Direniş: La Casa De Papel

Geçmişte aldığımız tüm kararlar bizi kaçınılmaz şekilde geleceğe taşır.5 min


39

Konuya geçmeden önce diziyi izlemeyen okuyucularımız için dizi hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istiyorum. İspanya’da TV kanalı Antena 3 için yapılan “La Casa De Papel” dizisi 2 Mayıs 2017’de ilk kez seyirci ile buluşmuş olup 23 Kasım 2017’de de sezon finali yaparak ekranlara veda etmiştir. Bir soygun dizisi olan La Casa De Papel, toplamda on dokuz bölüm ve iki sezondan oluşmaktadır. Yaklaşık olarak dizinin bütün bölümleri toplam yirmi saattir. Dizide soygunu gerçekleştiren kişilerin şehir isimlerinden oluşan takma adları vardır ve bu kişilerin birbirlerinin gerçek adlarını öğrenmeleri yasaktır. Dizi 25 Aralık 2017’den itibaren Netflix’de yerini almıştır. 3.Sezonu 19 Temmuz 2019’da yayınlanacak olan dizinin takipçileri, heyecanlı ve meraklı bir şekilde bu tarihi beklemektedirler.

Dizi ile ilgili verdiğim kısa bilgilerden sonra artık dizinin içeriğine ve yorumuna geçebiliriz. Duyduğumuzda aklımıza ilk olarak “La Casa De Papel” dizisini getiren ‘Bella Ciao’ bir İtalyan halk türküsüdür. Zor koşullar altında çalışan işçiler tarafından söylenmeye başlanan türkünün II.Dünya savaşı sırasında sözlerinin değiştirildiğini ve faşizme karşı olan partizanlar tarafından marş olarak söylendiğini görmekteyiz. Dizinin merkezine yerleştirilmiş olan bu marştan yola çıkarak dizinin ana fikrinde paranın adaletsiz bir şekilde döndüğü kapitalist sistemin karşısında durmanın ne derecede önemli olduğunun vurgulandığı söylenebilir. Dizide, ana karakter olan El Profesor’un devrimci ruhu öne çıkartılmakta ve izleyicinin heyecanının yüksek seviyelere ulaştığı anlarda ‘Bella Ciao’ marşıyla bu ruh pekiştirilmektedir. Sosyal medyada gündeme geldiği günden itibaren El Profesor’un dahice planıyla öne çıkan diziyi bir de sosyal yaşama bakış açısıyla ele alalım. Sizce dizinin konusu dahice planlar silsilesinden oluşan büyük soygun mu? Yoksa kapitalist düzene karşı bir ‘direniş’ hareketi mi?  

“Beyaz bayrağı sadece Real Madrid kazanınca sallarım.” – Rio 

Dizinin genç karakterlerinden Rio’nun Tokyo’ya söylediği bu söz aslında düzen karşıtı bu ekibin ne kadar mücadeleci olduğunun bir göstergesidir. Beş ay boyunca bir evde hazırlandıkları bu plana sadık kalmak için hepsinin özel sebepler vardır; aslında özel sebepleri olan kişileri El Profesor kendisi seçmiştir de diyebiliriz. Yakın zamanda okuduğum “Tam Bitti Derken” adlı kitapta yazar, siyasi ve sosyal tarihin önemli isimlerinin kendileri için her şeyin sona erdiğini düşündükleri anda tarih yazmalarını konu edinmiştir. Bu kitapta olduğu gibi “La Casa De Papel” dizisinde de karakterlerin hayatlarında tam bitti dedikleri anda El Profesor ile karşılaşmaları ekibimiz için yeni bir başlangıç olmuştur. Dizinin anlatım gözü olan Tokyo karakterinin de dediği gibi “Koruyucu meleğinizin neye benzediğini asla bilemezsiniz.”

 “Tek bir kurban olursa Robin Hood olamayız” – El Profesor

Planın en önemli kuralı kimseye zarar vermemektir. Amaç İspanya Kraliyet Darphanesi’nde para basmaktır. Evet, bunu elindeki 67 rehineyle birlikte 10 gün boyunca yapmak hiç de basit bir iş değildir; hem de kimseye zarar vermeden. Robin Hood’u oynayan bu ekip aslında amaçlarına ulaşmıştır. Kimsenin parasını kimseden almadan  polisin zamanını olabildiğince çalmak için uğraşmışlar ve istediklerini başarmışlardır. Bu noktada halk tarafından destek gördüklerini söylemek de doğru olacaktır. İyi-kötü rollerinde genel anlayışta iyiyi oynayan polis, bu sefer kötü rolünü üstlenmiş görünmektedir ve El Profesor’ de bunun bilincindedir. Kendisinin kötü biri olduğunu düşünen müfettiş Raquel Murıllo’ya söylediklerinden bu durumu daha iyi anlamaktayız: “Sana her şeyi iyi veya kötü olarak görmek öğretilmiş.”. Bu eleştirinin öznesi olarak biraz da aynadakileri görebilirsek, belki de çözebileceğimiz konular olacaktır. 


Ekip B planına geçiyor. Maske yüzü olarak Edvard Munch’ın ‘Çığlık’ eserinden etkilenilmiş.(1.Sezon-6.bölüm) 
 

“Ceza kanunları, ülkelerin oyun kurallarıdır.” – El Profesor 

Bir futbol maçında bile kural dışı hareket yaptığınızda hakemler tarafından cezalandırılırsınız. Ülkeler için de bu geçerlidir. Her ülkenin kendine ait belli kuralları vardır ve  bu kuralları çiğnemeye kalkarsanız karşılığı olan cezayı da alırsınız. El Profesor’un bu cümleyi kurmasının amacı ekibinden birinin polislerle iletişime geçtiğinde ceza indirimine karşılık plana ihanet etmesini engellemektir. Plana yakından baktığımızda darphanede polisler ile birebir iletişime geçebilecek ilk kişi ekibimizin genç yazılımcı üyesi Rio’dur. İşlediği suçlara baktığımızda ceza indirimi tekliflerinin kendisi için bir yararı olmayacağını Rio da bilmektedir. Ekibe ihanet etmesi hakim tarafından oyun dışı edilmesini değiştirmeyecektir. Dizide polislerin soygunculara sürekli farklı süreler vererek onları ikna etmeye çalışmasından da anlayabileceğimiz gibi polis ceza indirimlerini blöf olarak kullanmaktadır. “En dibe de vursanız, cehennemden önce gidebileceğiniz yerler vardır.” . Bir hastaneye gidebileceğiniz gibi bir cezaevini de boylayabilirsiniz karar size kalmış, belki de Helsinki  gibi cehennem şıkkını seçeceksinizdir.”.

Sizlere ekibin bu işi başarma konusunda ne kadar ciddi olduğundan da bahsettiğime göre dizinin konusuna geçebiliriz. Berlin’in deyimiyle “El Profesor idealisttir, paradan çok mesaja önem verir.”. Evet gerçekten de El Profesor karakteri dizi boyunca çok önemli mesajlar vermektedir. Hasta çocuğunu tedavi ettirmek için gerekli olan parayı başka çaresi kalmadığı için soygun yaparak tamamlamaya karar veren bir babanın soygun esnasında vurularak ölmesi aslında bütün bu serüvenin başlangıcı olmuştur. Ve yıllar sonra babasına vefa borcu olarak onun en büyük hayalini gerçekleştirmesi El Profesor için çok büyük bir gururdur. Dizi, popüler olmasından sonra ekonomik krizle savaşan birçok ülkede adeta simge haline gelmiş durumdadır. Bu da yönetmen Alex Pina’nın mesajını istediği yere ulaştırmış olduğunu göstermektedir. Dizide çok fazla senaryo hatası olduğunu, oyuncuların çoğunun da bu ünde bir dizi için yetersiz olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Peki bu diziyi bu kadar ünlü yapan ne diye soracak olursanız, bu soruyu Tokyo cevaplıyor; “Profesör’ün hayatı tek bir fikir etrafında dönüyor: Direniş”.

Soygun sırasında giyilen kırmızı tulum ve takılan Salvador Dali maskeleri için bazı alt düşünceler ileri sürülmüştür. Kırmızı tulum için kızıl ordudan esinlenildiği ve bu sebepten ötürü kırmızı seçildiği düşünülmektedir. Salvador Dali maskeleri için ise -benim de katıldığım- bir görüşçe Dali’nin anarşizmin resim dünyasındaki temsilcisi olmasını ileri sürmektedir. “Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.” diyen bir ressamın maskesinin takılmasının mesaj içerdiğini düşünmek bana sabah olunca güneşin doğması kadar normal geliyor.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

39

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  1. Hikayeyi genel hatlarıyla ele elman ve imgelerin anlamlarını açıklama yönünden çok başarılı buldum.Yazıyı sonuca güzel bağlamışsın.Eline sağlık.