Ada Ve Suların Savaşından Doğan Bir Sorun: Güney Çin Denizi Krizi

Bu yazımızda Güney Çin Denizi'nin uluslararası hukuk boyutunu incelemeye aldık. 12 min


82

Sınırlarını batıdan Malakka doğudan Tayvan Boğazı’nın çizdiği Güney Çin Denizi’nin kıyı ülkelerinde sırasıyla Çin, Tayvan, Filipinler, Malezya, Brunei, Endonezya, Singapur, Kamboçya, Tayland ve Vietnam yer almaktadır. Kıyıdaş ülkelerinin 2 milyonu aşan ciddi nüfusundan dolayı bu ülkelerce oldukça önem arz eden bu deniz, dünya ticaretinin de neredeyse üçte birinin gerçekleşmesi üzerinde ana rolü oynamaktadır.

Altında doğalgaz ve petrol rezervlerinin de keşfedilmesiyle birlikte önemine daha da önem katan Güney Çin Denizi, kıyısı olduğu ülkelerce ayrı ABD ve Çin arasında ise ayrı bir sorun olarak gündeme gelmeye başlamıştır. Her an çatışma yaşanması hissiyatı verecek kadar çalkantılı bir gündeme sahip olan Güney Çin Denizi krizinin uluslararası hukuk alanında nasıl çözümlemelere sahip olduğu da bir o kadar karışık.

Güney Çin Denizi Ve Uluslararası Hukuk

Balıkçılık ve ticaret açısından önemli bir konuma sahip olan Güney Çin Denizi, kıyısı olduğu ülkelerce denizdeki adaların paylaşılamamasından dolayı sıcak bir gündeme sahiptir. 20.yüzyıla kadar sessizliğe gömülü halde bulunan bu deniz ilk kez 1932’de Fransız Çin Hindi yönetiminin hakkı olduğunu düşündüğü adalara meteoroloji istasyonu kurmasıyla sorun olarak gündeme gelmeye başlamıştır. Daha sonra 1947’de günümüzün yükselen devlerinden biri olan Çin’in neredeyse denizin tamamında hak iddia etmesiyle bu sorun daha da alevlenmiştir. Çin’e göre sahip olduğu alan U şeklinde çizdiği Dokuz Çizgi Hattı’dır. Bu çizdiği hatta gelen olumsuz eleştirilere karşı haklılığını ise tarihsel gerekçelere dayandırmaktadır. Tabii ki belirtilen bu plan diğer ülkelerle birlikte ABD’yi de endişelendirmektedir. Bu endişesinden dolayı ABD diğer ülkelerle müzakere yaparak onları yanına çekmeye çalışmakta bu defa da Çin bu durumdan bir hayli hoşnutsuzluk duymaktadır. Politikaların ve memnuniyetsizliklerin hiç bitmediği bu deniz üzerinde problem yaratan 4 ada bulunmaktadır. Bunlar; Pratas Adaları, Paracel Adaları, Scarborough kayalıkları ve Spratly Adaları’dır. Bu adalar üzerinde ise Çin, Tayvan, Vietnam, Filipinler, Malezya ve Brunei hak iddiasında bulunmaktadır.4 tane ada üzerinde bu kadar fazla devletin  iddialarda bulunması ortaya dinamik süreçlerin çıkmasına sebep olmaktadır.

Pratas adası, Hong Kong’un 200 mil uzağında bulunmaktadır ve bu ada üzerinde haliyle Çin hakkı olduğunu belirtmektedir.Diğer yandan kuzeydeki Paracel adalarında Çin ve Vietnam, Luzon’un 130 mil uzağında bulunan Scarborough kayalıkları/resifi üzerinde Çin ve Filipinler, denizin ortasındaki Spratly adalarının tamamında Çin ve Vietnam, bazı kısımlarında da Malezya, Brunei ve Filipinler hak iddiasında bulunmaktadır. Yani şöyle bir genel tabloya bakacak olursak Çin tüm adalar üzerinde bir varoluş telaşı içindedir. Diğer ülkelerde haliyle hakkı olanları az çok almak istemekte ve bunun için bir direnç göstermektedir.

Bazı profesörlere göre Güney Çin Denizi’nin bu denli bir krize sebebiyet vermesi bölgedeki zengin petrol ve gaz rezervleri, balıkçılık, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ve bölgenin stratejik öneminden kaynaklanmaktadır. Çin’in savlarına göre bölgede Suudi Arabistan’ın petrol rezervlerinin %80’i bulunmaktadır ancak ABD Enerji Enformasyon İdaresi bu savın doğru olduğuna dair bir kanıt bulamadıklarını belirtmiştir. Nitekim bu olaydan sonra 1973’te Rus deprembilimciler bir araştırma yapmıştır ve Spratly adalarının kuzey sahillerinde petrol izlerine rastlamıştır. Bu araştırma az da olsa Çin’in haklı olabileceği hususuna ışık tutmaya yardımcı olmuş, diğer ülkeleri umutlandırmıştır.

Balıkçılık açısından bayağı zengin bir habitata sahip olan Güney Çin Denizi, ülkeler arasında MEB(Münhasır Ekonomik Bölge) çakışmasından dolayı çoğunluk olarak sorun teşkil etmektedir. Biliyoruz ki balıkçılık ekonomik getirisi bir yana dursun buradaki ülke insanları için de çok önemli bir geçim ve besin kaynağıdır. Kültürel anlamda deniz ürünlerinin büyük bir önem teşkil ettiği bu ülkelerde balıkçılık bu yüzden sorunlar anlamında başı çekmektedir. Stratejik değerlendirmeye bakacak olursak ticari anlamda gemi taşımacılığının yarısından fazlası bir bölgeden geçtiği için  ABD ve Japonya gibi ülkeler de burada seyrüsefer serbestliği istemektedir. Böylece çakışan menfaatlerden bir sıkıntı daha doğmaktadır.

Deniz alanları belirlenmesi ve sınırlandırılmasıyla ilgili geniş maddelere yer veren 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi MEB, karasuları, kıta sahanlığı, bitişik bölge, takımada devletleri gibi bir çok farklı konuya çok yönlü aydınlatmalar getirmektedir. Ancak getirilen  maddeler karışıklık çıkmasını tam anlamıyla da önlemeye yardımcı olamamaktadır. Sözleşmenin 3.maddesine göre her devletin sınırlarını belirlediği karasuları 12 mili geçemez.76-77. maddelerine göre kıta sahanlığı karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz mili mesafeye olan kısımda, bu devletin kara ülkesinin doğal uzantısının bütünündeki denizaltı alanlarının deniz yatağı ve toprak altlarını içerir. Ayrıca sahildar devlet burada doğal kaynakları işletme hakkına sahiptir. Sözleşmenin 55-57.maddelerine göre ise MEB alanı karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz milinin ötesine uzanmayacaktır ve MEB içerisinde devletler, deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altında canlı ve cansız doğal kaynaklarını araştırılması, işletilmesi muhafazası ve yönetimi konusunda, sudan, akıntılardan ve rüzgarlardan enerji üretimi gibi, bölgenin ekonomik amaçlarla araştırılmasına ve işletilmesine yönelik faaliyetlerle ilgili, suni ada, tesis ve yapılar kurma ve bunları kullanma, bilimsel araştırma yapma gibi haklara sahiplerdir. Ayrıca insanların oturmasına elverişli olmadığı ve ekonomik canlılığın bulunmadığı kayalıklarda MEB ve kıta sahanlığı bölgeleri oluşturulamayacaktır. Daha bir çok ayrıntı bulunduran bu sözleşmede konuyu başka boyutta analiz etmemize yardımcı olabilecek maddeler bunlarla sınırlıdır.

Devletler sadece deniz alanlarıyla ilgili değil  adalar üzerinde de hak iddia etmektedir ancak sözleşme sadece deniz alanlarına egemenlik ile ilgili hüküm bulundurmaktadır. Buna göre adaya egemen devlet ada etrafında MEB alanı ve yapay adaların etrafında da 500 metrelik bir güvenlik çemberi oluşturabilir. Çin sözleşmeyi imzalasa bile sözleşmede geçen 310.madde (devlet sözleşmeyi imzalasa da sözleşme hükümlerinin hukuki etkileri dışında olmayı tercih edebilir)adalar üzerindeki iddiasına ket vuracak bir durumun oluşmasına engel teşkil edebilmektedir. Bu çerçevede Çin tarihsel etkilerden dolayı adalara sahip olduğu tezinin sonuna kadar arkasındadır. Ancak bunu uluslararası anlamda düşünürsek sözleşmeye aykırı bir şekilde davranarak aşırıcı bir hak talebinde bulunmak yanlıştır. İddiaların sözleşmeye uygun olması gerekmektedir. Çin dışında diğer ülkelerin çıkarımlarına bakacak olursak Vietnam’da tıpkı Çin gibi savını tarihsel temele oturtmuş ve bunu meşrulaştırmak için sorunun büyük bir bölümünü teşkil eden Spratly adasını işgal etmiştir. Filipinler adaya yakınlıklarından, Malezya ise adanın güneyinde hakkı olduğu iddiasından dolayı adayı işgal etmiştir. Brunei adada hak talebinde bulunmayıp sadece Spratly bölgesinin deniz alanında hakkı olduğunu belirtmiş Endonezya ise adayla ilgili değil de Çin ve Vietnam ile deniz alanında bir anlaşmazlık yaşamıştır. Deniz ve ada üzerindeki hak talepleri farklı şeyler olduğundan çıkar çatışmaları da ona göre boyut kazanmaktadır.

Nasıl Başladı,Nasıl Devam Etti?

Kriz ilk olarak Tayvan’ın mercan adalarını işgali ile  baş göstermeye başlamıştır. Daha sonraları 1970’lerde Filipinlerin  Spratly adasında bazı yerleri ve Vietnam’ın Paracel adalarını işgali ile devam teşkil etmiştir.1988 de ise tam olarak Çin’in de olaya dahil olmasıyla ortam adeta bir şenlik havasına bürünmüştür. Bu şenlik ortamı tabi ki beraberinde de çatışmaları getirmiştir. İlk olarak Spratly adasında Çin-Vietnam küçük çaplı bir çarpışma gerçekleştirmiştir.1995 yılında Tayvan gemisi Vietnam gemisine ateş açmış,1996’da Çin ve Filipinler donanma gemileriyle silahlı çatışmaya girmiştir. 1998’i de boş geçmemişler ve Vietnam askerleri Filipin balıkçı teknelerini ateş yağmuruna tutarak olayı daha da alevlendirmiştir. Bu arada Çin’in BM Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalamasıyla süreç hukuki boyuta doğru basamak atlamıştır. Bu sayede sorun artık daha sakin ilişkiler etrafında çözümlemeye konulmuştur. 4 kasım 2002’de düzenlenen ASEAN zirvesi ile bu ülkeler ve Çin arasında 10 maddelik ‘Güney Çin Denizi’nde Tarafların Davranışları Bildirisi’ imzalanmıştır. Buna göre Güney Çin Denizi sorunu bahsi geçen ülkelerce BM Deniz Hukuku Sözleşmesine ve uluslararası hukuka uygun şekilde barış ve karşılıklı saygı ilkelerine göre çözümlenecektir. ASEAN ülkeleri ve Çin arasında gelişen temaslarla kriz dinamikliğini yavaş yavaş kaybetmeye başlarken her ne kadar aralarında antlaşma imzalasalar da buna uymak ülkelerce pek mümkün olamamıştır. Ortamın hareketliliğini antlaşmaya tercih eden ülkeler arası kızışma ilk 2009’da Vietnam ve Malezya’nın kıta sahanlıklarını 200 mil ötesine çıkarmak istemesiyle ve Çin’in buna cevaben haklarının ihlale uğradığına dair nota göndermesiyle başlamıştır. Çin ayrıca bu cevabın yanında meşhur Dokuz Çizgi Hattı’nı göndermeyi de ihmal etmemiştir. 2010 yılında işler daha da kızışmış ve sismik araştırma projesi etrafında birleşen Vietnam, Filipin ve Çin arasında gerginlikler baş göstermeye başlamıştır. Bu şekilde devam eden süreçlerle tekrardan eski yüksek tansiyon dönemine geçilmiş ve antlaşma da bayağı bayağı kan kaybederek etkisini yitirmiştir. Adı geçen devletler tekrardan adalar ve deniz alanları üzerinde çeşitli egemenlik savları ve haklar iddia etmiş yine çatışma haline girmişlerdir.

2012’de Filipinler Çinli balıkçıları Scarborough lagününde yasadışı balıkçılık yaptıkları iddiası ile tutuklama teşebbüsünde bulunmuştur. Bunun üzerine ABD işlerin kötüye gitmesine mani olmak için aracı olma kartını kullanarak Çin ve Filipin’in anlaşma yapmalarına yönelik yönlendirmelerde bulunmuştur. Bu çabası olumlu sonuçlanmış ancak Filipin donanması daha köşeyi dönmeden Çin bu antlaşmayı bozmuştur. Bu işin böyle çözülemeyeceğini anlayan Filipin, ASEAN bildirisine Scarborough maddesinin konulmasını istemiş ancak Kamboçya’ya Çin tarafından baskı yapıldığı için bu öneri dikkate alınamamıştır. Sorunun bu halinden kaynaklı olarak Filipin, Kamboçya’yı ASEAN’ın Güney Çin Denizi’yle ilgili duruşunu bloke etmekle suçlamış ve konuyu 2013’te uluslararası boyuta taşıyarak Sürekli Tahkim Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Adı geçen mahkeme hakkında kısaca bilgi verecek olursak bu mahkeme 1899 Lahey Barış Konferansı’nda kabul edilen Uyuşmazlıkların Barışçı Çözüm Sözleşmesi ile kurulan, uyuşmazlıkları hakem vasıtasıyla çözmeye çalışan bir tahkim mahkemesidir. Devletlerin bu mahkemeye başvurabilmeleri için 1899 ve 1907 Sözleşmelerine taraf olmaları gerekmemektedir. Sadece devletlerin mahkemenin yargı yetkisini tanıdıklarını beyan etmeleri yeterlidir. Böylece karar bağlayıcılık taşıyacaktır. Olayımıza dönecek olursak Sürekli Tahkim Mahkemesi sorunu 2016’da çözüme kavuşturmuştur. Mahkeme Çin’in Dokuz Çizgi Hattı diye iddia ettiği alanda herhangi bir egemenlik hakkı olmadığını ileri sürmüş ve kararı Filipin lehine vermiştir. Tabii ki karara itiraz eden Çin bu kararın bağlayıcı olmadığını ve sorunu komşularla çözeceklerini belirtmiştir. Bu sırada Filipin-ABD yakınlaşmasını baltalayacak bir gelişme yaşanmıştır ve bundan dolayı da Filipin politika değiştirmek zorunda kalacaktır.2016 Haziran’ında Filipin’de iktidara gelen Duterte, Obama ve papa hakkında ileri geri konuşmuş ve yapılan davranış ABD-Filipin hattının gerilmesine neden olmuştur. Bu yüzden Çin ve Rusya ile yakınlaşan Filipin hem Güney Çin Denizi üzerindeki iddialarını sürdürmeye hem de Çin’i kızdırmayacak şekilde uyum göstermeye çalışma gibi dengesizlikler yarışında bulunmaktadır.

ABD Neden Bu Denizde ?

Yine akıllara ‘’ne alaka’’ sorusunun gelmesiyle birlikte bünyelerde sahalarda görmeye alışkanlık durumu yaratan bir konuyla burada da karşılaşıyoruz: ABD meselesi. ABD’nin boşu boşuna bu meseleye dahil olmadığını elbette hepimiz biliyoruz. Merakımızı daha fazla sürdürmeden ABD’nin çıkarları neymiş gelin birlikte bakalım.

ABD, Güney Çin Denizi üzerinde erişim ve istikrar istemektedir. Ona göre tüm ülkeler açık denizlerde serbest dolaşım özgürlüğüne sahip olmalıdır yani ülkelerin 12 millik karasuları dışında kalan yerlerde gemiler istediği gibi geçiş yapabilmelidir. Ticari anlamda düşünülürse evet bu Güney Çin Denizi gibi ticari hacmi geniş olan bir denizde olumlu olarak karşılanabilir ancak ABD’nin tek çıkarı bununla sınırlı değildir. ABD ayrıca bunu kendi askeri güç projeksiyonu için de istemektedir. Bu istekler çerçevesinde soruna dahil olan ABD en çok Çin ile çatışma yaşamaktadır. Çin’in bulunduğu egemenlik iddiaları ve bunun arkasına sığınarak gerçekleştirdiği politikalarla birlikte ABD’nin çıkarları sürekli kesişmektedir. Konuyu daha iyi özümsemek için iki devletin soruna bakış açılarına göz atalım:

Çin

“Güney Çin Denizi adaları ve Diaoyu Adaları, Çin topraklarının ayrılmaz parçalarıdır. Çin, tarihsel gerçeklere ve uluslararası hukuka saygı temelinde doğrudan dahil olan devletlerle müzakereler yoluyla ilgili anlaşmazlıkları çözmeye kararlıdır. Çin, barış ve istikrarı ortaklaşa sürdürmek için bölge ülkeleriyle çalışmaya devam ediyor. Uluslararası hukuka uygun olarak tüm ülkeler tarafından navigasyon ve uçuş özgürlüğünü sıkı bir şekilde destekliyor ve deniz iletişim hatlarının güvenliğini koruyor.”

ABD

“Çin’in sunduğu zorluk göz korkutucu… Çin, ABD’nin Japonya ve Hindistan gibi müttefiklerini ve ortaklarını zorlamak için askeri, paramiliter ve diplomatik önlemler kullanıyor; Güney Çin Denizi gibi önemli su yollarında uluslararası hukuk ve seyir özgürlüğünün tartışılması; ABD’nin Doğu ve Güneydoğu Asya’daki konumunu baltalıyor.”

Bu düşünceler etrafında ABD’nin sürekli telkinlerde bulunmasına karşın Çin’in dinamik şekilde olay üzerinde hala yeni boyutlanmalar yaratması diyalogların tırmanmasına sebebiyet vermiştir. Aslında ABD’nin en büyük korkularından biri de Batı’da gelişmiş olan Çin tehdidi teorisidir. Buna göre gittikçe büyüyüp gelişen ve buna ek olarak da güçlenen Çin artık dünya gözünde saygın ve güçlü bir ülke konumuna erişmektedir. Ayrıca diğer bir neden ise Çin’in bölgedeki artan askeri faaliyetleri ve giderek daha iddialı ve saldırgan bir tutum izlemesidir. Bu yüzden çıkarlarını kaybetmemek için ABD Güney Çin Denizi krizine daha fazla müdahil olmakta ve sorunu barışçıl yollarla çözmeye çalışmaktadır. 2010’da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ASEAN Bölgesel Forum’undaki konuşmasında, Güney Çin Denizi’ndeki iddialarının barışçıl bir şekilde çözülmesinin ABD’nin ‘ulusal çıkarı’ olduğunu belirtmiş ve tarafların güç kullanımına karşı olduklarını dile getirmiştir. Böylelikle ASEAN’da barış ortamı sağlanması için ABD’nin bölgede oluşuna olumlu yaklaşmaktadır ancak buna karşın ABD ile anlaşma yerine Çin ile yakın temas kurarak güçlerine güç katmak istemektedirler. Sürecin bu şekilde gelişmesi de ABD’nin zorlu politika yürüttüğünü düşündüğü Çin karşısında daha fazla endişelenmesine sebep olmakta ve bu da ABD’de olaya daha fazla müdahil olma isteği uyandırmaktadır. Ve son olarak Çin ABD’nin bu açıklamalarını ve Çin Tehdidi algısını kırmak için yukarıda da bir kısmına yer verdiğim barışçıl yükseliş/gelişim ve uyumlu dünya politikalarına atıfta bulunan açıklamalar yapmıştır. Çin devlet başkanına göre Çin’in temel ilke ve politikasının; global ekonomiye uyum sağlamak, kazan-kazan ilkesine göre hareket etmek ve diğer ülkelerle ortak faydaya dayalı bir gelişim izleyerek, uyumlu bir dünya yaratılmasına katkıda bulunmak olduğudur. Bu yüzden kurulan yapay ada ve deniz araştırmalarının kamu yararına kullanılacağı belirtilmiştir Çin yetkilileri tarafından.

Son yıllarda Çin’in Bölgedeki AdımlarıSon yıllarda ABD’nin Bölgedeki Adımları
Son yıllarda Çin’in uydu görüntülerine bakıldığında adaların boyutunu fiziksel olarak artırarak veya tamamen yeni adalar oluşturarak Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerini artırdığı anlaşılmaktadır.Çin’in bu adımlarına karşılık ABD hem askeri hem de ticari faaliyetleriyle karşılık vermeye devam etmiştir.
Resiflerin üzerine kum yığmanın yanı sıra Paracel ve Spratly Adaları’nda limanlar, askeri tesisler ve uçak pistleri inşa etmiştir.  Bölgedeki siyasi, güvenlik ve ekonomik çıkarları koruma adına FONOP’lar düzenleyerek ve Güneydoğu Asyalı ortaklara arka çıkarak Çin’e meydan okumaktadır.
Çin ayrıca Woody Adası’na savaş uçakları, seyir füzeleri ve bir radar sistemi yerleştirerek adayı askerileştirmiştir.B-52 nükleer kapasiteli bombardıman uçağı ve savaş gemileriyle Çin’e gövde gösterisinde bulunmuştur.
 Çin’in hak iddialarına cevap mahiyetinde Çin’e karşı Japonya, Filipinler ve Vietnam’a askeri gemi ve teçhizat satmıştır.
 ABD’nin ülkede askeri üs bulundurmasına imkan tanıyan Singapur’la 1990’da yapılan mutabakat 2035’e uzatılmıştır.
 2018’de Hindistan’la İletişim uyumluluğu ve güvenlik anlaşması imzalamıştır böylece iki ülke arasındaki ticaret hacmi 15 milyar dolara yükselmiştir.
 Avustralya’daki 4 askeri üste bulunan deniz piyadesi sayısını ise 2 bin 500’e çıkarmıştır.

                                                                          

Çin’in Faaliyetlerinin Fotoğraflandığı Uydu Görüntüleri

Kaynakça

  • https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/391833
  • https://www.trthaber.com/haber/dunya/guney-cin-denizinde-abd-ve-cinin-guc-mucadelesi-566452.html

Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

82