının yerden temasının kesilmesinden dolayı sportif kusurun var olduğunu ve buna bağlı olarak gereken özeni göstermediğini belirterek taksirle yaralamadan hüküm kurmuştur. Deniz motoru yarışları ile ilgili olarak Papeete İstinaf Mahkemesi’nin karara bağladığı olayda, mahkeme tekne kaptanını taksirle yaralamadan mahkûm etmiştir. Olayda tekne kaptanı, yarışa katılan diğer ekipten bir yarışmacı denizdeyken motoru çalıştırmış ve yarışçının ağır bir şekilde yaralanmasına sebep olmuştur. Mahkeme tekne kaptanını dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngörmesi gereken neticeyi öngörmeyerek yarışçının ağır yaralanmasına ve bir bacağının kesilmesine sebep olması nedeniyle taksirle yaralamanın nitelikli halinden mahkûm etmiştir.

Spor faaliyetlerinde meydana gelen taksirle yaralama olaylarında mahkemelerin tutumu diğer taksirle yaralama fiilleri bakımından yaptıkları değerlendirmelerden farklı değildir. Yaralamanın spor faaliyeti içinde gerçekleşmiş olması bu tip olaylara ayrıcalık tanımamaktadır.

B.3. Hukuka Aykırılık Unsuru

Spor faaliyetleri ceza hukukunda bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, spor faaliyetleri sırasında meydana gelen fiillerin değerlendirilmesi yapılırken öncelikle bunların hukukta kabul edilip edilmediğine bakılmaktadır. Paris İstinaf Mahkemesinin bir kararında şu ifadeler yer almaktadır: “kuralları önceden tanımlanmış ve yapısı itibariyle temasa yönelik bir spor türünde, oyunun kurallarına uygun hareket edilerek vücut bütünlüğüne aralıksız müdahale hukuka uygun kabul edilebilir”. Söz konusu kararda, Mahkeme, bir futbol karşılaşması sırasında yapılan hareketlerde oyunun kurallarının sınırının aşıldığı belirterek, yaralamadan mahkûmiyet kararı vermiştir. Bu içtihatta yapılan belirlemede, suç teşkil eden eylemlerin hukuka uygun kabul edilebilmesi için ayrıca, bunların spor müsabakası sırasında ve müsabaka alanında meydana gelmesi aranmaktadır.

B.4. Suçun Özel Görünüş Şekilleri

Spor faaliyetleri sırasında işlenen fiillerde incelenmesi gereken üç hal bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla teşebbüs, iştirak ve içtimadır.

Sporcu spor faaliyetinin niteliğine uygun hareketleri sırasında aslında bir hareketi ile rakip oyuncuyu yaralayarak oyun dışında kalmasını sağlamak istemiş ve fakat neticeye ulaşamamışsa bu durumda söz konusu eylemin suç olup olmadığı tartışmalı hale gelecektir. Burada üzerinde durulması gereken hususlardan ilki failin hareketini tamamlayamaması halinde o ana kadar gerçekleşen hareketin suç teşkil edip etmemesi ve bunun ispatı sorunu; ikincisi de o ana kadar yapılmış olan hareket suç teşkil etse bile oyunun kuralı olarak değerlendirilmesi halinde yapılacak değerlendirmedir. Örnek olarak bir futbol müsabakasında rakibinin bacağını sakatlamak isteyen futbolcunun hareketi ile gerçekleşmeyen sakatlık; dağ sporu ekibinden bir sporcunun diğerinin halatını kesmesi ve fakat sporcunun ölmemesi; kürek yarışlarında rakip takımdan birinin diğer ekibin kayığını delmesi ama kayığın batmaması hali verilebilir. Tüm bu hallerde faillerin hareketi neticeyi meydana getirmemiştir. Kanaatimce burada konu ispat sorunudur. Halatı kesen dağcının hareketi ile netice gerçekleşmemiştir ama adam öldürmeye teşebbüs söz konusudur ve bu durumda hâkim önüne gelen olayda, diğer adli vakıalarda nasıl bir hukuki değerlendirme yapıyorsa burada da aynı şekilde değerlendirme yapacaktır. Kaldı ki burada artık oyunun kuralına göre yapıldığından bahsetmek de mümkün değildir.

İştirak tek kişi tarafından işlenmesi mümkün bir suçun birden fazla kişi tarafından önceden kararlaştırılarak işlenmesi halidir. Spor faaliyetleri sırasında meydana gelen suç tipleri de kural olarak tek başına işlenen suçlardır. Kanuni tanıma göre gerçekleşen her neticenin kural olarak ayrı bir suç oluşturduğu bazı hallerde, failin hareketinin birden çok kanun hükmünü ya da birden fazla hareketiyle kanunun aynı hükmünü ihlal ettiği haller söz konusu olabilir. Suç politikası gereği failin hareketi ile birden fazla menfaatin ihlali ya da aynı menfaatin birden fazla ihlali tek bir ceza ile yaptırım altına alınabilir. Bu durumlarda suçların birleşmesi söz konusu olur.

Zincirleme suçun oluşabilmesi için birden fazla aynı suçun değişik zamanlarda bir kişiye karşı işlenmesi gereklidir. Bu konuda bir başka örnek hakaret suçu olabilir. Bir futbol maçında, bir futbolcunun rakibine maç süresi boyunca hakaretamiz hareketler içinde bulunması halinde durum tartışılabilecektir. Ancak bu durumda d kanunun lafzı uyarınca zincirleme suç kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır. Çünkü mağdura yönelik aynı fiil birden fazla kere de yapılmış olsa, aynı zaman dilimi içinde gerçekleşmiş kabul edileceğinden, zincirleme suçtan değil ya tek bir hakaret fiili ya da gerçekleşen fiil kadar hakaretin varlığı söz konusu olacaktır. Kanaatimizce spor faaliyetleri sırasında meydana gelen suçlar bakımından içtimaya ilişkin genel kurallar uygulanacaktır. Çünkü meydana gelen olay oyun kuralı içindeyse zaten hukuka uygunluk sebebi çerçevesinde değerlendirilecektir.

Sportif alandaki kişilerin Ceza Kanunu uygulamasına göre kamu görevlisi sayılıp sayılmaması suç tipinin saptanması bakımından çok önemlidir. TFF Kanununda 18. maddede, ama sınırlı olarak sadece hakemler, müşahitler ve temsilcilerin Ceza Kanunu uygulamasında memur sayılacağına dair hüküm vardır. Yeni Ceza Kanunundaki memur tanımı kamusal bir faaliyete atama, seçilme veya başka bir yolla katılan kişi olarak ifade edilir. Bu anlamda kamu görevlisi tanımı eski kanuna göre çok genişlemiş durumda, acaba her ne kadar TFF özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluşsa da yönetim kurulu üyeleri, tahkim kurulu üyeleri, disiplin kurulu üyeleri Türk Ceza Kanunu uygulamasına göre memur olacak mı, olmayacak mı?

3298 sayılı Gençlik ve Spor Teşkilatıyla ilgili Kanunda da gene ek1 maddeyle getirilen bir hüküm var devlet memuru sayılma diye ki çok hatalı ilk konuşu, çünkü kanun hükmünde kararnameyle konulmuştur. Ceza sorumluluğuyla ilgili hiçbir şeyi KHK’yle konulamaz, ama daha sonra 2003’de bunu düzeltmişler, kanunla aynı hükmü tekrar getirmişlerdir. Örnek olarak, bir futbol maçında hakemin futbolcuya hakaret etmesi halinde, hakemin ceza sorumluluğu genel hükümler çerçevesinde değerlendirilecek olup, bir farklılık arz etmez. Ancak hakemin spor karşılaşması sırasında, sporun özelliğinden kaynaklanan bir eylem nedeniyle, mesela, hakemin futbolcuları takip ederken bunlardan birinin ayağını kırması halinde, sorumlu olup olmayacağı tartışılabilir. Kanaatimizce burada hakemin, temasın mümkün olduğu bu spor karşılaşmasında meydana gelmesi muhtemel bu gibi eylemleri, oyunun kurallarına bir aykırılık teşkil etmediği sürece ceza hukuku yönünden hukuka uygun kabul edilmelidir.

Spor faaliyeti bakımından değerlendirilebilecek bir durum da hakemin ilgili spor faaliyetinin sona erdiğini belirten işareti verdiği anda meydana gelen fiillerdir. Bir dövüş sporunda hakem bitiş düdüğünü çaldıktan hemen sonra rakibine yumruk atan boksörün hareketinin kasten yaralama mı yoksa oyun içi hareket mi değerlendirilmesi önemlidir. Burada sporcunun bitiş işaretini algılaması hali ile algılamaması hali bakımından ikili bir ayırım yapmak gereklidir. Sporcunun işareti algılayıp rakibine vurmaya devam etmesi halinde artık spor faaliyeti içinde kalan bir eylemden bahsetmek mümkün değildir. Burada kasten yaralama vardır ve sporcunun eylemi ceza sorumluluğuna neden olur. Sporcunun algılaması gereken işareti algılamaması halinde ise yine ikili bir ayırım yapmak gerekir. İlk olarak, sporcu dikkatsizliği nedeniyle bitiş işaretini algılamadıysa fiili taksirle yaralama olarak değerlendirilebilecektir. Çünkü sporcu icra ettiği sporun tüm teknik kurallarını bilmesi gereken kişidir ve bu kuralları dikkatsizliği, bilgisizliği ya da tecrübesizliği nedeniyle ihlal edip öngörmesi gereken hareketi öngöremiyorsa sporcunun taksir sorumluluğu söz konusu olabilecektir. İkinci halde, sporcunun tüm dikkatine rağmen bitiş işaretini fark etmemesidir. Bu da çeşitli şekillerde olabilir. Örnek olarak, sporcunun o müsabakada kulağına almış olduğu bir darbe nedeniyle işitme kaybı ya da hakemin düdüğünü duyamayacak bir şekilde rakibi tarafından engellenmesi verilebilir. Belirtilen sebeplerle sporcu rakibine vurmaya devam etmiş ise, artık kendisine atfedilebilecek bir kusur olmayacağı için, oyun içi meydana gelen hareket olarak değerlendirilecek ve kasten yaralama meydana gelmeyecektir.

Spor faaliyetleri sırasında meydana gelen kasten yaralama olayları, belirtilen kararlar ile değerlendirildiğinde, dövüş sporları hariç, spor faaliyetlerinin niteliğinden kaynaklanan bir durum ortaya konulamamaktadır. Kasten yaralama ister spor faaliyeti içinde, ister sokakta iki kişi arasında gerçekleşsin, bunlar arasında kural olarak bir fark bulunmamaktadır. Spor, kişilerin rekabet duygularını, kazanma hırslarını ortaya çıkardığı için müsabaka esnasında fevri hareketler sıklıkla görülmekte ve sporcular arasında ya da sporcu ile hakem arasında suç teşkil edebilecek hareketler meydana gelmektedir.

Spor camiası içinde buna benzer olaylar yaşanmaktadır. Örnek olarak, Fransız Milli Takım oyuncusu Zinedine Zidane’a, İtalyan futbolcusu Marco Materazzi’nin hakaret etmesi üzerine, Zidane’ın kafa atması verilebilir. Türk spor camiası içinde meydana gelen hakarete ilişkin pek çok olay içinde yargıya yansıyan örnek olaylardan bir tanesi ünlü futbolcu Hagi’nin hakeme hakaret etmesidir. Karara konu olay şu şekilde gerçekleşmiştir: “Futbolcu sanık Gheorghe Hagi, resmi karşılaşmada kendisine kırmızı kart gösteren hakeme önce tükürüp, maç bittikten sonra da kameraların karşısına geçip “Bu hakem hırsız” demiştir”. Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, mahkeme sanığı iki ayrı hakaret (sövme) suçundan sorumlu bulmuş ve mahkûm etmiştir. Yargıtay ise söz konusu olayda müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekirken buna uyulmadığından bahisle kararı bozmuştur.

Spor faaliyetleri esnasında yaşanan olaylar ve hatta kimi zaman trajedi boyutuna varan vakalar, aslında sadece sporcuların değil, aynı zamanda seyircilerin, spor organizatörlerinin, teknik direktör, antrenör ve hakemlerin de sorumluluklarını içerebilmektedir. Spor faaliyetine katılanlar her kim olursa olsun öncelikle kişidirler.

Ancak antrenörün azmettiren kişi ya da dolayısıyla fail olarak değerlendirilebileceği haller olabilir, örneğin bir antrenörün verdiği taktikler neticesinde sporcunun rakibine yönelik hareketlerinden bir suç meydana gelebilir ve olaya göre antrenörün de ceza sorumluluğu doğabilir. Antrenörün ceza sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, verdiği taktiklerin hukuka ve oyunun kurallarına aykırı olması gerekmektedir. Aksi takdirde, sporcuyu cesaretlendirmek, hırslandırmak için verilen taktikleri yanlış değerlendiren ve buna göre davranan sporcunun fiilinden sorumlu tutulamaz.

İhmal suretiyle icra suçlarında, örneğin yaralama bakımından, antrenörün sporcunun hatalı hareketini görerek rakibini yaralayacağını bilmesi ve buna engel olmaması halinde ceza sorumluluğunun doğup doğmayacağı tartışılmış ve buna “hareketiyle tehlikeyi önleyebilme yönünde beklenebilir bir imkana sahipse, cezalandırılır” şeklinde yanıt verilmiştir. Kanaatimce böyle bir durumda, antrenörün üçüncü kişinin eyleminden doğan sorumluluğu kabul edilmektedir. Antrenör öngörebildiği ve engelleyebileceği bir neticeye kendi hareketi ile sebebiyet vermemekte, çalıştırdığı sporcunun hareketine engel olmamaktadır.

C) HUKUKA UYGUNLUK SEBEBİ OLARAK SPOR FAALİYETLERİ

C.1. Spor Faaliyetlerini “Mağdurun Rızası” ile Açıklayan Görüş

Spor faaliyetlerinin hukuki niteliğinin mağdurun rızası ile açıklanması çok eski tarihlere dayanmaktadır. Mağdurun rızası ilk olarak düello nedeniyle ölüme sebebiyet veren bir kişinin yargılaması sırasında, 1824 yılında Savcı Merlin tarafından ortaya konulmuş ve mağdurun rızası bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmiştir.

Spor faaliyetlerinin hukuki niteliğini mağdurun rızası ile açıklayan görüşler çoğunluktadır. Mağdurun rızası kısaca, spor faaliyetine katılan kişinin bu faaliyetin sonuçlarına rıza göstermesi olarak belirtilebilir. Sporcu, sporun olası risklerini bilecek ve bunları kabul ederek söz konusu sporu icra edecektir. Bir boksörün, boksun bir dövüş sporu olduğunu; bir dağcının dağa tırmanmasındaki riskleri bilmesi ve bir otomobil yarışçısının da sürat yapması gerektiğini bilmesi ve bundan doğacak öngörülebilir tehlikelere rıza göstermesi gibi. Ancak bir kişinin kendi vücut bütünlüğüne zarar vermesi hukuk düzeni tarafından kabul edilebilir mi? Hukuk düzeni, suç teşkil eden bir fiili hukuka uygun hale getirebilir mi? Bu soruları yanıtlamak oldukça zordur. Hukuk düzeninde; sporcunun saiki, ister para kazanma, ister eğlence olsun, şiddet içerikli spora gösterilen rızanın fiili hukuka uygun göstermesi tartışılabilir niteliktedir. Şiddet içerikli sporlar bakımından bireyin yaşamı tehdit altındadır ve bu tehdit de bireyin katıldığı faaliyetin bir sonucudur. Doktrinde de baskın görüş, mağdurun rızasının spor faaliyetleri sırasında meydana gelen fiiller açısından tek başına bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmeyeceği yönündedir.

C.2. Spor Faaliyetlerini “İzin Verilen Risk” ile Açıklayan Görüş

Spor faaliyetlerinin hukuka uygunluğunu izin verilen risk ile açıklayanların bir kısmı; devletin sporun yapılmasına izin vermekle risklere de izin verdiğini ifade etmekte; bir kısmı spor faaliyetlerinde öngörülebilir risklerin başından kabul edildiğini, öngörülemeyenlerin ise kişideki kusursuzluktan dolayı cezai sorumluluğunun doğmayacağını belirtmektedirler. İzin verilen risk spor faaliyeti sırasında ihlal edilen menfaatler ile kazanılacak değerler arasında belli bir dengeyi korumaya yetecek güce sahip değildir. Bu bağlamda izin verilen risk de spor faaliyetlerinin hukuki niteliğini tek başına açıklamaya yetecek nitelikte bir görüş değildir. Bir spor faaliyetinde bulunan tehlikeli durumların tek başına izin verilen risk kapsamında değerlendirilmesi sakıncalıdır. Çünkü spor faaliyetine ilişkin düzenlemelerin pek çoğu yasa koyucu tarafından düzenleme altına alınmamaktadır. Spor türüne ilişkin kurallar, o spor dalının ilgili olduğu federasyon tarafından konulmaktadır. Devletin spora izin vermekle, her türlü risklerin kabulünü hukuka uygun kabul ettiği çıkarımını yapmak mümkün olmayacaktır.

C.3. Spor Faaliyetlerini “Hakkın İcrası” ile Açıklayan Görüş

Hakkın icrası, hukuken korunan bir hakkın kullanılması halinde hak sahibinin cezalandırılmaması olarak tanımlanmaktadır. Hak sahibinin cezalandırılmayacağı kuralı Roma hukuku kaynaklarında “nunus videut dolo facere, qui iure suo utitur- hakkını kullanan kimse kasten hareket etmiş sayılmaz” ve “iuris enim exercitio non habet iniuriam-hakkın kullanılması suç teşkil etmez” olarak belirtilmiştir. Türk hukukunda hakkın kullanılması, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinin birinci fıkrasında “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez” şeklinde düzenlenmişti.

Spor faaliyetini hakkın icrası kapsamında ele alarak hukuki niteliğini ortaya koymaya çalışan görüşlerin ortak noktası, spor faaliyetinin bir hak olduğu ve bu hakkın da devlet tarafından sporcuya verildiğidir. Böyle bir hakka dayanılarak yapılan faaliyet sonucunda meydana gelen fiili de hukuka aykırı kabul etmek söz konusu değildir. Devlet sporcuya ve bu faaliyete katılan kişilere kanunen hak tanımıştır. Bu hak, sporun niteliğine uygun yapılmasını ve engellenemeyen ve öngörülemeyen neticeden dolayı da kişinin sorumlu olmayacağını ifade eder.

Kanaatimce toplumun kabul ettiği ve Devletin de bu çerçevede düzenleme yaparak faaliyete katılanlara belirli haklar tanıması sonucu ortaya çıkan hakkın kullanılması kavramı spor faaliyetlerinin hukuki niteliğini ortaya koymak bakımından önemli bir kavram olmakla birlikte buna tek başına değer tanımak ve faaliyete katılan kişinin rızasına değer vermemek anlamına gelecektir. Bu ayrıca, spor faaliyetinin hukuki esasını açıklamakta da yetersiz kalmaktadır. Çünkü spor ihtiyari bir faaliyettir. Kişi, ancak rızasıyla devletin yarattığı bu alana girecek ve spor faaliyetini yapacaktır.

C.4. Spor Faaliyetlerini “Kanunun İzni” ile Açıklayan Görüş

Spor faaliyeti sırasında meydana gelen fiillerin hukuki niteliği kanunun izni ile açıklanmaya çalışılmıştır. Kanunun izni, hukuk kuralı tarafından belli bir faaliyet alanına ilişkin tanınan serbestlik içinde hareket edebilme hakkıdır.

Kanun ile spor faaliyetlerine katılanlara belirli ölçüde hareket etme izni verilmesi, faaliyete katılanlara bir hak kazandırmaktadır. Bu da spor faaliyetlerini hakkın icrası hukuka uygunluk sebebi ile açıklayan görüşlerden farklı bir dayanak oluşturmamaktadır. Kanunla tanınan hakkını kullanan sporcu artık bir hukuki dayanağa sahiptir. Kanun tarafından düzenlenen spor, düzenlendiği andan itibaren tanınmış ve sporcuya bir alan sağlamıştır. Böylelikle sporcu isteğiyle girdiği bu alanda, oyunun kuralı içinde kalarak yapmış olduğu eylemleri nedeniyle gerçekleşen neticeler bakımından hukuka uygun hareket etmiş olacaktır. Spor alanını yaratan kanun kişiye bu izni vermiştir. İzinden kaynaklanan hakkı kullanan sporcu bakımından sonuç değişmeyecektir.

Kanaatimce sporun hukuki niteliği, incelediğimiz hukuka uygunluk sebeplerinden biriyle açıklanamaz. Spor faaliyetinin hukuka uygun olduğunu açıklamaya çalışan her görüşte doğruluk payı vardır. Günümüzde pek çok spor türü ve bunların kuralları bulunmaktadır. Bu kurallar, sporcunun o spor faaliyetine katılması ile ortaya konulan rıza çerçevesinde kendisine bir hak yaratmaktadır. Spor alanı içinde bir risk vardır ve bu riske kurallar izin vermektedir. Tüm bu açıklanan sebeplerle, spor faaliyetlerinin hukuki niteliği karma bir durum yaratmakta ve ancak tüm hukuka uygunluk sebeplerinin bileşkesi olarak değerlendirmek gerekmektedir.

Spor faaliyetleri, belirtilen hukuka uygunluk sebeplerinin bileşkesi olarak değerlendirildiğinde aslında bunun başlı başına bir hukuka uygunluk sebebi olarak görülmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Spor bir haktır. Tek başına belirtilmese dahi, bireyin gelişim hakkından, eğitim, çalışma, sağlık hakkına kadar uzanan bir yapısı bulunmaktadır. Devlet tarafından tanınan ve pek çok hakkın içinde yer alan sporun ceza hukuku yönünden bağımsız bir hukuka uygunluk sebebi olarak değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Sporun tek başına faaliyet olarak hukuka uygunluk sebebi teşkil etmesi halinde dahi, bu faaliyetin hukuka uygunluğu, devletin bu alanı yasal olarak düzenleyip, tanıması halinde söz konusu olabilecektir. Nitekim, boks, güreş, karate, tekvando, judo gibi şiddet içerikli sporların yapılması ve bu sporlarda meydana gelen şiddet eylemlerinin hukuka uygun kabul edilmesi de devletin bu spor türlerine izin vermesi ile açıklanabilmektedir. Şiddet içerikli bu sporlarda yaralama, sporun yapılış biçimidir. TCK bağlamında suç teşkil eden yaralamanın bu sporlarda oyunun yapılışı olarak kabul edilmesi ve hukuka uygunluğu ancak bu alanın devlet tarafından düzenleme altına alınarak, hukuki düzenlemelerle meşrulaştırılması halinde mümkün olabilecektir. Kanaatimce, spor faaliyetlerini açıklayacak görüşlerden biri benimsenecek olursa bu da hakkın icrası olabilecektir. Daha önce belirttiğimiz gibi, kişi herhangi bir hakka dayanmaksızın hareket edemez. Devletin yarattığı hakka dayanan kişinin eylemi hakkın içinde kullanıldığı sürece hukuka uygun kabul edilecektir.

D) ÖZET YERİNE

Müsabakaya aktif olarak katılan sporcular bağlamında hukuki sorumluluk sorunları genelde katılımcılardan birinin, spor aktivitesi kapsamında rekabet içinde olduğu kişinin davranışıyla zarara sebep olması halinde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda can alıcı soru ise; spor organizasyonu katılımcılarının kendi aralarındaki özen yükümlülüklerinin hangi kapsamda olduğudur. Alman Medeni Kanun’u sporun kendine özgü özelliklerinin hakkından gelememektedir. Zarara sebep olan kişinin oluşan yaralanmaların hepsi için sorumlu tutulması ilgili müsabaka kurallarına uyulmuş olması halinde her halükârda yerinde olmaz. Bu anlamda söz konusu sporun kuralları sporda özen yükümlülüğünün ölçüsünü değişime uğratmaktadırlar. Söz konusu sınırlandırılmış bu hukuki sorumluluk müsabaka bakımından tipik olan riziko durumlarında -anlaşılabilir hırslı oyun hamleleri, basit düşüncesizlikler veya müsabaka nedenli bitkinlik halleri gibi– hafif kural ihlalleri için de kabul edilmektedir. Birbirinden çok farklılaşan görüş ayrılıkları ise sadece müsabaka oyuncularının yaralanması bakımından söz konusu olan bu hukuki sorumluluk sınırlandırılmasının dogmatik temellendirilmesi bakımdan mevcuttur. Biraz önce bahsettiğimiz ihmal ölçüsünün sınırlandırılmasının yanında bu tür durumlar için bir hukuka uygunluk sebebi olarak rıza, kendi hesabına davranma ve zararın ikamesi talebinin ileri sürülmesini dürüstlüğe aykırılık olarak kabul eden görüşler de tartışılmaktadır. Netice olarak sporcular ancak tasvip edilen sertliğin ve böylece adil olmanın sınırlarının aşıldığı durumlar bakımından yaralanmalar nedeniyle sorumlu tutulabilirler. Böyle ağır bir kural ihlalinin ne zaman kabul edilebileceği ise genel olarak belirlenememekle birlikte –söz konusu spor çeşidine bağlı olarak– somut olayda koşulluların göz önüne alınması sonucu araştırılmalıdır.

Hukuki sorumluluğun benzer durumlarda sınırlandırılmasının, sporcunun davranışıyla müsabaka yardımcısının veya seyircinin zarara uğraması halinde de olması yerinde olur. Bu kişiler de kural olarak kendi sorumlulukları dahilinde potansiyel tehlike durumlarına kendilerini sokmakta ve bundan dolayı genel olarak katılımcı olmayan üçüncü kişilerden daha az korumaya layık gözükmektedirler. Üçüncü kişilere karşı ise her halükârda haksız fiil hukukunun sorumluluk ölçütleri saklıdır.

Öncelikle sportif faaliyetlerden doğan ceza sorumluluğunda Ceza Kanununun temel sorumluluk sistemi geçerlidir. Uluslararası yasalar, Anayasa ve Ceza Yasasının düzenlediği ilkeler çerçevesinde yer alan suç ve cezalara ilişkin esaslar genel ve özel nitelikte olup, her olayın özel şartlarına göre etki gösteren ve kamu hukuku niteliğe haiz olan yaptırımlardır. Anayasada yürürlükte bulunan kanunun suç saydığı ve kanunla o an konulmuş olan cezadan daha ağır bir cezanın verilemeyeceği hükmü yer almaktadır. Ceza ve ceza yerine geçecek olan güvenlik tedbirleri ancak kanunla düzenleneceği hükmü, anayasal bir hükümdür. Yine anayasada ceza sorumluluğunun şahsilik ilkesi de evrensel bir ilkele olarak yerini almıştır. Türk Ceza Yasasında, şahsi sorumluluk ilkesi öngörülmüş ve başkasının fiilinden dolayı kişinin sorumlu tutulamayacağı ilkesi yer almıştır.

Ceza Yasasına göre kişinin eylemden sorumlu tutulabilmesi için kast ve taksir unsurları şart koşulmuştur. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirmesidir. Taksir ise, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza artırımına gidilir.

Açıklandığı üzere genellikle, buradaki sorumluluk daha çok taksirden doğan sorumluluk türüdür. Genel olarak kaynağını taksir sorumluluğundan almaktadır. Yani özen göstermeme, yüklenilen sorumluluğu tam olarak yerine getirmeme Bütün bu kriterlere rağmen, sorumluluğu sınırlayan faktörler de mevcuttur. Bu faktörlerden bir tanesi kişisel hata ve kusur diğeri ise risk teorisidir. Karşı karşıya olduğumuz olay, kişisel hata ve kusurdan gelmeli; ayrıca risk öngörülebilir, olağan ve anormal olmamalıdır. Gerek sorumlu tutulacak olan aktörler ve gerekse sorumlu olabilecek olan diğer kişilerin sorumluluğunu hafifleten veya ortadan kaldıran unsurlardır. Örneğin her türlü uyarılara rağmen, hızlı giden kayakçının kendi hatasından sorumlu olabileceği ve emniyet kemerini kullanmayan bir spor tırmanışçının kendi eyleminden sorumlu tutulabileceği gibi. Ancak yargıya intikal edilmiş ve şüphe duyulan diğer olaylarda, cezai sorumluluğun olup-olmadığı hususu yine kamu hukuku niteliği olma özelliğine sahip olması nedeniyle yetkili ve görevli mahkemeler tarafından irdelenmesi ve her olayın meydana geliş şekline göre soruşturma sonucunda verilecek bir kararla sonuca ulaştırılması kanuni bir zorunluluktur.

Kaynakça

  • Aker Halit, “Futbol Karşılaşmalarına İlişkin Yayın Haklarının Hukuki Niteliği ve Rekabet Hukuku Açısından Yayın Haklarının Merkezi Pazarlanması”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 55 (1), 2006,1-46.
  • Alicanoğlu Mahmut, Türk Ceza Kanunu ve Yargıtay İçtihatları ve Harçlar Kanunu, Cilt: 2, Halk Basımevi, İstanbul 1952.
  • Bardakçı, Buğra Rahmi, “Futbolcu Ücretlerinin Kapsamı ve Tahsil Usulü” https://www.lawtudent.com/makale/futbolcu-ucretlerinin-kapsami-ve-tahsil-usulu (e.t. 19.08.2020).
  • Baumann, R., Ciavarra, T., Englehardt, B., & Matheson, V. A. (2012). Sports franchises, events, and city livability: an examination of spectator sports and crime rates.
  • Certel, Z., Alkış, A., & Gürpınar, B. (2018). “Antrenörlerin mesleki etik ilkelere uyma düzeylerinin antrenör ve sporcu gözüyle değerlendirilmesi.” Mediterranean Journal of Humanities, S, 2, 223-231.
  • Demir, F. Y., & Fişek, K. T. D. (2005). “Futbol Olgusu Ve Futbolda Asayiş Yönetimi” (Doctoral Dissertation, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı).
  • Epözdemir, Rezan. “Müsabaka Alanlarındaki Sporcuların Hakaret İçeren Eylemleri ile Kasten Yaralama ve Mala Zarar Verme Eylemlerinin Türk Ceza Hukuku Açısından Değerlendirilmesi.” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(2), 777-804.
  • Ertaş Şeref, Hasan Petek “Spor Hukuku” Yetkin Yayınları, Ankara 2005.
  • Hancı İ. Hamit, “Spor Karşılaşmalarında Meydana Gelen Yaralanma ve Ölüm Olaylarında Yasal Sorumluluk”, Spor Hekimliği Dergisi, 30 (1), 1995, 35-41.
  • Hatemi Hüseyin, Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, (2. Baskı), Filiz Kitapevi, İstanbul 1998.
  • Karaoğlu, Ercan. “Spor Hukukunun Temel Kavramları ve Sportif Alanda Doğabilecek Hukuki İhtilaflar”, Ankara, 2017.
  • Kocasakal Ümit, “Sporda Hukuki ve Cezai Sorumluluk”, 1. Uluslararası Spor Hukuku Kurultayı, Ankara, 12 Ocak 2009, (ss. 54-61), Ankara Barosu Yayınları, Ankara 2010.
  • Küçükgüngör Erkan, “Türk Hukukunda Sporcuların Hukuki Durumu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2 (1-2), 1998, 127-139.
  • Memiş, Pınar, “Spor Faaliyetlerinden Doğan Ceza Sorumluluğu” (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul,
  • Orhan, Ümit. (2014). “Considering personal rights in doping control procedure in terms of Turkish law.” Journal of Human Sciences, 11(2), 1366-1381.
  • Özocak, G. Spor Faaliyetleri Sırasında İşlenen Kasten Yaralama Suçu. Suç ve Ceza Dergisi, 3 Sayı, 81.
  • Petek, H. (2010). “Audience Contracts in Sports Activities”. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12, 657.
  • Şen, Ersan, “6222 sy. Kanun ve Sporda Ceza Sorumluluğu”, http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1692923-6222-sayili-kanun-ve-sporda-ceza-sorumlulugu (e.t. 17.08.2020).
  • Vieweg Klaus “Spor Hukukunun Büyüsü”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:1 Sayı:1 Yıl:2010

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

95

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.