Lisanslı İnsan Ütopyası

Her ütopya, yaratıcısının acılarından beslenir. Bu acılar kişiselse, toplumu mutlaka felakete sürükler. Çünkü hiç bir şey insanın bencilliğini doyurmaya yetmez.3 min


39

Yine bir sabah ağrılarla uyandım. Yatağımda doğrulmaya çalışırken bile acı çekiyordum. Vücudumu elimle yoklarken birer birer ağrılarımın kaynağını keşfettim. Yazımın konusu aile içi şiddet ya da kadına şiddet değil. Muhtemelen bu morluklar dün akşamki antrenmanda yediğim darbelerin etkisidir.

Bana bu darbeyi verenin cezai sorumluluğunu düşünmeden edemiyorum. Kast ya da olası kast var mı? Yoksa sonucun öngörülebilir olup olmamasına göre taksir diyebilir miyiz? Belki de benim bilerek ve isteyerek bu durma yol açmak karşı tarafın kusurunu ortadan kaldıran bir nedendir. Ya da atağını blok alamadığım için “mağdurun hatası” söz konusu olabilir. Maalesef dayak yemeyi gururuma yediremediğimden olacak gün boyunca bu düşünceleri kafamdan atamadım. Bilinçaltımda “karatenin ceza hukuku boyutu” nu düşünüp durdum.

Sporcuları birbirinden koruyan, düzeni sağlayan disiplin yönetmeliğini incelemeye karar verdim.

Her sporcuya, sportif faaliyetlere katılabilmeleri için “lisans” verilir. Bu, sporcu olabilmek için gerekli şartları sağladığınızı tasdik eden bir belgedir. Sportmenliğe aykırı hareket, hakaret, tehdit, ayrımcılık, cinsel saldırı, kural dışı hareket, saldırı, kavga, yanıltma gibi eylemler lisansınızı kaybetmenize neden olabilir. Müsabakalardan men edilirsiniz, süreli ya da süresiz hak mahrumiyeti cezası alırsınız. Hiçbir sportif faaliyete dâhil olamaz, spor hayatında kimseyle resmi ilişki kuramazsınız. Bu tüm hayatını spora adayanlar için çok ciddi bir ceza. Onları hayatın dışına itecek, adeta öldürecek bir ceza. ABD’li patenci Tonya Harding, ona bu cezayı veren hâkime ağlayarak yalvarmıştı: “Bildiğim tek şey paten. Lütfen, beni hapse gönderin yeter ki paten yapmama izin verin!”

  Bu kurallar ve yaptırımları spor hayatını düzene sokmak için yeterli oluyor. Spor hayatında işlenen suçlar en azami düzeyde. Peki, sosyal hayatı bu şekilde düzene sokabilecek bir sistem kurabilir miyiz? Şuana kadar pek çok düşünür kendi mükemmel sistemini oluşturdu. Hatta bazıları denendi ancak hiçbiri kâğıtta yazıldığı gibi istenilen ütopyaya ulaşamadı. Peki, farklı bir ütopya denemesi olarak “lisanslı sporcu” sistemini “lisanslı insan” şeklinde toplumsal hayata uygulasak? Yukarıda sayılan eylemler ve daha fazlası zaten kanunlarımızca da suç ve anti sosyal kabul ediliyor. Bu eylemlere güvenlik tedbiri, tazminat gibi yaptırımlar yanında “insanlık lisansının iptali” cezası da verilseydi nasıl olurdu? Müsabakalardan men edilmek gibi oyunun kendisi olan hayattan men edilme cezası, toplumsal hayatta hiçbir resmi ilişki kuramama cezası… Evlenemezsin, çalışamazsın, doktorlar senin için reçete bile yazamaz. Öldüğünde resmi bir ölüm belgen olamayacağı için mezarlığa gömülemezsin. Ne seyahat edebilirsin, ne mülk edinebilirsin.

Sosyal bir hayvan olan “insan”ı tüm ilişkilerden men edecek bir ceza! Fazlasıyla caydırıcı olmaz mıydı? Kimse suç işlemeye cesaret edemezdi herhalde.

Ancak iki temel sorun var. İlki, lisansını alacağımız insanlar için toplumsal hayatın ne ifade ettiği. Her insan Tonya’nın patene yüklediği anlamı toplumsal hayata yüklemiyor. Hatta anarşizm görüşünü benimsemiş olanlar, bu şekilde toplumdan kovulmayı kurtuluş olarak bile görebilir. Lisanslarını alarak “Seni insanlıktan çıkardık. Sen artık insan bile değilsin!” dediğimizde gururu kırılmayacak kadar insanlıktan bihaber olanlar da var aramızda. Doğrusu insan olmanın ne demek olduğunu bir kez bile düşünmemiş biri için lisansını kaybetmek çok da şey ifade etmez.

İkinci temel sorun: düzeni sağlayanlar olarak bizim insanlığımıza ne olacak? Spor lisansını elinden aldığımız insanların hala barınabilecekleri bir hayatları, kendilerine yeni bir yol çizebilecek fırsatları var. Peki insanlık lisansını aldıklarımız? Nereye gitseler insan olmadıkları için muhatap bulamayacaklar. Toplumsal alanda var olmalarına izin verilmeyecek. Onları vahşi doğaya geri dönmek zorunda bırakmak, insanın vicdanına ve merhametine sığabilir mi?

Toplumsal düzeni sağlamak, mutlak ve ideal sistemi kurmak… bunları amaçlarken öncelerin ütopyaları, sonraların distopyasına dönüşüyor. Bu nedenle, belki de “mutlak düzen” asla ulaşamayacağımız tanrısal bir bilgidir.

Gün biterken aklımda dönüp duran bu soruların cevabını, uykuya dalmak üzereyken buldum. Hafifçe gülümseyerek mırıldandım: “Bugün de soruların cevabı yok.” Dünkü antrenmanda yediğim dayak, insanları lisanslayıp bizi yıkıma götürecek bir ütopya hayaliyle diktatöre dönüşmeme neden olabilirdi. Ama korkmaya gerek yok mesleki deformasyonum henüz o seviyede değil.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

39

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.