İnsanın İnsana Nefreti

"Nefret ile ilk kanın döküldüğü an, her şey için çok geç kaldığımız andı."8 min


35

Giriş

Tarih anlatıcılığı hepimizin bildiği üzere “sözlü” olarak başlamıştır. İnsanlar; acılarıın, sevinçlerini ve en önemlisi hatalarından çıkardıkları derslerini aktarmak için hikayler efsaneler anlatmışlardır. Diğer tüm canlılar gibi insanın da hayatta kalma neslini devam ettirme gibi büyük bir motivasyonu ve amacı olduğunu hatrılarsak niye bu şekilde “tarih yaratmak”-dolayısılya bir kültür, ortak değerler kümesi yaratmak- istediğini anlayabiliriz.  İnsanların tarih boyunca nasıl farklılaştığı, nasıl kendilerine özgü değerler vs. geliştirdikleri ve bu farklılıkların birbiriyle olan etkileştiği; çoğu sosyal bilimlerin temel inceleme sorunu olacak kadar derin bir konudur. Bu nedenle konumuzu sınırlandırıp neden insanları sürekli bir ihtilaf halinde olduğunu neden “insanın insandan nefret ettiğini” anlamak için biraz felsefe yapalım.

 İntikam

“İntikam” kavramının iki yönü vardır. Biri öc almak, ödetmektir: diğeri ise başa gelen bir daha gelmesin diye eski düşmanı (tehdidi) yok etmektir. İlk yön çok daha “piskoloji” kaynaklı olduğundan akıl yürütmemize kavramın ikinci yönü ile devam edeceğiz. Yani insanlar sırf “kötü, affetmeyi bilmeyen, merhametsiz” varlıklar oldukları için değil “iyi, affedici, merhametli” olurlarsa yok edileceklerinden korkukları için intikam almaktadırlar.

Tarih boyunca asla aynı insanlar zalim ve katil olmadılar, asla aynı insanlar madur ve masum olmadılar. Mantıklı sebepleri, meşru müdafaları ve bu gibi tüm gerekçeleri es geçerek “saf” bir durum tespitinde bulunuyorum: Maalesef dünyada elini kana bulamayan fikir, millet, topluluk…. kalmadı. Ancak bu tespit tarih boyunca savaşmış yahut günümüzde savaşan herkesi suçlamak ve savaşlara son vermek için yeterli değildir. Çünkü az önce es geçtiğimiz “gerekçelerden” kaçamıyoruz.  ne zaman dünyayı daha iyi bir yer yapmak, nefreti ve savaşları sona erdirmek için ileri atılsak bir gerekçeyle karşılaşıyoruz.  Örneğin hayatı, geleceği için savaşmak zorunda olan insanların gerekçelerini duyuyoruz. Onları savaşmak zorunda bırakanlara hesap sorduğumuzda bu sefer onların gerekçelerini, aıklı tarihlerini dinliyoruz. Zincirin halkalarını geriye doğru birer birer takip ediyoruz ve şimdinin acı çekenlerinin bir zamanların zalimleri olduğunu görüyoruz…. Gerçek suçluyu, her şeyin sorumlusunu tespit edemiyoruz.

Bu nedenle: zincir bir kere var olduğunda onu ortadan kaldırmak ikansız hale gelmişti. Daha en baştan dünyanın bir daha eskisi gibi olmayacağı, masum kalmayacağı kesinleşmişti. “Nefret ile ilk kanın döküldüğü an, her şey için çok geç kaldığımız andı.” Çünkü kimse “intikam”ından vazgeçmiyor. Herkes harakete geçecek gücü bulduğunda acımasız oluyor ve vicdanını rahatlatmak, motivasyonunu sağlamak için bir zamanlar kendisine, atalarına yapılanları sürekli kendine hatırlatıyor. Hikayeler, efsaneler yaratyor.

İşte bu nokada en büyük motivasyınun -bence- “intikam” kavramının ikinci yönü olduğunu hatırlatmak isterim. İnsanların bu şekilde nefreti sürdürmelerinin en büyük nedeninin “var olma” kaygısı olduğuna inanıyorum. Kimse rakibinin çektiği acıları unutup intikamdan vazgeçeceğine inanmıyor, bu durumda kendi intikamdan vazgeçecek olursa saldırıya geçen düşman karşısında nasıl dayanabilir? 

Toparlamak gerekirse “insanın insana karşı nefretini” çözülebilecek bir sorun olarak görmüyorum. Maalesef savaşlar bitmeyecek. Bu noktada konuyu daha da daraltıp bu nefretin ilk tohumları kabul ettiğim “önyargılar ve safsatalar”a değinelim

Önyargılar ve Stereotipler

Yukarıda açıkladığımız toplumların “intikam” motivasyonu sosyo-psikolojik kuramlara göre incelenen “grup(toplum) özellikleri”nden yalnızca biridir. Bu özellikler, kendi grubunun en iyi olduğuna inanma, grup içi önyargı ve tarafgirlik, dış gruplarla rekabet ve onlara yönelik ayrımcılık vb. şeklinde çeşitlendirilebilir.  Karşı taraf/öteki/düşman vb. toplumlar oluşturup bunlara önyargılar, etiketler yapıştırmanın, toplumları sürekli “tetikte durma, saldırıya hazır bulunma” psikolojisi içine tutuğunu düşünüyorum. Ortak değerler yaratmak (ki bu insanlar için “var olmak” kaygısı demektir) bu şekilde kolaylaşmaktadır. Bu kavramları kısaca açıklayacak olursak;

Stereotip (kalıp yargı) kavramı: etimolojik olarak ‘Streos (sağlam, dayanıklı, katı)’ ve ‘Typos (karakter, nitelik, tip)’ sözcüklerinden oluşmaktadır. İlk kez Lippmann (1922) tarafından ortaya atılan bu terim, “Kafamızdaki imajlar”a işaret etmektedir. Çoğu zaman “anlatım kolaylığı” olsun diye belirli bir grubu işaret etmek için düşünmeden, doğruluğunu araştırmadan söylenegelen safsatalardır. Kalıp yargılara sıklıkla hedef olan gruplar; yaş, cinsiyet, meslek grupları, azınlık grupları ve milliyetlerdir. 

Önyargı veya peşin hüküm kavramı: “Belirli bir grubun üyelerine, salt bu gruba aidiyetleri nedeniyle ve toptan gösterilen olumsuz tutum” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu olumsuz tutum, gerçek kanıtlardan yoksun olarak peşinen üretilmiştir ve genellikle bireyden çok gruba yöneliktir. Başka bir deyişle, önyargıda bir yandan önceden ifade edilmiş, olgunlaşmamış, her türlü kanıttan önce peşinen karar verme ve öte yandan bireyden ziyade gruba yönelik oluş söz konusudur. Bu önyargıların kaynağı genelde “stereotipler”dir. Çünkü önyargının iki temel unsuru “bir grup ya da kişiye yönelen olumsuz duygu” ve “söz konusu kişileri/grupları tanımadan stereotiplere uyarak yargılamak” tır. 

Önyargıda hem duygusal hem de düşünsel öğeler bulunmaktadır ve bu iki öğenin etkisi altında kişi, ayırt edici davranışta (ayrımcılık) bulunur. Başka bir deyişle, aynı koşullar altında aynı biçimde davranılması gereken iki kişiye farklı davranışlar gösterilir

Önyargılar ve ayrımcılığın bir arada görüldüğü bir kavram, öteki kavramıdır. Diğeri, öteki, yabancı, başkası gibi sözcükler, insani çeşitliliği göstermektedir. Bu kavramlar, ben veya bizden farklı olan veya farklı olarak tanımlanmış olan birileri olabilir. Ötekilik veya başkalık, bir kişi veya gruba atfedilen bir özelliktir. Önyargılar ve ayrımcılığın bu kavram içindeki yeri; diğerinin sosyal temsiller düzeyinde bir farkla damgalanması ve ayrıca ayrımcılığa maruz kalması, dışlanması halinde ötekileştirmenin söz konusu olmasıdır.

Nefreti sürdürmenin önüne geçebilmek için öncelikle sahip olduğumuz önyargıları fark etmemiz gerekir. Çünkü içinde bulunduğumuz grubun sahip olduğu önyargıların çoğu zaman farkına bile varmayız, farkına farmadığımız şeyin yanlışlığını, doğruluğunu düşünmek de pek mümkün olmayacaktır. 

Şimdi sizlere hem farkındalığınızı ölçecek, hem ayrımcılık konusuyla  ilgili bilginizi ölçecek, AİHM’ne konu olan olaylardan, bir kaç soru hazırladık:

Örnek Olaylar ve Sorular

1) Gorolova davası (ANTİ-Çingenelik)

Elena Gorolava, Ostrava’da bir hastanede ikinci çocuğunu dünyaya getirdi. Doğumdan sonra fallop tüplerinin kesildiğini ve ameliyatın geri döndürülemez hale geldiğini keşfetti. Ancak işlem öncesinde; Elena hemşirenin ona “Bu tüp bağlama işleminin gerekli olduğunu,  hamile kalmasını etkilemeyeceğini” söylediğini iddia ediyor. Bunları söyleyen hemşire elinde bir kâğıtla gelmiş ve Elena’ya imzalatmış. Doğumdan sonraki gün başhekim onu ziyaret edip “Bir daha bebek sahibi olamayacağını” söylemiş. Bu durum üzerine yıkılan Elena ve eşi “Talep ve Şikâyet Departmanı” nı ziyaret edip şikâyetlerini bildirmeye çalışmışlar. Ancak görevliler onlara çok kaba davranıp kovmuş.  Ömrü boyunca Roman olduğu için ayrımcılığa maruz kaldığını belirten Elena; kendisine bunun daha fazla “Roman” çocuk doğmasın diye yapıldığını, sırf bu nedenle onlardan nefret edildiğini iddia ediyor.

Başına bu gelenlerden sonra Elena yavaş yavaş yalnız olmadığını fark etmiş. Pek çok Roman kadının bu şekilde rızası olmadan kısırlaştırıldığını, yetkililerle konuşmaya çakıştığında kulak ardı edilip aşağılandığını, kovulduğunu iddia ediyor.

2) Bay M, ev kirası oranlarının görece düşük olduğu bir semte taşınmıştır. Kendine yeni bir telefon satın almıştır. Ardından da operatör şirketini değiştirmek için yetkili servise gittiğinde ondan düzenli bir geliri olduğunu belirten, iş kontratı benzeri kanıtlar istenmiştir. O şehrin başka bir kısmında yaşadığı zamanlar böyle bir operatör anlaşması için söz konusu bilgileri belgeleri sağlamak zorunda kalmayan M, bu sefer neden bu şekilde ayrıntılı bilgi istediklerini sorduğunda, karşısındaki kişi şöyle bir açıklamada bulundu: “Geçmişte bu belirli alanda yaşayan müşterilerimizden fatura ödememe olayını çok yaşadık. Ayrıca bu bölgenin sakinlerinin çoğunda kalıcı oturma izni olmadığında şirket yüksek para kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı. Bu nedenle şirketimiz, özellikle Türklerin yaşadığı, bu bölgeden yapılan başvurularda finansal bilgilerin öncelikle kontrol edilmesine karar vermiştir.” Dikkat çekmek gerekir ki bu politika şehrin başka hiçbir yerinde uygulanmamaktadır ve Bay M Türk bile değildir.

Bu olayın ayrımcılık olduğunu düşünüyor musunuz?

a) Evet

b) Hayır

Cevap: A- Örnek olaydaki Bay M şehrin başka bir yerinde yaşayan bir kişiye kıyasla olumsuz bir muamele görmüştür. Negatif bir stereotipe (şu mahallede oturanlar fatura ödemez… vb.) maruz kalarak bir hizmetten yararlanması zorlaştırılmıştır/engellenmiştir.

3) Sosyal medya üzerinde tanımadığınız bir bireyin, cinsel yönelimleri, tercihleri konusunda farklı olan belirli bir kesim hakkında rastgele şiddet dolu paylaşımlar yapması savcıların zamanlarını kaynaklarını harcayacakları bir soruşturma başlatmak için yeterli değildir?

a) Doğru

b) Yanlış

Cevap: B- AİHM tek bir nefret yorumunun bile ulusal makamlar tarafından dikkate alınması gerektiğini belirtti. İfadenin özü, doğası; olayın geçtiği ortam, bağlam; etkilenen azınlık grubun sosyal statüsü gibi tüm şartlar incelendiğinde “ayrımcılığa teşvik, düşmanlık, şiddet “ gibi nedenlerle soruşturma açılması mümkün olabilir.

4) Aşağıdaki hangi durumlarda AİHM, eşcinselliğin suç sayılmasına izin vermektedir? 

a) Toplumdaki çoğunluğun sahip olduğu inançlara ve öğretilere göre eşcinselliğin yasak olduğu yerlerde

b) Genel bir referandumla/seçimle toplumun basit çoğunluğunun (%50+1) eşcinselliği yasaklayan düzenlemeyi kabul etmesi

c) AİHM rızaya dayalı olduğu sürece yetişkin bireyler arasındaki hiçbir cinsel girişimi suç kabul etmez.

Cevap: C- AİHM eşcinsel ve bu konuda mağdur edilmiş kişilerin başvuruları sayesinde pek çok içtihat geliştirmiştir. İlk defa 1981 yılında, bir eşcinselin, cinsel yönelimi yüzünden haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuru, cinsel azınlıkların AİHM çerçevesinde insan hakları hukukunun konusu haline gelmesini sağlamıştır. Bu kararda “söz konusu yasal hükümlerin varlığı bile, başvurucu gibi eşcinsel yönelimleri olan bir kişinin hayatının üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir (…). Özel hayatta eşcinsel davranışlarda bulunulması, eşcinselliğin ahlak dışı olduğunu düşünen kimilerini sarssa, kızdırsa veya rahatsız etse bile, yetişkinler arasında rızaya dayalı ise, cezai yaptırımların uygulanmasına neden olamaz.” şeklinde ifadeler geçmektedir.

5) Kamuya mal olmuş bir Alman politikacı röportajında şöyle der: “Türkler yüksek doğum oranları sayesinde Almanya’yı işgal etmişlerdir, şimdiki Kosova’nın Kosovalılar tarafında işgal etmesi gibi.[…] Ben, devletten geçinen ve buna rağmen bu devleti reddeden; çocuklarını makul bir şekilde eğitmek için çaba göstermeyen ve sürekli küçük türbanlı kızlar üretip duran bu kişileri kabul etmiyorum.Bu durum Berlin’deki Türk nüfusunun %70i için geçerlidir. Onların bir kısmı uzlaşmaya yanaşmıyorlar; kendi kurallarına göre yaşam sürmek istiyorlar. Ayrıca birbirlerini saldırgan ve atadan kalma müşterek zihniyetlerini yaşatmak için yüreklendiriyorlar, birlik oluyorlar. “

Konuşma ve ifade özgürlüğü AİHS’nin bir parçasıdır. Peki, sizce bu konuşma AİHS standartlarına göre korunmalı mıdır?

a) Evet, Çünkü bu ifadeler ne kadar şok edici ve aşağılayıcı da olsa Avrupa demokratik sisteminde politik konuşmaların korunması gerekir. 

b) Hayır, çünkü ifade özgürlüğü mutlak değildir. Bu konuşma nefret söylemi olarak kabul edilebilir.

Cevap: B- Avrupa Konseyi’nin nefret söylemi tanımını ve AİHM’de görülmüş çeşitli davaları göz önünde bulundurarak yukarıda geçen ifadeleri nefret söylemi kabul edebiliriz. İfadenin belirli bir kısmı; toplumdaki farklı grupları etnik kökenlerine, milletlerine, inançlarına dayanarak birbirlerine karşı nefret etmeleri için teşvik edici niteliktedir. Örnek olaydaki konuşma Alman ve Türk toplumları arasında nefreti teşvik etmektedir.

6) Homoseksüel olmak ve transseksüel olmak uluslararası sağlık yönergelerine göre bir zihinsel hastalık mıdır? 

a) Evet, ikisi de öyledir

b) Homoseksüellik zihinsel rahatsızlıktır, transseksüellik değildir

c) Transseksüellik zihinsel rahatsızlıktır, homoseksüellik değildir

d) Hayır, ikisi de değildir.

Cevap: D- Dünya Sağlık Örgütü homoseksüelliği 1990’da Resmi Hastalık Kılavuzundan çıkartmıştır,  2019’da ise transseksüellik ile ilgili durumlar aynı kılavuzun ruh sağlığı bölümünden kaldırılmıştır.

Kaynakça

  • Sürgevil, Olca. “FARKLILIK KAVRAMINA VE FARKLILIKLARIN YÖNETİMİNE TEMEL OLUŞTURAN SOSYOPSİKOLOJİK KURAMLAR VE YAKLAŞIMLAR.” Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 11.20 (2008): 111-124.
  • Uygur, Gülriz. “Hukukta Adaletsizliği Görmek.” Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara (2013)
  • “Fight against Racism, Xenophobia, Homophobia and Transphobia” , the “HELP in the 28” Programme implemented by the Council of Europe
  • [zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

35

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.