Ticari İşlerde Enflasyondan Kaynaklı Munzam Zararın Yargı Kararları Kapsamında İncelenmesi

Borçlunun temerrüde düşmesi neticesinde temerrüt faizi ödemesi gerekmektedir. Eğer alacaklının zararı temerrüt faizini aşan bir zarar ise alacaklı borçludan munzam zararını isteyebilecektir.7 min


108

Ticari iş, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki (TTK) hükümlerle ilgili hususları konu alan ve ticari işletmeyle ilgili bütün işlem ve fiillerdir (TTK m.3). Ayrıca taraflardan yalnızca biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır (TTK m.19/2). Dolayısıyla gerçek kişilerin işlemleri eğer diğer taraf için ticari iş niteliğinde ise söz konusu işlem ticari iş sayılabilmektedir. Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (m.11/1).

Bir iş ticari mahiyette ise, ona çeşitli sonuçlar bağlanmıştır. Bunlardan birisi ticari işlerdeki faiz isteyebilme hususudur. Faiz medeni bir semere[1] ve fer’i bir borçtur[2]. Birden fazla faiz türü bulunmaktadır[3]. Temerrüt faizi de bu faizlerden birisidir. Eğer borçlu borcunu zamanında ifa etmez, bir diğer ifadeyse temerrüde düşerse, alacaklıya temerrüt faizi ödemek yükümlülüğündedir. Buna göre temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe, borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür. Yasa borçluya kurtuluş kanıtı getirme imkânı getirmiş kusursuz olduğunu ispat ederse gecikme tazminatının uygulanmayacağını hükme bağlamıştır(TBK m118 vd.). Ticari işteki ticari faiz, adi faizden farklı şekilde düzenlenmiştir. Kanun koyucu faiz hususundaki özel düzenlemeler 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun (lex specialis) dahilinde yer vermiştir. 3095 sayılı yasanın faize ilişkin hükümleri 6102 sayılı yasanın faize ilişkin hükümlerine göre özel nitelikte olması sebebiyle, faize ilişkin uyuşmazlıklarda 3095 sayılı yasa uygulanır[4]

Munzam zarar kusura dayanmakta ve zararın faizi aşan bölümünü oluşturmaktadır[5]. TBK’ye göre alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür (TBK m. 122). Munzam zararın söz konusu olabilmesi için bir borç ilişkisinin bulunması, bu borç ilişkisinde borçlunun temerrüde düşmesi, temerrüt faizi ile giderilemeyecek bir zararın borçlunun kusursuzluğunun ispatlanamaması dolayısıyla vücut bulması gerekmektedir. Kusursuz sorumluluk hali mevcuttur. Söz konusu zarar menfi zarar olabileceği gibi müspet zararlar da olabilir[6]

Borçlunun temerrüde düşmesi neticesinde temerrüt faizi ödemesi gerekmektedir. Eğer alacaklının zararı temerrüt faizini aşan bir zarar ise alacaklı borçludan munzam zararını isteyebilecektir. Munzam zarar somut olaya göre değişkenlik göstermek üzere; alacağın elde edilmesine yönelik girişimlerden doğan masraflar, yoksun kalınan kâr, paranın alım gücünün azalması sonucu oluşan zararlar, borçlu sebebiyle ödenmeyen borcun farklı hukuki yollardan sağlanması halinde yapılan masraflar vb. şekillerinde gündeme gelebilir[7]

Paranın alım gücünün azalması halinde ticari işlerde munzam zarar istenip istenemeyeceği yargıda ve öğretide tartışılagelmektedir. Borçlu munzam zarardan sorumlu olmamak için kusursuz olduğunu ispat ederse bu zararı gidermekten kurtulacaktır. Paranın alım gücünün azalmasını, munzam zarar olarak istenebilmesi için borçlunun kusursuzluğunun ispatlanabilmesi, tartışılan konunun merkezidir. Yargıtay tacirin basiretli davranması gerektiğini[8] dikkate alarak, kimi kararlarında paranın alım gücünün azalsa ve enflasyonun artmış olsa da borçlunun kusurlu olmadığını ispat etmesi gerektiğini söylemekte[9]; kimi kararlarında ise ispata gerek olmadığını, enflasyonun varlığının kusurun bulunmadığı yönünde fiili karine teşkil ettiğini[10] kabul etmektedir[11]. Öğretide ise paranın alım gücünün düşmesinden doğan zararın munzam zarar olarak kabul edileceği Türk Hukuku’nda neredeyse oybirliği ile kabul edilmektedir.[12]

Konuya İlişkin Yargıtay Kararları (YİBK 8.10.1999 E. 1997/2 K. 1999/1 Sayılı Kararı Çerçevesinde):

4. Hukuk Dairesinin 4.3.1986 tarihli 1986/685-2012 sayılı kararına konu olan uyuşmazlıkta para borcunun ifası geciktirilmiş, söz konusu paradan mahrum kalınmış, ifanın gecikmesi sırasında paranın değerinde düşüş yaşanmıştır. Yüksek Mahkemeye göre paranın vadeli bir banka hesabına veya benzeri şekilde gelir getiren yere yatırılması fiili bir karinedir. Fiili karine sebebiyle de munzam zarara ilişkin ispat külfeti bulunmamaktadır. 

13. Hukuk Dairesinin 1.6.1998 tarihli 1995/167-5451 sayılı kararında enflasyonun yoğun olarak yaşandığı dönemlerde, alacağını zamanında alan tacirin, bu alacağı ile paranın değer kaybını önleyecek şekilde yatırım yapması, yaşamın gerçeklerine uygun kabul edilmiştir.. Bu gerçeklik fiili bir karinedir. Söz konusu karara göre, enflasyon halinde munzam zararın ayrıca ispat edilmesine ve borçlunun enflasyonu gerekçe göstererek kusursuz olduğunu ispat etmesine gerek bulunmamaktadır. 

YİBK kararındaki somut uyuşmazlıkta 11. Hukuk Dairesi, yıllık ortalama %50-%90 oranında enflasyonun varlığı halinde, tacirin, bir an önce paranın alım gücünün azalmasını önleyici mal veya hizmet yatırımlarına yönelmesini; zamanında tahsil yapıldığı taktirde bu tahsili ticari işletmesinde kullanıp yüksek kazançlar elde edeceğini fiili bir karine olarak kabul etmektedir. Sonraki yıllarda 11. Hukuk Dairesi yüksek enflasyon ile paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle munzam zararın oluştuğu yönündeki bir kararında, zararın hesabından sonraki miktarın temyiz edilmesinde miktarın fazla olduğunu ve indirilmesi gerektiğini ileri süren tarafın iddialarını yerinde bulmamıştır.[13]

5., 15., 18., 19., Hukuk Daireleri’nde ise enflasyon halinde munzam zararın tazminin istenilmesi halinde zararın somut olarak iddia ve ispat edilmesi gerektiği görüşünde içtihatlar bulunmaktadır. YİBK’nda bahsi geçen 5., 15., 18., 19. daire kararlarından detaylıca söz edilmemiş genel olarak görüşleri ifade edilmiştir. Bazı daire kararlarının tam hali açıklamada bulunmaktadır[14].Bu dairelerin sonraki yıllarda somut olaya göre bahsi geçen hukuk dairelerinden görüş değiştirenler olmuştur. Örneğin “enflasyon baskısı sürdüğü sürece maruf ve meşhur vakıa niteliğinde kabul edilerek alacaklının BK’nın 105/1. (Yeni TBK m.122) maddesi anlatımda munzam zararının varlığını kanıtlama zorunluluğundan vazgeçilmek zorunda kalınmıştır.”[15]

Görüldüğü üzere daireler arasında içtihat uyumsuzluğu bulunmaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 8.10.1999 tarihli E. 1997/2 K. 1999/1 sayılı kararında içtihat ayrılıklarını konu almıştır. Söz konusu kararda içtihat aykırılıklarının konusunun paranın vadesinde tahsil edilmesi halinde alacaklının mevduat faizi, repo, döviz geliri ve sair nedenlerle kazanç sağlayabileceği iddiasına ve varsayımına ilişkin olduğu tespit edilmiş. Kararda hâkimin takdir yetkisinin varlığına dikkat çekilerek, paranın yoğun ve sürekli olarak değer kaybettiği dönemlerin varlığı halinde somut olaya göre ispat külfetinin bulunup bulunmadığının net olmadığı yönünde çoğunluk görüşü ortaya konulmuştur. Bu bağlamda hâkimin takdir yetkisinin somut olaya göre değişkenlik gösterebileceği ifade edilmiş ve oyçokluğuyla içtihatların birleştirilmemesi kararı verilmiştir[16]

Görüşümüz

Tacirin ekonomik hayatı sekteye uğratacak eylemlerden kaçınması gerekmektedir. Tacir borçlarına sadık olmalı ve borçlarını zamanında ifa etmelidir. Borcunu zamanında yerine getirmeyen tacirler kimi durumlarda enflasyonist hareketleri lehlerine kullanabilir ve paranın değer kaybetmesinden menfaat sağlayabilir,paradan kaçış eğiliminde olabilirler. Ticaret hayatının aktörleri olan tacirlerin, somut olayda kimi koşullar saklı kalmak üzere, basiretli davranmak zorunda oldukları dikkate alındığında, enflasyon halinde kusursuz olmaları durumunda bu durumu ispatlamaları, aksi halde munzam zararı karşılamaları gerekir.

T.T.K. m.1’e göre 6102 sayılı yasa 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz bir parçasıdır. 4721 sayılı yasanın 2. maddesine göre Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Dolayısıyla paranın değer kaybettiği dönemde munzam zarardan bahsedebilmek için temerrüde düşen borçlunun dürüst olup olmamasının araştırılması gerekmektedir. Eğer borçlu dürüst değil ve enflasyonist dönemde munzam zararda kusursuz olduğunu iddia ediyorsa bunu ispatlamakla yükümlü olduğu kabul edilmelidir. Ancak borçlu dürüst[17] ise ve ifa tarihinde öngörülmez şekilde paranın değerinde düşüş yaşanmış ise, munzam zararda kusursuzluğunu ispat etmesine gerek yoktur ve enflasyonun varlığı kusursuz olduğuna fiili karine kabul edilmelidir. Görüşümüz ile AyM’nin 21.12.2017 B.N. 2014/2267 sayılı bireysel başvuru kararının 71 numaralı paragrafı da kesişmektedir. 

Dipnot

[1] Yargıtay kararlarında: “…bir medeni semere olarak tanımlanan faiz…” 10HD E. 2008/20370 K. 2009/5184 T. 26.3.2009; 21HD E. 2012/4648 K. 2013/12860 T. 18.6.2013.

[2] Bkz. POROY, Reha; YASAMAN, Hamdi; Ticari İşletme Hukuku, Vedat Kitapçılık, B.17, İstanbul, 2018, s.81.

[3] Ayrıntılı bilgi için bkz. POROY/YASAMAN, s.81.

[4] OĞUZMAN, Kemal; BARLAS, Nami, Medenî Hukuk, Vedat Kitapçılık, B.22, İstanbul, 2016, s.83-84.

[5] HGK E. 2013/201 K. 2014/58 T. 5.2.2014.

[6] OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt-1, Vedat Kitapçılık, B.18, İstanbul, 2020, s.535-536; POROY/YASAMAN, s.81 vd.

[7] POROY/YASAMAN, s.83.

[8] POROY/YASAMAN, s.158. TTK m.18/2.

[9] HGK E. 993/5-600 K. 994/80.

[10]Hâkimin hukuk kuralına gerek kalmadan varlığı kesin olarak bilinen bir olaydan, hayat karşısındaki tecrübelerine dayanarak varlığı belli olmayan başka bir olayın varlığı hakkında sonuç çıkarmasını ifade eder. (Seyfullah Ediş, Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 6.b, 1997, s.372)

[11] 11HD E. 97/1021 K. 97/3379 T. 8.5.1997.

[12] Prof. Dr. Hamdi Yasaman, Ticari İşlerde Akdi Faiz ve Temerrüt Faizi, https://www.fullegal.com/hukuki-eserler/ticari-islerde-akdi-faiz-ve-temerrut-faizi–27, Erişim Tarihi:11.2.2022.

[13] 11HD E. 1999 K. 2000/1010 T. 14.2.2000.

[14] 18HD E. 1994/2060 K. 1994/3571 T. 22.3.1994; 15HD E. 1994/4985 K. 1995/363 T. 27.1.1995.

[15]15HD E. 2017/2736 K. 2018/1742 T. 25.4.2018.

[16] 2797 sayılı Yargıtay Kanunu m.45/5  İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.

[17]Anayasa Mahkemesinin T: 21.12.2017 B.N. 2014/2267 sayılı bireysel başvuru kararının 71 numaralı paragrafı “Enflasyon ve buna bağlı olarak oluşan döviz kuru, mevduat faizi, hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranlarının sabit yasal ve temerrüt faiz oranlarının çok üstünde gerçekleşmesi, borçlunun yararlanması, alacaklının ise zarara uğraması sonucunu doğurmaktadır. Bu sebeple, borçlu borcunu süresinde ödememekte, yargı yoluna başvurulduğunda da yargı süresini uzatma gayreti göstermekte; böylece yargı mercilerindeki dava ve takipler çoğalmakta, yargıya güven azalmakta, kendiliğinden hak alma düşüncesi yaygınlaşarak kamu düzeni bozulmakta, kişi ve toplum güvenliği sarsılmaktadır. (AYM E. 19997/ 34, K. 1998/79, 15/12/1998)” şeklindedir. Dürüst olmayan davranıştan kastettiğimiz AYM’nin de ifade ettiği gibi borçlunun enflasyondan yararlanma, yargı sürecini sürüncemeye bırakma gibi tavırlar sergilemesidir.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

108

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.