Bitmeyen Mücadele: Kolombiya

Bu yazımızda Kolombiya'da gerçekleşen halk hareketini değerlendirdik.6 min


42

Yüzyıllar boyu İspanya sömürüsü altında kalarak 20 Temmuz 1910 yılında bağımsızlığını ilan edip günümüzde kulaklarımıza pelesenk etmiş bir devlet: Kolombiya. Başkanlık tipi parlamenter demokrasi ile yönetilen Kolombiya’da devlet başkanı dört yılda bir seçimle belirlenmekte ve hem devletin hem de hükümetin başı olarak görev yapmaktadır. Kolombiya güçler ayrılığını benimseyerek 1991 yılında değiştirilen anayasa tarafından yönetilmektedir. İki meclisli kongresiyle ABD’ye benzeyen Kolombiya Senato ve Temsilciler Odası’na sahiptir.

Bağımsızlıklarının ilk yıllarında Kolombiya, Venezuela, Panama, Guyana ve Brezilya’nın bir kısmını içine alarak oluşan federatif yapı; yıllar geçtikçe dağılmaya, devamında politik çatışmalara neden olmuştur. Bu çatışmalardan en büyüğü 1903 yılında Panama’nın ABD’nin çıkarları doğrultusunda federatif yapıdan ayrılıp bağımsızlığını ilan etmesi ve devamında Panama Kanalı’nın kullanım hakkını ABD’ye devretmesidir. ABD ve Kolombiya arasında yaşanılan bu gerilim sona ermeyerek 20. yüzyılın ortalarında yeniden artmıştır. 1948’de, Liberal Parti liderinin bir suikast sonucu öldürülmesiyle Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti yanlıları arasında bir iç savaş patlak vererek başlayan ve ABD’nin de etkin destek verdiği çatışmalar devlet güçleri ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC), Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ve irili ufaklı diğer örgütler arasında uzun yıllar devam etmiştir. La Violencia (Şiddet) dönemi olarak adlandırılan çatışma dönemi uzun yıllar devam eden müzakereler sonunda hükümet güçleri ile FARC arasında 2016 yılında antlaşmaya varılmışsa da çatışmalarda bugüne kadar 200 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.

52 yıl süren müzakereler sonucu hükümet ile solcu gerilla örgütü FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) arasında 2011 yılında son barış süreci başladı. İlk yıl gizli yapılan bu görüşmeler 2012 yılında kamuoyuna açık olarak sürdürüldü. İlk olarak FARC 19 Kasım 2012’de tek taraflı ateşkes ilan etti. Devamında Kolombiya ordusu da operasyonları durdurdu. Tek taraflı ateşkes çökerek defalarca yeni ateşkesler ilan edilse dahi müzakereler durmadı. FARC’ın çift taraflı ateşkes çağrılarına rağmen Kolombiya Devleti uzun süre bu ateşkesi kabul etmedi. Müzakerelerin resmi olarak başladığı yıllarda taraflar, iki garantör yabancı ülke seçti. Bu ülkeler Küba ve Norveç oldu. Bu durumun yanında iki  kolaylaştırıcı ülke daha seçildi. FARC Venezuela’yı, Kolombiya hükümeti ise Şili’yi seçti. Arabulucu ülkeler müzakerelerin devamının en büyük rolü oldu. Sık sık yaşanan çatışmalara ve krizlere rağmen masanın devrilmemesinin en büyük sebebi budur. Bu devletlerin yanında Birleşmiş Milletler’in ve ABD’nin müzakerelere tam desteği de uluslararası meşruiyetinin en önemli unsurlarındandır. 2012’den 2016’ya değin yaşanılan çatışmalar Temmuz 2016 yılında çift taraflı antlaşma yapılarak nerdeyse son buldu.

Temmuz 2016’da başlayan barış süreci altı başlık üzerinden yürümüştür. Bu başlıklar;

  1. Toprak reformu,
  2. Siyasete katılma,
  3. Silahsızlanma,
  4. Yurt dışı uyuşturucu sorununu çözme,
  5. Kurbanların hakları,
  6. Barış antlaşmasının uygulanmasıdır.

Barış anlaşması, resmi olarak 26 Eylül 2016’da imzalanmıştır fakat bu, nihai anlaşma olmamıştır. Bu anlaşmanın halk oylamasına sunulması kararlaştırılmıştır. FARC-EP ve Kolombiya Devleti’nin ortak kararı ile barış anlaşması, 2 Ekim 2016’da halk referandumuna sunulmuştur. Referandum, bekleneninin aksine, yüzde 50,2’lik “Hayır” ve yüzde 49,8’lik “Evet” oyuyla reddedilmiştir. Ülkenin iç bölgelerinde hayır oyu daha fazlayken çatışmaların daha yoğun olduğu bölgelerde ise evet oyunun daha fazla olduğu açıklanmıştır. Referandumun olumsuz sonucunun ardından taraflar, sonucun nedenini anlamak için görüşmeler yapmaya başlamıştır. Bu görüşmeler sonucunda, halkın barış anlaşmasına karşı olduğu için değil “suçluların cezasız kalacağı” düşüncesinin etkisiyle hayır oyu kullandığı tespit edilmiştir. Bundan dolayı antlaşmada birkaç değişiklik yapılarak meclis tarafından yine de onaylanmıştır. Böylece ülkede çatışma sona erip yeni bir süreç olan “barış inşası süreci” başlamıştır.

Yaklaşık bir haftadır Kolombiya halkının mücadelesini duyuyoruz. Peki bu mücadelenin sebebi nedir? Fotoğraflarda gördüğümüz cinayetler, yaşanan saldırılar, hissedilen yangınlar en önemlisi halkın sesi. Halk neden yardım istiyor? Neoliberal politikaları en geniş şekilde uygulayan hükümet meclise “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” ismi altında halktan 6,3 milyar dolar toplamayı amaçlamıştır. Salgın döneminde koşullar göz önüne alınmaksızın kamu yatırımları için daha fazla bütçe gerektiği iddiasıyla Kolombiya hükümetinin sunduğu bu teklif yurttaş tarafından “Toprak Reformu” olarak adlandırılmıştır. Halk, pandemi koşullarından, artan yoksulluk ve işsizlikten yakınırken hükümetin ülkeyi finans, enerji, ilaç, madencilik ve tarım endüstrisindeki tekellerin çıkarına yönetmesi gerginliği arttırmıştır.

Gerginliğin tek sebebi toprak reformu olmayarak bu durumun yanında insanların pandemi sürecinde hükümetten sağlık alanında yatırım yapmasını isteyip bu harcamanın yararsız ve tehlikeli savunmaya yapılması ve 2016’da imzalanan Barış Antlaşması’nın gereklerinin yerine getirilmemesidir. Pandemi sürecinde halk evlerinde açlık ile sınanmak yerine sokaklarda hükümeti protesto ederek “Ulusal Grev” başlattı. 28 Nisan’dan bugüne kadar devam eden eylemler, grevler, saldırılar yerini gittikçe bir savaş alanına bıraktı. Hükümetin savunma için yaptığı harcamalar halkı korumaktan çok halka karşı şiddet içererek barışçıl protestoları çatışma durumuna evirdi. Savunmasız yurttaşlara karşı polise silah kullanma hakkı verilmesi can kayıplarını arttırdı. İşsizlik Komitesi ve İşçilerin Birleşik Merkezi (CUT) sendikası, hükümete vergi reformunu tamamen geri çekmesi için 19 Mayıs’a kadar süre verdi. Reformun geri çekilmemesi takdirinde yeni bir ulusal greve gidileceği söylendi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin başlangıç kısmını tekrar etmek gerekir:

İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu, insan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksunluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak ilan edilmiş bulunduğunu, insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğudur.

Halk #SOSColombiaNosEstanMatando hashtagi ile diğer devletlerden yardım istemeye başladı. Böyle bir direnişin karşısında hükümetin tavrı katliam oldu. Hayatını kaybedenlerin sayısı 24’e yaralıların ise 900’e çıktığı ülkede insan haklarının varlığından bile söz edilmeksizin gösterilen baskıyı ve şiddeti hükümet yok sayarak vergi reformuna ilişkin tasarıyı geri çekme kararını duyurdu. AİHS m. 9 ve m. 10’da güvence altına aldığı düşünce ve ifade özgürlüğü şiddet ile yok sayılmaya çalışılmaktadır. Bu hak kamu makamlarının müdahalesi ile sınırlandırılamaz. Barışçıl bir şekilde başlayan protestoların şiddete ve cinayete evirilmesi insanlık suçudur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m. 5 hükmünce ise hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamayacağı göz önüne alınsa da Kolombiya hükümetinin halkına uyguladığı işkence ve zalimlik insanlık suçudur.

Fotoğraf: Fernando Vergara / AP

Kaynakça

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

42

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.