Hukukçuların Mutlaka İzlemesi Gereken Filmler

Karantina sürecini olabildiğince verimli hale getirecek hem klasikleşmiş filmleri hem de yakın zamanlarda çıkmış hukuk temalı filmleri derledim. İyi seyirler!9 min


63

1-Bülbülü Öldürmek  (To Kill A Mocking Bird)

Harper Lee tarafından yazılmış Pulitzer ödüllü başarılı romanın film uyarlamasıdır. 1930’larda Amerika’da Ekonomik Buhran yaşanmaktadır. Siyahi Tom Robinson, beyaz bir kadın olan Mayella’ya tecavüz etme suçundan yargılanıyor. Ancak başarılı avukat Atticus, kasabada herkesin tepki gösterdiği Tom’un davasını üstleniyor. Kasaba halkı aşırı ön yargılı ve baskıcı ve herkes suçu Tom’un işlediğinden kesinlikle emin. Filmde dürüst bir yargılama, adaletli bir jüri görmüyoruz.  Ancak Atticus, tüm bu olanların karşısında duruyor. 

‘’Bir insanı gerçekten anlamanın tek yolu dünyayı onun gözleriyle görmektir. Onun derisinin içine girip içinde dolaşmaktır.’’

2- 12 Kızgın Adam (12 Angry Men)

Latin Amerikalı bir genç, babasını öldürmekle suçlanır.  Hikâye bir cinayet davasındaki yargıcın jüriye talimatlar verdiği kapanış konuşmasının sonrasında başlar. Amerikan yasalarına göre jürinin kararı suçlu ya da suçsuz oy birliği ile alınmalıdır. Oy birliği ile alınmamış olan karar jürinin kendini feshetmesi ve davanın yeniden görülmesi anlamına gelir. Jürinin aldığı karara göre genç eğer suçlu bulunursa elektrikli sandalyede idam edilecektir. On iki jüri üyesi davayı tartışacakları ve birbirlerinin kişiliğini tanıyacakları jüri odasına girerler. Filmde özellikle jüri üyelerinin ön yargılı davrandıklarını görüyoruz. Sadece sekizinci jüri delillerin ikinci dereceden olduğunu ve çocuğun adil bir tartışmayı hak ettiğini söyler. Filmin devamında ise jüri odasındaki tartışmaları görüyoruz. 

“Olayı nereye çekerseniz çekin, ön yargı gerçeği hep saklar.”


3- Nüremberg Duruşması (Judgment at Nuremberg)


Film, Nürnberg’in savaş sonrası halinin gösterilmesiyle başlar. Bir zamanlar Nazi Partisi’nin geçit törenleri düzenlediği şehir, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tanınamayacak hale gelmiştir. Savaşın galibi müttefiklerinden olan ABD, Nürnberg’e Naziler döneminde hâkim olarak hizmet eden isimleri yargılamak üzere kendi hâkimlerini yollar. Davalılar “kanun adına” işledikleri suçlarla itham edilmektedirler. Yargılananlarsa Üçüncü Reich’ın adaletini temsil etmektedirler. Mahkeme esnasında ortaya çıkan çıkanlar hem kurumların hem de insanların güvenirliğini sarsacak cinstendir.

‘’Yargılananlar, burada, başkalarına vermeyi esirgedikleri adaleti alacaklar.’’

4-Eşitlik Savaşçısı (On the Basis of Sex)

Gerçek hayattan uyarlanan film Amerika’nın ilk kadın hakimi olan Ruth Bader Ginsburg’ün hayatını anlatıyor. Ruth erkeklerin ağırlıkta olduğu bir okuldan birincilikle mezun olmuştur. Fakat avukatlık bürolarının hiçbiri kadınların avukatlıkta başarılı olamayacaklarını düşündükleri için Ruth’un akademik başarısına rağmen kendisine iş vermezler. Belli bir süre sonra Ruth akademisyen olarak işe başlar. Eşinin de desteğiyle daha önce denenmemiş bir şeyi yapar ve Anayasa’da erkeklere karşı olan bir cinsel ayrımcılığı bulur. Kanunda hasta bakıcısının kadın olması gerektiği yazıyordur. Ruth ABD Anayasasının cinsiyetçi olduğuna inanmaktadır ve bunu Anayasa Mahkemesine açtığı davayla kanıtlamaya kararlıdır. Kadın haklarının ve cinsiyet ayrımcılığının ele alındığı başarılı bir film. 

“-ABD Anayasa’sında “kadın” kelimesi bir kere bile geçmiyor Bayan Ginsburg.”

-“Özgürlük” kelimesi de geçmiyor sayın yargıç.”

 –

5-Just Mercy

Film, kâr amacı gütmeyen Equal Justice Initiative (Eşit Adalet Girişimi) organizasyonun kurucusu, kusurlu bir hukuk sisteminde adalet için savaşan Bryan Stevenson’ın gerçek hayat hikâyesini anlatıyor. Filmde bir cinayet işleniyor ve filmin başkahramanlarından biri olan Walter cinayetin işlendiği sırada, etrafında pek çok tanığın olduğu bir barbekü partisinde bulunmasına rağmen bir türlü suçsuzluğunu kanıtlanamıyor. Çünkü oradaki çoğu kişi tehdit ediliyor. Walter McMillian’ın işlemediği bir cinayet yüzünden girdiği kısa yargılama sürecini izliyoruz. Film, Amerika’da pek çok insanın düzgün bir yargılamadan geçmediğini, çoğu davada delillerin usulüne uygun toplanmadığı ve ön yargının çok fazla olduğuna dikkat çekiyor. Hatta filmin sonunda ABD’de idama mahkûm edilen her dokuz kişiye karşılık bir kişi, masum olduğu kanıtlanarak serbest bırakıldığı notu paylaşılıyor.

“Ümit, gerçekler iktidar sahipleri tarafından değiştirilmiş olsa da, bizim gelecek için başkaldırmamıza izin verir. Bize oturmamızı söylediklerinde kalkmamızı, susmamız gerektiğini söylediklerinde konuşmamızı sağlar.”


6-Pembe(Pink)


Minal, Falak ve Andrea üç yakın arkadaştır ve bir konserde üç erkekle tanışırlar. Rajvir ve arkadaşları bu üç yakın kız arkadaşı otele yemeğe davet ederler ve kızlar ısrarlar üzerine bu daveti kabul eder. Otele gidilip biraz vakit geçirildikten sonra Rajvir ve arkadaşları kızlar için plan yapmışlardır. Her erkek, bir kızla vakit geçireceğini planlamış ve buna göre bir kurgu düzenlemişlerdir. Rajvir, Minal’e taciz girişiminde bulunurken Minal , Rajvir’in kafasında bir şişe kırarak, diğer kızlarla apar topar evlerine dönerler. Bu olaydan sonra kızlar sürekli tehdit mesajları almaya başlarlar ve kızların polise gidip şikayette bulunmaları da maalesef bir işe yaramaz. Rajvir’in dayısı Delhi’nin nüfuzlu adamlarından biridir. Devreye bir kaç kişiyi sokar ve olayı çarpıtarak kızlara; gasp etme, ağır yaralama ve cinayete teşebbüs suçarıyla dava açılır. Kimse davayı almak istemez ama tesadüf eseri kızların komşuları olan ünlü avukat Deepak Sehgal, kızların huzursuzluklarını fark eder ve davayı kabul eder. Filmde bu kadınların erkeklerle kendi istekleriyle bir şeyler içmeyi kabul ettikler için, ailelerinden ayrı yaşadıkları için gibi komik sebeplerden dolayı iffetsiz hayat sürmekle suçlandıklarını ve çağımız insanlarının maalesef hâlâ feodal zihniyette olduğunu gördüğümüz, kadının toplumdaki yerini başarıyla anlatan bir Bollywood filmi.

“‘ ‘Hayır’ sadece bir kelime değildir, tam bir cümledir. Daha fazla açıklamaya ihtiyacı yoktur. Hayır basitçe hayır demektir. Müvekkillerim “hayır” dediler, efendim. Ve bu erkekler bilmelidirler ki ‘hayır’, ‘hayır’ demektir. Tanıdık, arkadaş, sevgili olsun ya da seks işçisi olsun hatta kendi karınız olsun! Hayır, ‘hayır’ demektir. Ve bir kişi hayır derse, durursunuz.”

7-Şikago Yedilisi’nin Yargılanması (The Trial of The Chicago 7) 

Oskar ödüllü Aaron Sorkin tarafından yazılan ve yönetilen, gerçek hayattan esinlenilmiş bir film. Martin Luther King jr ve o yıl demokratların başkan adayı olması beklenen Kennedy birkaç ay arayla suikastlere kurban giderler. Günden güne daha fazla kayba sebep olan, Vietnam Savaşı ise sürmeye devam etmektedir. savaşı bitirmek isteyen demokrat gruplar, yaşanan olaylardan sonra, on binlerce kişi Chicago şehrine 35.Ulusal Demokratik Kongre’ye protestoya giderler. “radikal solcu” olarak adlandırılan grup lideri 7 kişi (Tom Hayden, Rennie Davis,Abbie Hoffman, Jerry Rubin, David Dellinger, Lee Weiner John Froines) protestolar sebebiyle tutuklanır ve 151 duruşmadan oluşan dava süreci başlar.   Filmde, düşünce hürriyeti, ifade özgürlüğü gibi en temel haklara saygı duyulmadan, tamamen ülke anayasasına aykırı bir şekilde ve usulsüz yargılama yapıldığını; maalesef dönemin Adalet Başkanlığının siyasete ne denli bulaştığını, seçilen başkanın ise hukuku, siyasi iktidardan farklı görüşte olan insanları ortadan kaldırmak için bir araç olarak kullandığını görüyoruz.  Özellikle dava sahneleriyle insanı  etkileyen, çok başarılı bir film. 

“-Abbie, neden yargılanmakta olduğunu biliyor musun? 

-Bazı fikirlerimizle eyalet sınırlarını aştık. Makineli tüfekle, uyuşturucuyla veya küçük kızlarla değil. Fikirlerimizle. New York’tan Pensilvanya’ya, oradan Ohio ve Illinois’ye geçerken kafamızda fikirler vardı. Bunun için gaz yedik, dayak yedik, tutuklandık ve mahkemeye çıkarıldık.Daha önce fikirlerimden dolayı hiç yargılanmamıştım. “

8-Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi (Rose Island)

İdealist bir mühendis olan Giorgio Rosa bir İtalyan vatandaşıdır. Toplumsal engellerin olduğu yaşamdan sıkılmıştır ve yaşadığı bir aksilik sonucu sevdiği kıza dünyayı değiştirebileceğini göstermek ister. Kuralları kendisinin koyduğu, İtalyan karasularının dışında bir hayat kurmaya karar verir ve bir mühendis arkadaşıyla birlikte 400 metrekarelik bir ada inşa edip, bağımsızlığını ilan eder. Ada, İtalyan hükümetinin hatta tüm dünyanın ilgilisini çeker. Öyle ki Rose Adası vatandaşlık başvurusu bile almaya başlar. Giorgio Rosa’nın Birleşmiş Milletler’e başvurmasıyla birlikte işler daha da karışır.   Gerçek olaylardan esinlenerek yapılan bu filmde özellikle uluslararası hukuk açısından önemli bir yere sahip bir konu ele alınmıştır. Rose Adası gibi benzer olayların yaşanmaması için BM uluslararası suların sınırını dünya genelinde 6 milden 12 mile çıkarmıştır.

“Önemli olan dünyayı değiştirmek. Ya da denemiş olmak.”

 –

9-Avukat(The Attorney)

Güney Kore yapımı film, otoriter Chun Doo-Hwan rejimi sırasında, bir kitap kulübüne üye olan 22 öğrenci, öğretmen ve ofis çalışanının , Kuzey Kore olduklarına dair uydurma suçlamalarla tutuklanmalarının gerçek hayattaki Burim Davası’ndan esinlenmiştir. Song, Busan’da vergi masasında avukatlık yapmaktadır. Fakat avukat olmasının tek sebebi paradır. Cha adlı bir dedektif Busan’ı komünistlerden temizlemek için en yüksek liderlik seviyelerinden emir alır. Yakındaki askeri üslerden bir sağlık memuru olan Lt Yoon, Cha’nın ajanlarının işkence yapacağı kurbanların sağlığını denetlemek için gönderilir. Song, bir gece, lise sınıf arkadaşlarıyla en sevdiği restoranda yemek yerken, sık sık öğrenci protestolarına sempati duyan ve kitle iletişim araçlarının doğası gereği aldatıcı olduğunu iddia eden Lee adlı bir gazeteciyle kavga eder. Kısa bir süre sonra, restoranın sahibinin oğlu Park adlı bir lise öğrencisi kaybolur. Park’ın annesi Choi oğlunu yaklaşık iki ay arar, hatta restoranı kapatır, ancak bu sırada Park ve diğer bazı öğrencilerin isyan davasıyla karşı karşıyadır. Öğrencilerin itiraflarının işkenceyle alındığını fark eden Song, davayı almayı kabul eder. Song, duruşmalar sırasında Kore Anayasası’nın bir dizi ihlalini fark eder, ancak savcılar ve yargıç tarafından ulusal güvenlik durumlarında normal yasaların geçerli olmadığı söylenir. Filmde maalesef insanların baskıcı güçler tarafından ne kadar ezildiğini görüyoruz. Hemen hemen her ülkenin tarihinde gördüğümüz bu olaylar, haksızlık karşısında her daim usanmadan mücadeleye devam etmemiz gerektiğini gösteren bir film. 

“- Cenaze törenleri genelde ölüyü onurlandırmak için yapılır. Esasen sakin ve huzurlu olur. Bir cenaze dahi tehdit oluşturuyorsa, bunun sadece olanlara karşı şiddet gösteren insanların büyüyen korkusunu göstereceğini düşünmediniz mi?

+Yine de bir avukatsınız. Olumlu yasaları ihlal ederek aşırıya kaçtığınızı düşünmüyor musunuz?

– Avukat olduğum için böyle davranıyorum. Haksızlık ve hukuksuzluk olduğu zaman avukatlar insanlara öncülük etmeli. İşte bir avukatın görevi budur.”

10- Extremely Wicked Shockingly Evil and Vile

Film 1989 yılında Florida’da idam edilen Amerika’nın en ünlü seri katillerinden olan Ted Bundy’nin hayatını anlatıyor. Hukuk öğrencisi olan, karizması sayesinde birçok kadına yaklaşmayı başararak, 1974-1978 yılları arasında genç kızlara ve kadınlara tecavüz edip onları öldüren seri katil Ted, Elizabeth Kloepfer(Liz) ile ilişki içindedir. Ted, Liz ile ilişkisi sırasında işlediği cinayetlerde fireler vermeye başlıyor ve Ted’in tavırlarındaki değişikliği fark eden Liz araştırmaya başlıyor. En sonunda bazı ipuçlarına rastlıyor ve şüphelerine yenik düşüp Ted’i ihbar ediyor. Ted  yargılanma sürecinde işlediği hiçbir cinayeti kabul etmiyor ve duruşmalarda savunmasını kendi yapıyor. Açıkçası jürileri belli bir noktaya kadar da etkilemeyi başarıyor ancak Ted’in hesap edemediği bir gelişme oluyor; Ted’in öldürdüğü iddia edilen bir kadının kalçasında bulunan diş izlerinin mahkemeye sunulmasıyla davanın seyri değişiyor. 

“Kendine iyi bak, genç adam. Bunu samimiyetle söylüyorum. Kendine iyi bak. Zeki bir gençsin. İyi bir avukat olabilirdin. Karşımda avukatlık yaptığını görmeyi çok isterdim. Ancak başka bir yola girdin, ortak. Burada deneyimlediğimiz gibi büyük bir insanlık israfını görmek bu mahkeme için büyük bir trajedidir. Sana karşı hiçbir düşmanlık beslemiyorum. Bunu bilmeni istiyorum. Kendine iyi bak.”

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

63

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.