Medyatik Davalar: Bölüm 1 “Talk Show Murder”

"Utanç, cinayet için bir neden olamaz."9 min


59

İnsan zihninin bir sınırı yoktur. İnsan, diğer canlılardan düşünerek ve düşündüklerini ifade ederek ayrılır. Gün içinde belki yüzlerce şey düşünürüz; bunların bir kısmını hayata geçirir, bir kısmını erteler bir kısmını da hiç düşünmemiş olmayı dileriz. Dilediğimiz her şeyi düşünebiliriz ama dilediğimiz her şeyi ifade edebilir miyiz ? İfade özgürlüğü insanın zihninden geçirdiği her şeyi dış dünyaya aktarması mı demektir? İfade özgürlüğünün bir sınırı olmalı mıdır? Bir fikri, duyguyu, planı bir kişiye söylemekle medya aracılığıyla milyonlarca kişiyle paylaşmak aynı şey midir?

Hiç şüphesiz medya 21.yüzyılın en önemli toplumsal kurumlarından biridir. Medya başta toplumsal hayat olmak üzere, kültürel ve siyasal alanların vazgeçilmez bir ögesi haline gelmiştir. Medya aynı zamanda bir ekonomik sektördür ve her sektörde olduğu gibi kâr hedefi merkezli faaliyet göstermektedir. Durum böyleyken medyayı sadece bir iletişim ağı olarak düşünmek mümkün değildir. Dolayısıyla güdülen amaca ulaşmak için medyanın yapısı günden güne değişmiş ve bu değişim aslında toplum yapısına göre şekillenmiştir. Özellikle televizyon programları; içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerinden uyarlanan dizilere, filmlere ve diğer yapımlara yer vermektedir.

Bu yazıda bir Netflix belgeseli olan Medyatik Davalar adlı belgesel yapımının “Talk Show Murder” başlıklı ilk bölümüne konu olan bir şov programının reyting elde etme kastıyla iki insan arasındaki özel bir durumu, milyonların öğrenmesine neden olmasını; ifade özgürlüğü ve programın sorumluluğu açısından değerlendireceğiz.

Olayı kısaca özetleyecek olursak; homoseksüel bir adam heteroseksüel bir arkadaşına karşı hissettiği duyguları Jenny Janes Show adlı bir talk show programında ilan eder ancak beklediği karşılığı alamamasıyla birlikte aralarının açılması sonucuyla karşı karşıya kalır. Böyle bir ilanı aşk beklemeyen karşı taraf olaydan birkaç gün sonra kendisine aşık olduğunu iddia eden arkadaşını pompalı bir tüfekle göğsünden iki kere vurarak öldürür.

Jenny Janes Show; katılımcıların yaşanacaklardan habersiz olduğu ve birtakım sorularla gerçek sırlarını açıklamaya yönlendirildikleri ya da başka insanların onlarla ilgili sırlarını, sırlara konu kişilerin izinleri dışında açıklamaları sonucunda seyircinin tepkisi doğrultusunda bir sonraki sorunun şekillendiği ve pusu televizyonculuğu olarak adlandırılan, tamamen reyting amacı güden bir talk show programı.

Söz konusu olayda mağdur Scott Amedure’un abisi Frank, onu günün birinde televizyona çıkarak ilgi odağı olmayı isteyen, sıcak ve arkadaş canlısı biri olarak tanımlıyordu; bununla beraber arkadaşlarının ifadelerine göre ise Scott, Jenny Janes Show’un fanlarından biriydi ve programı düzenli olarak takip ediyordu. Bu ifadelerden sonra akla gelen ilk soru Scott Amedure, gerçekten yakın arkadaşı ve aynı zamanda katili olan Jonathan Schmitz’den hoşlanıyor muydu yoksa bu itiraf, ilgi odağı olmak amacıyla yapılmış dozunu aşan bir şaka mıydı? Scott’un gerçek duygularıyla mı yoksa ilgi odağı olma amacıyla mı hareket ettiğini hiçbir zaman bilemeyiz. Bununla beraber Scott’un gerçekten Jonathan’dan hoşlandığı ve bunu aralarındaki ilişkinin gidişatını hızlandırmak için bir televizyon programında itiraf ettiği varsayımında, bu durum Jonathan’a cinayet işlemek için geçerli bir sebep verir mi? Elbette vermez, hepimiz günlük hayatta birbirinden farklı aidiyetleri, yönelimleri, kimlikleri olan insanlarla tanışır, bu insanların bazılarıyla duygusal bağlar kurar bazılarından ise hoşlanmayız ve hatta bu hoşlanmama duygusu bazen sınırlarını aşarak nefrete dönüşebilir ama ister hoşlanalım ister hoşlanmayalım birinin yaşam hakkını elinden almak için ne utanç ne farklı yönelimler ne de ideolojiler bizlere bir gerekçe vermez. Scott’un ilgi odağı olmak amacıyla gerçeği yansıtmayan duygularını bir televizyon programında beyan etmesi varsayımında da alternatif bir yorum getirmek mümkün gözükmemektedir. Evet, programdan sonra Jonathan’ın kişilik haklarının zedelendiğini, psikolojisinin kötü etkilendiğini, belki utançtan sokağa çıkamadığını öne sürebiliriz ama bunların yaptırımı insanın en kutsal hakkı olan yaşam hakkının elinden alınması mıdır? Scott hangi amaçla hareket etmiş olursa olsun utanç cinayet için bir neden olamaz.

Şov programı Jonathan’a ulaştığında, kendisinden hoşlanan kişinin erkek  ya da kadın olabileceğinden bahsetti. Jonathan kendisinden hoşlanan kişinin %50 erkek olma ihtimalini bir an dahi olsa göz önünde bulundurduğu takdirde programa çıkmayı reddedebilirdi. Kim bilir belki de merak duygusu olasılıkları düşünmesine engel oldu ya da böyle bir ihtimale yer bile vermedi. Ancak yine de olayların tamamen Jonathan’ın iradesinden bağımsız gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz? Her ne kadar Jonathan programa çıkmayı reddederek tüm bunların yaşanmasına engel olabilecekse de ikili arasındaki özel durumu reyting malzemesi olarak kullanan televizyon programının sorumluluğunu görmezden gelmek hakkaniyete uygun olmayacaktır. İkili arasında meydana gelen olay bir televizyon programında değil de sadece tarafların bulunduğu bir ortamda gerçekleşseydi Jonathan bu şartlar altında da cinayeti işler miydi?

Jonathan, stüdyoya geldikten sonra arkadaşları Donna ve Scott’u görünce şaşırdığı, surat ifadesinden anlaşılsa da bozuntuya vermiyor ancak kendisinden hoşlanan kişinin Scott olduğunu öğrendikten sonra böyle bir şeyi beklemediği hareketlerinden anlaşılıyor. Daha sonrasında ise sunucunun soruları üzerine durum Jonathan’ı rahatsız edecek bir boyuta ulaşıyor olsa da kimse böyle bir cinayetin meydana gelebileceğine düşünemiyor. Donna’nın ifadelerinden anlaşılacağı üzere olaydan sonra üçlü arasında bir tartışma çıkmıyor ve hayat normal seyrinde ilerliyor. Hatta Jonathan programa çıkmaları ile ilgili rahatsızlığını belli edecek bir şey söylemiyor, bunun sonucunda doğal olarak  izleyicinin aklına Jonathan’ı cinayet işlemeye iten asıl nedenin ne olduğu sorusu geliyor. Programdan üç gün sonra Scott, Jonathan’ın kapısına kışkırtıcı bir not bırakıyor ve Jonathan, cinayeti işlemeye bu anda karar veriyor. Bir pompalı tüfek satın alarak Scott’un evine gidiyor ve o anda evde bulunan görgü tanığının ifadesine göre önce ikili arasında bir tartışma yaşanıyor; Jonathan’ın arabasına giderek tüfeği alıyor ve kendini korumak isteyen Scott bir sandalye ile kapıdan uzaklaşıyor ancak bu, Jonathan’ın ateş etmesine engel olmuyor.  Olaydan sonra Jonathan polisi arayarak teslim oluyor.

Kasten bir cinayet işlediği açık olan Jonathan’ın suçlu olduğu konusunda insanlar hemfikir değildi, peki Jonathan gerçekten bir katil miydi yoksa medyanın bir diğer kurbanı mı?

Ceza hukuku bakımından bir kimsenin neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için hareket ile netice arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir, kimse kendi hareketinin neden olmadığı bir suçtan dolayı sorumlu tutulamaz. Bu husus, neticeli suçlarda kanuni tipe uygun nedenin gerçekleşmesi sonucunda suçun, hareketi meydana getiren kişiye isnat edilebilirliği konusunda önem taşımaktadır, bununla beraber nedensellik bağının varlığı, tek başına faili bu neticeden sorumlu tutmak için yeterli değildir; neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi gerekir. Hareket ile neticenin arasındaki nedensellik bağının belirlenmesinde  doktrinde çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Bu teoriler kapsamında söz konusu suçun Jonathan’a isnat edilebilirliğini değerlendireceğiz.

1. Şart Teorisi

Bu teoriye göre bir neticenin meydana gelmesi birçok şartın bir araya gelmesiyle oluşuyorsa bu şartlardan her birinin varlığı neticenin oluşması için zorunludur ve dolayısıyla bu şartların hepsi eşit değerdedir. Meydana gelen hareketten önce veya sonra eklenen şartlar da sebep değeri taşır. Bir hareketin nedensel olup olmadığını anlamak için hareket meydana gelmeseydi dahi neticenin meydana gelip gelemeyeceği araştırılır. Eğer bu hareket olmasaydı da netice meydana gelecekse söz konusu hareket netice bakımından nedensel değildir. Ancak şart teorisi sorumluluk alanını tahmin edilemez bir şekilde genişlettiği için eleştirilmiştir. Şimdi yazımıza konu cinayeti, şart teorisi kapsamında ele alalım: Eğer televizyon icat edilmeseydi Jenny Janes Show diye bir televizyon programı olmayacak, Scott bu programa katılamayacak ve Jonathan bu sırrı milyonların önünde öğrenmeyecek; bu cinayeti işlemek için silah almaya gitmeyecek ve söz konusu netice meydana gelmeyecekti ve hatta eğer orada o silah dükkanı bulunmasa  silahı alamayacak ve yine cinayeti işleyemeyecekti. Görüldüğü gibi şart teorisi sonsuz bir sebep-sonuç ilişkisine yol açmaktadır. Dolayısıyla neticenin meydana gelmesi için bütün şartlar eşit değerde olduğundan netice sadece faile yüklenemeyecek, sebep-sonuç ilişkisi bakımından diğer zorunlu şartlar da neticenin bir parçasını teşkil edecektir.

2. Uygun Sebep Teorisi

Bu teoriye göre ise bir neticenin meydana gelmesine neden olan her hareket eşit değerde değildir, bu hareketlerin hukuk alanında nedensellik değeri taşıyabilmesi için o hareketin neticeyi meydana getirmeye uygun olması gerekmektedir.  Bunun değerlendirmesini yaparken kişi, kendi bilgi ve hayat tecrübelerine dayanarak olayın gerçekleştiği anı zihnen yaşayacak ve icra edilen fiilin  neticenin meydana gelmesi için elverişli olup olmadığını değerlendirecektir. Daha sonra ise değerlendirmeyi yapan kişi failin sübjektif durumunu değerlendirerek söz konusu neticenin meydana gelip gelmeyeceği konusunda failin öngörüsünün bulunup bulunmadığını araştıracaktır. Söz konusu olayda Jonathan,  zaten neticeyi gerçekleştirmek için bir pompalı tüfekle Scott’un göğsüne ateş ediyor, yani Jonathan zaten neticeyi öngörmekte ve meydana gelmesini istemekte. Dolayısıyla bu teoriye göre Jonathan neticenin meydana gelmesinden sorumludur ve cezalandırılmayı hak etmektedir.

3. Objektif İsnadiyet Teorisi

Bu teori de nedensellik bağının çözümlenmesi konusunda şart teorisine benzer bir yol izler ancak burada bütün nedenler eşit değer ve önem de değildir, hukuksal bir değerlendirmeye tabi tutulurlar. Bu teoriye göre bir neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi için hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunmalı, fail olayın gelişimine egemen olmalı, fail tarafından meydana getirilen tehlike tipte düzenlenen neticede gerçekleşmeli, netice normun koruma alanının dışında olmamalı ve hayatın olağan akışının dışında kalan atipik bir gelişme olmamalıdır. Objektif isnadiyet teorisine göre Jonathan’ın Scott’un göğsüne ateş etmesi ile Scott’un ölmesi arasında nedensellik bağı vardır, bu hareket hukuken korunan bir değere, yaşam hakkına saldırıdır. Bununla birlikte Jonathan olayların gidişatına egemendir, her ne kadar kışkırtıcı notlar alması üzerine bu cinayeti işlemiş olsa da kendi iradesi ile bir silah almış ve hareketi meydana getirmiştir. Her ne kadar şovun kullandığı yöntemler aşırı ve ahlaksızca olsa da sonuçta Jonathan Schmitz kasten bir cinayet işlemiştir. Söz konusu netice, objektif olarak Jonathan’a isnat edilebilecektir.

Jonathan’ın avukatı onun bipolar olduğunu ve tekrarlayan bir depresyonun etkisi altında olduğunu aynı zamanda sorunlu bir babayla yetiştiğini ve sıkça dayak yediğini ileri sürdü. Ancak Jonathan’ın ne sorunlu geçmişi ne de boğuştuğu hastalıklar onu cinayet işlemeye sevk edecek faktörler olarak kabul edilmedi. Çünkü hayatta herkes birtakım sorunlarla mücadele etmekte, bazı hastalıklarla yaşamayı sürdürmekte sonuç olarak bu sebeplerin varlığı kişinin meydana getirdiği neticeden sorumlu olmaması sonucunu doğuracak olsaydı dünya bir suç cennetine dönüşürdü. Jonathan, jüri tarafından taksirle cinayet işlemekten dolayı suçlu bulundu ve 25 yıldan az, 50 yıldan fazla olmamak kaydıyla eyalet cezaevine gönderildi.

Scott’un hislerini bir programda açıklaması ve programdan sonra Jonathan’ı kışkırtacak birtakım notlar bırakması hususunu değerlendirecek olursak bunun ifade özgürlüğü kapsamında; bir duyguyu, düşünceyi herhangi bir yolla açıklama faaliyeti olarak tanımlayabiliriz. Ancak her özgürlük birtakım sorumluluklar getirir ve kendi haklarımızı kullanırken diğer insanların haklarını görmezden gelemeyiz. İfade özgürlüğü de başkalarının haklarına ve şöhretine saygı çerçevesinde bir anlam ifade edecek, aksi yönde kullanıldığında başkalarının bazı haklarını ihlal edecektir. Özellikle kişiler medya yoluyla ifade özgürlüklerini kullanırken açıklamalarına konu kişilerin çevresinde kendilerinden beklediği niteliklerden bir ya da birkaçının eksik olduğu fikrini uyandıracak beyanlardan kaçınmalıdır, aksi takdirde bu, hukuka uygunluk sebeplerinin yokluğu halinde hukuka aykırılık teşkil edecektir. Bu kapsamda Scott’un hislerini bir televizyon programında açıklaması ifade özgürlüğü altında değerlendirilebilir, ancak Jonathan’ın şaşkınlığı ve rahatsızlığı anlaşıldığı halde program sunucunun onun üstüne gitmesi ve hatta Scott’u Jonathan’la ilgili birtakım fantezilerini anlatmaya yönlendirmesi bence ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemelidir. Çünkü burada Jonathan’ın kişilik haklarına bir saldırı vardır. Burada önemli olan husus kişinin cinsel yönelimini beyan etmesi değil, karşı tarafın içinde bulunduğu konumu dikkate almayarak onun kişilik haklarını ihlal etmesidir.

Kısaca, hiçbir neden özellikle utanma gibi insanın anlık olarak yaşadığı ve bir süre sonra etkisinden çıktığı bir duygu cinayet işlemek için bir bahane olamaz. İnsanlar farklı yönelimlere, aidiyetlere ve ideolojilere sahip olabilir. Bunları ifade etmek, insanlara aktarmak her insanın hakkıdır ve kimse açıkladığı bir duygudan, düşünceden dolayı yaşam hakkının elinden alınması yaptırımına uğratılamaz. İfade özgürlüğümüzü kullanmanın en önemli aracı olan medya bu konuda hassas olmalıdır, unutulmamalıdır ki medya haber ve bilgi vermek, toplumsallaştırmak, eğitmek, eğlendirmek, kamuoyu oluşturmak vb. görevlere sahiptir ve bunları yaparken birtakım etik kurallara uymak zorundadır.

Serinin ikinci bölümü için Zehra Durmuş‘un profilini ziyaret edebilirsiniz.

Kaynakça

  • Koca, Mahmut. – Üzülmez, İlhan. (2020) “Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler” Seçkin, Ankara.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

59

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.