Dağlar Kızı Reyhan, Reyhan…

3 min


44

Çocuğa yönelik cinsel istismar, bugün dünyada birçok çocuğun maruz kaldığı ve bunun sosyal, psikolojik, fiziksel etkilerinin uzun yıllardır devam ettiği ağır bir hak ihlalidir. Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre çocuk cinsel istismarı, çocuğun içinde bulunduğu durumu bütünüyle kavramaya ve değerlendirmeye yetecek olgunluğa erişmeden, yasaları ve toplumsal kuralları ihlal ederek cinsel aktivitede bulunulmasıdır. Çocuğun cinsel istismarını gerçekleştirenin, bir yetişkin ya da yaş ve gelişimsel olarak daha büyük çocuk (mağdurdan en az 4 ya da 6 yaş büyük) olması gerekir. Bununla birlikte çocuğun cinsel istismarı yeni bir suç tipi değildir. Zira yaklaşık 4000 yıl önce yazılan, tarihin en eski yazılı kanunlarından biri olan Hammurabi Kanunlarında, babasından hamile kalan bir kız çocuğundan bahsedilmektedir. Tarihçe incelendiğinde bunun hep var olduğunu ve ne yazık ki 21. yüzyılda hala sürdüğünü görmekteyiz. 12 yaşındaki Reyhan’ın dramından yola çıkan Şahsiyet dizisiyle toplum, bu gerçekle tüm acısıyla yüzleştirilmiştir.

ÇOCUKÇA(Çocuk İstismarıyla Mücadele ve Çocuk Haklarını Koruma Derneği) Başkanı Buğra Kaan Oğuz, çocuk istismarıyla ilgili oranları araştırdıklarını ve çarpıcı rakamlara ulaştıklarını anlattı. Oğuz, ”Dünyada her 5 çocuktan 2’si fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara uğruyor veya ihmal ediliyor. Ve ne yazık ki uzmanlar cinsel istismar vakalarının ancak yüzde 15’inin adli mercilere intikal ettiğini söylüyor. Gerisinin, üzeri bir şekilde kapatılıyor ve çocuklar yaşadıkları travmalarla kalıyor” dedi. Yine Oğuz, ‘Türkiye’nin çocuk istismarı konusunda Dünyada 3. sırada yer aldığını’ belirtti. Türkiye Psikiyatri Derneği’ne göreyse Türkiye’de her 3 çocuktan 1’i istismar ediliyor. Araştırmalara göre cinsel istismar büyük  oranda aile bireyleri tarafından gerçekleştirilmektedir ve vakaların ancak %5-10’u kadarı gün yüzüne çıkmaktadır. Cinsel istismar mağduru çocukların utanma, suçluluk, dışlanma korkuları, kendisine ya da sevdiklerine yönelik tehditler, olayın sorumlusu olarak kendini suçlama, ebeveynin sevgisini kaybetme ve ailenin parçalanacağı korkusu istismarın gizlenmesine sebep olmaktadır.

Özellikle Türkiye’de bu duruma sık rastlamak mümkün çünkü istismar failinin genelde yakın çevreden olması ve diğer çevresel faktörler ailenin bu durumu halı altına süpürmesine, çocuğun suçlanmasına ve hırpalanmasına neden oluyor. Peki ya bilmez mi bu aileler cinsel istismara uğrayan çocukların bütün ömürleri boyunca bunun yarattığı travmaları sırtında bir kambur gibi taşıdığını, bilmezler mi cinsel istismar faillerinin çoğunun çocuklukta istismara uğramış mağdurlar olduklarını, bilmezler mi bu çocukların daha yolun başında hayata olan güvenlerinin bittiğini, benlik saygısının tükendiğini? Halbuki çocuklar olay sonrasında destek alsalar, kim bilir belki farklı hayatları, hatta çoğunun bir ‘hayatı’ olurdu. Belki istismarcısının tehditlerine karşı koyamayan Reyhan’ın da bir şansı olurdu…

Son yıllarda çığ gibi artan çocuk istismarına karşın Çocuk İzlem Merkezleri başta olmak üzere Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları mağdur çocuklara yönelik profesyonel uygulamalar yürütülmektedir… Peki ya çocuk gelinler? Bez bebekle oynayacak, kalem tutacak ellerine kendi çocukları tutuşturuveriliyor. Bu konuda  Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ise  Türkiye’deki ”çocuk gelin” sayısı 181 bini aşmış durumda.

Reyhan’ın 50 yaşındaki öğretmeninin 15 yaşındaki bir çocukla evlenmesine de değinen Şahsiyet, tecavüzcüsüyle evlendirilen kadınları da es geçmemiş. Peki bunu engellemenin yolu cezaların ağırlaştırılması mı? En ağır ceza değil, caydırıcı cezalara yönelinmeli. Başta yargı organları, yasa koyucular, eğitimciler bu konuya büyük hassasiyetle yaklaşmalı ve tabi aile içi eğitimin doğru verilmesi gerekiyor. Ailenin çocuğa cinselliği bir tabu olarak değil kavraması mümkün olacak şekilde açıklaması, özel bölgelerini öğretmesi ve gerektiğinde yardım istemekten çekinmemesi gerektiğini aktarmalı. Zavallı Reyhan’ın kimsesi olmaması bir tarafa, toplum baskısı korkusundan çaresiz kalıp günlüğüne sığınışı ve tüm gerçekleri ancak o kağıt parçalarından öğrenmemiz ne acı. En önemlisi her ne olursa olsun kendilerinden korkmamaları konusunda yeterli güveni vermeliler. Olması gereken buyken Türkiye’de sürekli ayıplanmaktan korkan aileler çocuklarına da ‘ayıp’ı kendi bildikleri gibi öğrettikleri için küçücük omuzlar kocaman kamburları taşımaya mahkum ediliyor ve Türkiye büyük bir Kambura’ya dönüşüyor. Ayıplanmaktan korktukları elalemin çoğu zaman cellatları olduğu gerçeğine gözlerini sıkı sıkı yumarak sonlarını bekliyorlar. Şahsiyet toplumda göz ardı edilen gerçekleri kanımızı dondururcasına gözler önüne seriyor. Ve 53 kişinin istismarına uğrayan Reyhan’ın son sözleri dökülüyor kaleminden:”Bir kız çocuğu doğuracağıma ölürüm daha iyi; korkma bebeğim sen doğmayacaksın, ben öleceğim…’

Yazdıklarımın canlı kanlı bir örneği,bknz

Kaynakça: 

  • Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 86
  • Çocuk İhmali ve İstismarının Türkiye’de Yapılan Araştırmalara Yansıması: Bir Literatür İncelemesi, Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi 2017, 4(2), 14-15

 

 

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

44
Fatma

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.