Siyasi Partilerin Kapatılması

Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler, neden ve nasıl kapatılırlar?11 min


43

Giriş

Siyasi partiler demokratik yaşamın kurucu unsurlarından birisidir. Vatandaşlar, siyasi partiler kurarak, onlara üye olarak veyahut onlara oy vererek devletin yönetiminde doğrudan ya da dolaylı olarak iradelerini kullanmaktadırlar. Önceleri dernekler gibi düzenlenen siyasi partilere ilişkin 1983 yılında 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu yürürlüğe konulmuş ve siyasi partilerin derneklerle ayırımı söz konusu Kanun’la ve Anayasa’nın ilgili hükümleri ile çizilmiştir.[1] Siyasi partiler meşruiyetlerini doğrudan Anayasa’dan almakta ve özel olarak ise yukarıda bahsini ettiğimiz 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile birlikte düzenlenmektedir. Siyasi partiler faaliyetlerini Anayasa’nın ve özel kanunlarının belirlediği esaslar çerçevesinde gerçekleştirirler. Mevzuatta siyasi partilere öngörülmüş bir takım yasaklar mevcuttur. Bu yasakları ihlal eden siyasi partiler ise çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalabilmektedir.

Yazımızda siyasi partinin tanımını, meşruiyetlerini aldıkları normları, karşılaştırmalı hukuktan örneklerle işlevlerini, kendilerine öngörülmüş yasak hallerini ve bunlar neticesinde karşılaşacakları yaptırımları ve detaylı olarak bu yaptırımlardan birisi olan siyasi parti kapatma konusunu ele alacağız.

Siyasi Partiler

Yukarıda siyasi partilerin meşruiyetlerini doğrudan anayasadan aldığına değinmiştik. Anayasa’da siyasi partiler özel olarak düzenlenmiştir ancak anayasanın çeşitli bölümlerinde ve çeşitli başlıkları altında da siyasi partiler ayrıca belirtilerek normlarda belirtilmektedir.

Siyasi partilerin tanımı 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 3. maddesinde;

“Anayasa ve kanunlara uygun olarak; Cumhurbaşkanı, milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.”

şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddenin unsurları şöyledir: 

1) Siyasi partilerin amacı millî iradenin oluşmasını sağlamaktır.

2) Siyasi partiler bu amaçlarına herhangi bir yolla değil, milletvekili ve mahallî idareler seçimleri yoluyla ulaşacaklardır.

3) Siyasi partilerin faaliyet alanı, sadece belirli bir bölge değil, bütün ülkedir.

4) Siyasi partiler tüzel kişiliğe sahiptirler.[2]

Siyasi partilerin Anayasa’da tanımı yoktur. Anayasa m. 68/2 hükmünde “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” şeklinde siyasi partilerin işlevi demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olarak belirtilmiştir.

Karşılaştırmalı hukuku incelediğimizde siyasi partilerin işlevlerine dair karşımıza çıkan hukuki düzenlemeler şöyledir: Siyasi partilerin işlevleri, Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası’nın 21. maddesinde “Halkın siyasal iradesinin oluşumuna katılma”, İtalyan Cumhuriyeti Anayasası m. 49’da “Ulusun politikasının belirlenmesine katılma”, Polonya Cumhuriyeti Anayasası m. 11/2’de “Devlet politikasının oluşumuna katkıda bulunma”, İspanya Krallığı Anayasası’nın 6. maddesinde “Halkın siyasal iradesinin olumuna ve bunun açıklanmasına katılma” şeklinde belirtilmiştir.[3]

Siyasi Partilerin İşlevlerinden Doğan Sonuçlar

Siyasi partiler işlevlerinden doğan bir takım ayrıcalıklara sahiptirler. Bunlar: seçimlerde öncelikli olarak faaliyet göstermeleri, devlet tarafından kendilerine yapılan mali yardım yapılması, partilerin kabul ettikleri bağışlarda vergiden muaf olunması, Anayasa m. 31 gereği kitle iletişim araçlarından yararlanmaları, partilerin kapatılması ilk dereceli mahkemelerin değil yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile olması bu ayrıcalıklar arasında sayılabilir.[4]

Devletler siyasi partilerin işlevlerinin ve ayrıcalıklarının sınırlarını anayasalarında veya kanunlarında belirtmiştir. Türk hukukunda bu sınırlama Anayasa m. 68/4 hükmünde;

“Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.”

şeklinde düzenlenmiştir. Bu madde ile siyasi partilerin Anayasa’nın 2.maddesinde sayılan cumhuriyetin niteliklerine aykırı eylem ve faaliyetlerde bulunamayacakları, bu ilkelere karşı anti sempatik yaklaşımlar sergileyemeyecekleri anlamı çıkarılması yerinde bir çıkarım olacaktır. 

Karşılaştırmalı hukuku inceliğimiz vakit siyasi partilerin işlev ve ayrıcalıklarının sınırlarına dair örnekler şöyle sınırlanabilir:

Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası’nın 21 maddesinin ikinci fıkrası “Amaçları ve mensuplarının davranışlarıyla özgürlükçü demokratik temel düzeni ihlâl etmeye veya ortadan kaldırmaya veya Federal Alman Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye düşürmeye yönelen partiler” anayasaya aykırı hareket edecekleri öngörülmüş ve bu siyasi partilerin Federal Anayasa Mahkemesi’nde bu eylemlerinden dolayı yargılanacakları belirtilmiştir. 

Fransız Cumhuriyeti Anayasa’sının 4. maddesinin ikinci cümlesinde partilerin ulusal egemenlik ve demokrasi ilkelerine uymakla yükümlü oldukları öngörülmektedir.

İsrail Devleti’nde ise çoğunluk devletlerden farklı olarak ırksal bir ayırıma gidilmiş ve siyasi partilere ilişkin normlar anayasa ile değil yasa ile düzenlenmiştir. Bu yasaya göre seçime katılamayacak partiler şu saydıklarımızı kabul etmeyen partilerdir: a) İsrail Devleti’nin Yahudi halkının devleti olduğunu inkâr eden partiler; b) İsrail Devleti’nin demokratik karakterini inkâr eden partiler; c) Irk ayrımını kışkırtan partiler. Kanaatimizce demokratik karaktere sahip olduğunu iddia eden bir devlet yasaları ile bu şekilde bir sınırlama getirerek demokrasiden ne kadar uzak olduğunun altını çizmektedir. Irksal ayrımı aynı normda belirten yasakoyucu yine aynı normda ırk ayrımını kışkırtan partilerin seçimlere giremeyecek olması arasında tutarlı bir illiyettin olmadığını kabul etmek zor değildir. 

Yunanistan Anayasa’sının 29. maddesinin ilk fıkrasında siyasi partilere ilişkin hüküm “partilerin örgütleri ve faaliyetleri demokratik devlet düzeninin serbestçe işlemesine hizmet etmelidir” şeklindedir.[5]

Siyasi partilere tanınan ayrıcalıkların denetimi kimi devletlerde düzenlenmiştir. Bu devletler arasında mali denetimin anayasal bir zorunluluğu olan devletler Almanya ve Türkiye olarak söylenebilir. Türkiye’de Anayasa’nın 69. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca siyasi partilerin mali denetimi Sayıştay’ın desteğiyle birlikte Anayasa Mahkemesi yapmaktadır. 

Siyasi partilerin işlevlerinden doğan sonuçlara baktığımız zaman parti içi demokrasilerin varlığından söz edebiliriz. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda siyasi partilere parti içi demokrasi zorunlu olarak uyulması gereken bir eylem olarak öngörülmemiştir. Ancak parti içi demokrasi için usul ve esaslar Siyasi Partiler Kanunu’nda belirtilmiş olup eğer siyasi partiler parti içi demokrasi eylemlerinde bulanacaklarsa 2820 sayılı yasanın öngördüğü usul ve esaslara uymak zorundadırlar.[6]

Siyasi partiler Anayasa m. 68 gereği önceden izin almaksızın kurulurlar. Bu demek oluyor ki siyasi parti kurmak özgürlüktür. Denetimle, izin veya icazetle kurulmazlar. Parti tüzük, programları ve eylemlerinin Anayasa’ya ve 2820 sayılı yasaya uygun olmasından başka sınırlama söz konusu değildir. Siyasi Partiler Kanunu’na göre partinin kuruluşu için gerekli olan belge ve şekli gerekliliklerin tamamlanıp bunların İçişleri Bakanlığı’na verilmesi ile parti tüzel kişilik kazanır.[7] İçişleri bakanlığının partinin kuruluşu için teslim etmiş olduğu belgeleri denetlemesi, partinin kurulmasına mâni olması gibi bir işlem yapması söz konusu değildir. Partileri denetim yetkisi Anayasa Mahkemesi’ndedir.[8] İçişleri Bakanlığı’nın kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyarak denetim yapması halinde yetki gaspından söz edilir. Hukuka aykırı bir işlem gerçekleştirilmiş olur.

Siyasi Partilere Yasak Olan Eylem, Faaliyet ve Programlar

Siyasi partilere uygulanan sınırlamaların ve yasakların kısıtlayıcı ve despotik bir tavırla oluştuğunu söylemek ve diktatör yal yorumlar yaparak bu sınırlama ve yasakları genişletmek demokrasi ve hukuk devleti ile bağdaşmamaktadır. Bu sınırlama ve yasaklar istisna hükümlerdir ve dar yorumlanmalı. Örgütlenme özgürlüğü esas alınarak hareket edilmelidir.

Siyasi partilerin sınırlama ve yasaklarını amaçlarına, örgütlenmelerine ve çalışmalarına şeklinde üç ayrı eksende tartışmak mümkündür.

Siyasi partilerin amaçlarına ilişkin sınırlama ve yasaklamalar Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiş olup yukarıda da belirttiğimiz üzere siyasi partilerin amaçları cumhuriyetin niteliklerine aykırı olamayacak şekilde düzenlenmiştir. 

Siyasi partilerin örgütlenmelerine ilişkin sınırlama ve yasaklamalar ise 2820 sayılı yasada ve Anayasa’nın 69. maddesinde geniş ve detaylı olarak düzenlenmiştir. Buna göre parti kapatılması söz konusu olduğunda parti mensuplarının nasıl sınırlamalara tâbi tutulacağı, partilere kimlerin üye olamayacağı, siyasi partilere maddi yardımın kimler tarafından yapılabileceği gibi şeklinde düzenlenmeler mevcuttur. Bununla birlikte mali konulara ilişkin diğer sınırlamalar ise Siyasi Partiler Kanunu’nun 69. maddesinde belirtilmiştir. 

Siyasi partilerin çalışmasına ilişkin sınırlama ve yasaklamalar ise Anayasa’nın 69. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenmiştir. Buna göre siyasi partiler ticari faaliyette bulunamazlar ve demokrasi ilkesinden uzak çalışmalarda bulunamazlar. 

Bu yasaklamalar elbette ilk bakışta demokratik katılıma karşı olunuyor bakış açıcısı ile karşılanabilir. Ancak mücadeleci demokrasi anlayışı gereği demokrasiyi ve vatandaşın haklarını korumak için siyasi partilere uygulanan sınırlama ve yasaklamalar gereklidir. Yukarıda da söylediğimiz gibi sınırlama ve yasaklara ilişkin normlar dar yorum esası ile özgürlükleri esas alarak yorumlanmalıdır. Dolayısı ile sınırlama ve yasaklamaların söylediğimiz gibi oluşturulması neticesinde demokrasiye aykırı bir müdahalenin olmadığını düşünüyoruz. Neticede devletler kendi meşruiyetlerini korumak zorunda, egemenliklerine karşı menfi eylemlerden kaçınmak durumundadırlar. 

Siyasi Partilere Uygulanabilecek Yaptırımlar ve Nedenleri

Siyasi partilere uygulanabilecek yaptırımlar Anayasa’nın 69. maddesinde öngörülmüştür. Buna göre siyasi partiler Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı tüzük ve programlarının olması halinde temelli kapatılır. Yine Anayasa’nın 69. maddesinde öngörülen hükme göre siyasi partiler, Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı, odak noktası haline gelmiş eylemlerinden dolayı temelli kapatılır. 

Odak noktası ifadesi Anayasa’mıza 2001 Anaysa Değişikliği ile girmiştir. Bu ifadenin ne anlam ifade ettiği Anayasanın 69. maddesinin altıncı fıkrasında belirtilmiştir. Bu hükme göre odak noktası ifadesini inceleyecek olursak eğer, normda partinin eylemlerinin odak noktası haline gelebilmesi için üyeler ile parti organları arasında bir ayrıma gidilmiştir. Üyelerin parti yasaklarına aykırı eylemleri gerçekleştirmesi ve parti organlarının bunu zımnen veya sarih olarak benimsemesi üzerine yapılan eylemler odak noktası haline gelmiştir ve parti temelli kapatılabilir. Parti organlarının (büyük kongre, genel başkan, merkez karar veya yönetim organları, TBMM’deki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulu) parti yasaklarına ilişkin hükümleri hiçe sayarak doğrudan kendilerinin uygulaması doğrultusunda yapılan eylemler odak noktası haline gelmiştir ve dolayısı ile parti temelli kapatılabilir.[9]

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 69. maddesinin yedinci fıkrasına göre 69. maddenin beşinci ve altıncı fıkralarında belirtilen durumlarda, dava konusu fiillerin ağırlıklarına göre kapatma kararı yerine dava konusu siyasi partinin devlet yardımından kısmen veyahut tamamen yoksun kılınmasına hükmedebilir. Devletten maddi yardım almayan partilerin ise kapatma yerine nasıl bir yaptırımla karşılaşacakları ise ayrı bir tartışma konusudur.

Anayasa’nın 69. maddesinin onuncu fıkrasına göre yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek veyahut tüzel kişilerden maddi yardım siyasi partiler temelli olarak kapatılır. 

Kapatma Davasında Uygulanacak Usul

Anayasanın 149. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kapatma davalarına Anayasa Mahkemesi’nin genel kurulu bakar ve Anayasa Mahkemesi Kuruluşu ve Usulleri Hakkında Kanunun 52. maddesine göre kapatma davalarında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanarak dosya üzerinden inceleme ile dava karara bağlanır. İlke dosya üzerindendir ancak savunmalar da Genel Kurul tarafından dinlenir.[10]

Kapatma Davasında Verilebilecek Kararlar

Yargıtay cumhuriyet başsavcısının açacağı dava Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanır. Bu kararlar şöyle olabilir:

1. Davanın Reddi 

Yukarıda saydığımız parti kapatma sebeplerinin eksikliği veyahut yokluğu, iddianamenin şekil ve esas kurallarına uymaması gibi gerekçelerle parti kapatma davasında ‘davanın reddi’ kararı alınabilir. 

2. Kapatma Kararı

Yukarıda saydığımız parti kapatma sebeplerinin varlığı halinde, Anayasa Mahkemesi, (AY m. 149/3) üyelerinin 2/3 (10 üye) çoğunluğunun oylarını alarak partinin kapatılması kararını alabilir.

Kapatma kararı veya devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması kararı alınması ile birlikte siyasi parti dilerse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye aleyhine başvurabilir.[11] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu davaları örgütlenme özgürlüğü üzerinden değerlendirerek karara bağlamaktadır. AİHM, parti kapatılmasının haklı görülebilmesi için üç hususa değinmektedir. Bunlar: Kapatmanın kanunilik ilkesine uygun olması, kapatmanın meşru bir amaca yönelik olması gerektiği, müdahalenin demokratik toplumda zorunlu olması gerektiğidir.[12] Avrupa Konseyi tarafından görevlendirilmiş olan Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu)’nun hazırlamış olduğu rapora göre parti kapatmanın haklılığı ise şu şekilde olmaktadır: Parti kapatılması ancak zorunluluk gereken hallerde, şiddet kullanan, şiddeti öven, kullanılmasına göz yuman, anayasa güvence altında olan temel hak ve özgürlükleri tehlikeye sokan partiler için söz konusu olmalıdır. Kapatmanın her zaman en son çare olarak görülmesi gerektiğini söyleyen raporda bu davaların ölçülülük ilkesi gereğince kapatma haricinde başka tedbirlerle tehlikenin indirgenip indirgenemeyeceği incelenmelidir.[13]

Kapatma kararının sonuçları ise Anayasa’nın 69. maddesinde ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda belirtilmiştir. Buna göre,kararın verildiği an siyasi partinin tüzel kişiliği sona erer,[14] 2820 sayılı yasanın 107. maddesinin ilk fıkrası uyarınca partinin malvarlığı hazineye geçer, Anayasa’nın 69.maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca kapatılan siyasi partinin mensupları kapatma kararının Resmi Gazete yayınlanmasından beş yıl süre ile başka bir partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi veya denetçisi olamazlar, Anayasa’nın 69. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca temelli kapatılan bir parti bir başka adla kurulamaz, 2820 sayılı yasanın 96. maddesinin ilk fıkrası uyarınca kapatılan siyasi partinin logosu, rozetleri, ismi, amblemi, rumuzları ve bunun gibi şeyleri bir başka parti tarafından kullanılamaz. 

3. Devlet Yardımından Kısmen veya Tamamen Yoksun Bırakılma Kararı

Yukarıda açılma gerekçesini dikkate alarak bazı kapatma davalarında mahkemenin kapatma yerine devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebileceğini belirtmiştik. Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım almaları gerekçesi ile açılan kapatılma davalarında kapatma kararı yerine devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılma kararı verilemez. Anayasa’nın 69. maddesinin onuncu fıkrası yoruma kapalı sarih bir hükümdür dolayısı ile yukarıda belirttiğimiz gerekçe ile açılan davanın neticesi siyasi partinin temelli kapatılmasıdır.[15]

Kapatma kararı alınacak düzeyde koşulların oluşmaması dolayısıyla örneğin eylemlerin odak noktası haline gelmediği ancak tehlike arz ettiği gerekçesi ile devlet yardımından kısmen veyahut tamamen yoksun bırakılma kararı verilebilmesi mümkündür. 

Sonuç

Siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Ancak demokrasilerden üstün değildirler. Tüm siyasi partiler demokrasiye ve hukuka bağlılık içerisinde hareket etmeli ve eylem, program ve faaliyetlerini bu saydıklarımıza göre tayin etmelidir. Türkiye’de tarihsel olarak düşündüğümüzde çokça siyasi parti kapatılmış ve hala daha siyasi parti kapatma eğilimi devam etmektedir. Politik hamleler vatandaşın iradesini yok sayarak siyasi parti kapatma davalarına sebebiyet verebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğunun, dolaylı ve doğrudan yollarla hem siyasi partinin genel başkanı hem de yürütmenin başı olan cumhurbaşkanı tarafından atanması, Hakimler Savcılar Kurulu’nun başkanının, hem siyasi partinin genel başkanı hem de yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının atadığı bir adalet bakanı olması ve bu kurulun hakimler ve savcılar üzerinde disiplin soruşturması açabilme yetkilerinin olması dolayısıyla siyasi parti kapatma davasını açabilen kişi olan Yargıtay cumhuriyet başsavcısının hem siyasi parti lideri hem de yürütmenin başı olan cumhurbaşkanı tarafından Yargıtay Genel Kurulu’nun belirleyeceği beş aday arasından seçilmesi siyasi partilerin kapatılmasını hukuk ve demokrasi mücadelesinden çok politik bir mücadeleye dönüştürmüştür.

Anayasa’mızda öngörüldüğü gibi gerçekten hukuk ve mücadeleci demokrasi anlayışı ile açılması gereken kapatma davaları ile politik nedenlerle açılan kapatılma davalarının ayrımı biz hukuku tartışanlar ve kamuoyu nezdinde net bir ayrıma tabi tutulamamaktadır. Siyasi partilerin kapatılması için gösterilen sebepler ve koşullar istisna hükümlerdir. Bunlar yukarıda da belirttiğimiz üzere dar yorumlanmalıdır. Kapatma davaları kararları, mücadeleci demokrasi anlayışının gerektirdiği ölçüde hem anayasada güvence altına alınmış siyasi haklar bakımından hem de partilerin kapatılmasının vatandaşın iradesinin yok sayılmasına sebebiyet vereceğine dikkat çekerek verilmelidir. Aksi halde demokrasi sözde kalacak ve Anayasa’nın ikinci maddesinde belirtilen cumhuriyetin niteliklerinden olan demokrasi ilkesi etkin bir şekilde uygulanmamış olacaktır.

Dipnotlar

[1] SAĞLAM, Fazıl, Anayasa Hukukunun Genel Esasları Ders Notları, Basılmamış, s.71.

[2] GÖZLER, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Basım Yayın Dağıtım, B. 24, s.160.

[3] Sağlam, Fazıl, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s.73.

[4] a.g.e., s.73.

[5] a.g.e., s.75.

[6] a.g.e., s.76.

[7] Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s.161.

[8] a.g.e., s.161.

[9] SAĞLAM, Fazıl, Türk Anayasa Hukuku (Basılmamış Ders Notları), s.115.

[10] Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s.166.

[11] Türkiye Birleşik Komünist Partisi örnek verilebilir. Bkz. https://www.kararara.com/aihm/turkce3/aihm11846.htm

[12] UYGUN, Oktay, Siyasi Partilerin Kapatılması Rejiminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Anayasa Yargısı Dergisi, Cilt 17, Yıl 2000, s.260.

[13] Sağlam, Fazıl, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s.79.

[14] Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s.166.

[15] a.g.e., s.167.

 

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

43

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.