“Örselenmiş Kadın”ı Tanıyor Muyuz?

Örselenmiş Kadın Sendromu (Battered Woman Syndrome) nedir?Türk Ceza Kanunu bakımından uygulanabilirliği var mıdır?9 min


52

Örselenmiş Kadın Gerçeği

“By the time humankind reached the stage of written mythology and law, the patriarchate was definitely established: the males were to write the codes. While setting up the machinery of women’s oppression, the legislators are afraid of her.”

Simone de Beauvoir[1]

Giriş

Şiddet ataerkilliğin anladığı bir dilse aslında sadece kendi can güvenliği için daha fazla kadının konuşma zamanı gelmemiş midir?[2] Bu soru radikal olmakla birlikte var olan gerçeklere ışık tutabilmesi adına oldukça yerindedir. Zira gerçeği kabullenmek, gerçeğin arkasındaki sorunlara çözüm bulabilmenin ilk adımıdır. Türkiye de diğer ülkelerde olduğu gibi kadına şiddet gerçeğiyle yıllardır mücadele ediyor. Görülmektedir ki ya gerçekler göz ardı edilmekte ya da görülmek istenmemektedir.Kadına şiddet ve kadın cinayetleri her yıl artmakta [3] özellikle içinde bulunduğumuz dönem gibi olağanüstü hallerde kadınlar şiddete daha fazla maruz kalmaktadırlar.[4] Aile içi şiddete sistematik olarak yıllarca maruz kalan kadınlar şiddetle birlikte bu şiddetin kapı araladığı birçok psikolojik hastalıkla mücadele etmek zorunda kalıyor.[5] Bu hususta çok da uzak olmayan geçmişte,1984 yılında, fiziksel , psikolojik, cinsel şiddet gören kadınların psikolojik durumlarını Walker, Battered Woman Syndrome (BWS) kavramıyla açıklamaya çalışmıştır.[6] Türkçeye Örselenmiş Kadın olarak çevirebileceğimiz bu sendrom; yıllarca şiddet görmüş ve kendilerini çaresiz hisseden kadınların başka bir çıkış yolu olmadığını düşünerek tıpkı berdel usulu evlendirilen ve yıllarca şiddet gören ama çevresinden destek göremeyen Hülya’nın[7] ve birçok kadının da yaptığı gibi partnerlerini öldürme durumudur. Aile içi şiddet ve kadın cinayetlerinin ülkemizdeki oranları göz önüne alındığında Örselenmiş Kadın sendromunun Türk Ceza Kanununda (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu) uygulanabilir, ceza sorumluluğunu azaltan veya kaldıran bir neden olması gerekliliği aşikardır.[8] Bu nedenle çalışmada Örselenmiş Kadın sendromunun öncelikle psikolojideki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır. Sonrasında cezai sorumluluk açısından değerlendirilmesi yapılacak olup Türk Ceza hukukunda uygulanabilirliği tartışılacaktır.

Psikolojik Alanda Örselenmiş Kadın Sendromu

Kişilerin maruz kaldıkları şiddet yalnızca fiziksel değil psikolojik anlamda da ciddi sorunlar yaratır.[9] Bu hususta değinmemiz gereken ilk kavram ruhsal travmadır. Kişinin vücut bütünlüğe yapılan saldırının yarattığı korku ve çaresizlik ile baş başa kalmasını ifade eder.[10] Bu yaşanan ruhsal travma sonrasında travma sonrası stres bozukluğu(‘TSSB’) görülmüştür ki asıl konumuz olan Örselenmiş Kadın Sendromu’nun anlaşılması açısından önem arz etmektedir. TSSB’nin tanımı: Artmış uyarılmışlık semptomlarının olduğu ve travmaya eşlik etmiş olan uyaranlardan kaçınmanın eşlik ettiği, ileri derecede travmatik olan bir olayı yeniden yaşama ile belirlidir.[11] Tanıma göre TSSB, travmayı yaratan olayın farklı hallerde tekrar yaşanılmasını, bu olaya etken olabilecek durumlardan kaçınması halleri ile birlikte çok yoğun korku ve endişeyi barındırır. Yapılan çalışmalarda fiziksel şiddet görenlerde ve kadınlarda oran olarak TSBB görülmesi daha yüksektir.[12] Ülkemizde kadınların çocuk yaştan itibaren maruz kaldığı, ebeveynden partnere geçen şiddetle birlikte kadınlara sosyal ve hukuki yapılan destek çoğu zaman yetersiz kalmaktadır.[13] 6284 sayılı kanunla[14] birlikte birçok çalışma bu eksiklikleri gidermeyi hedeflemektedir. Sonuç olarak kadınlar, gördüğü sistematik şiddet ve hissettiği çaresizlik duygusu nedeniyle travma sonrası stres bozukluğunu ağır bir şekilde yaşamakta ve kadınlarda bunun bir parçası olan örselenmiş kadın sendromu gözlemlenmektedir. Peki TSSB ceza hukuku açısından cezai sorumluluk bağlamında nasıl değerlendirilmesi gerekir? Bu soruya verilecek olan cevap aslında Örselenmiş Kadın Sendromu’nun da cezai sorumluluk açısından değerlendirilebilmesine olanak sağlayacaktır.

Cezai sorumlulukta Örselenmiş Kadın Sendromu

Ceza hukuku bakımından isnat yeteneğini kaldıran nedenlerden biri Türk Ceza Kanununun da 32.maddesinde sayılan akıl hastalığıdır. Ceza sorumluluğunun belirlenmesinde akıl hastalığı, kişinin fiili işlediği sırada durumun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamamasıdır.[15] TSBB’nin algılama yeteneğinin bozulmasında herhangi bir etkisi olmadığı bu nedenle bir akıl hastalığı niteliği taşımadığı araştırmalarda açıkça görülmüştür.[16] Böylece TSBB’nin parçası olarak gördüğümüz Örselenmiş Kadın Sendromu’nun da kişinin algılama yeteneğini kaybedecek ölçüde etkilemediği böylelikle isnat yeteğini kaldıran nedenler arasında değerlendirilemeyeceği açıktır.[17] Tabi ki her somut olayın şartları göz önüne alınarak bu değerlendirme yapılmalıdır. Nitekim çalışmanın giriş kısmında da isminden söz ettiğimiz Hülya, on sekiz yıl boyunca eşinden sistematik  bir şekilde şiddet gördü. Hülya bu süreçte birkaç defa sığınma evinde ve ailesinde kaldı. Fakat eşinin tehditleri sebebiyle her seferinde eve dönmek zorunda bırakıldı. Hülya’ya eşini kasten öldürme suçundan yargılandığı Ankara 9.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, haksız tahrik ve takdiri indirimlerle yirmi yıl hapis cezası verildi. Hülya’nın avukatı, Ankara Bölge Adliyesi’nde söz konusu davada müvekkilinin sistematik şiddet görmesi ve bu süreçte çevresinden destek alamamış olması nedeniyle tehdit ve çaresizlik altında olduğunu, kendisinden başka bir şekilde davranılmasının beklenemeyeceğini böylelikle Örselenmiş Kadın Sendromu’nun varlığına işaret etmiştir.[18] Bu nedenle meşru müdafaa hükümlerinin uygulama alanı bulması gerektiğini ifade etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi ise akli dengesi hususunun netleştirilmediği sebebiyle kararı bozmuştur.[19] Görüldüğü üzere somut olayda gözetilen husus Örselenmiş Kadın Sendromu değil de cezai ehliyetinin olup olmadığıdır. Ancak daha önce de bahsedildiği üzere Örselenmiş Kadın Sendromu algılama yeteneğini bozacak ölçüde olumsuz etkilemez. Bu nedenle akıl hastalığı kategorisinde değerlendirmemiz mümkün değildir.

Örselenmiş Kadın Sendromunun Türk Ceza Kanununda Uygulanabilirliği

Örselenmiş Kadın sendromunun Türk Ceza kanununda halihazırda doğrudan düzenlemesi bulunmadığından kanundaki ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerin içinde istenemezlik ilkesi kapsamında değerlendirilmesinin yapılabileceği görülmüştür.[20]

Freuddenthal, istenemezlik ilkesi doğrultusunda farklı davranabilme olanağının yani norma uygun hareket etme imkanının olmadığı durumlarda kusurluluğun da olmayacağını ifade etmiştir.[21] Süjenin norma uygun davranabilme imkanının olmadığı hallerde kınanması adalet ilkesine aykırı olacağını ayrıca bu imkanı kaldıran genellikle toplumsal ve ailevi koşullar olduğunu da eklemiştir.[22] Örselenmiş Kadın Sendromu’nda da bahsedildiği üzere kadın yaşadığı ruhsal problemler nedeniyle şiddetten kurtulamayacağını ve çaresizlik içinde olduğunu düşünür. Bu durumda kadından norma uygun hareket etmesi gerektiğini, başka türlü davranabilme imkanı olduğunu söylemek adalet ilkesine aykırı olacaktır. Örselenmiş Kadın Sendromu’nda istenemezlik ilkesi çerçevesinde cezai sorumluluğu kaldıran neden olarak görülmesi gerekmektedir.

Türk Ceza hukuku açısından istenemezlik ilkesinin Türk Ceza Kanununun 25/2, 28 maddelerinde cezai sorumluluğu ortadan kaldıran neden olarak görülmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır.[23]

Öncelikle, manevi cebri düzenleyen Türk Ceza Kanunun 28.maddesi, istenemezlik ilkesini içermektedir. Bu nedenle manevi cebrin varlığında suç işleyen kimse fiili iradesi bulunsa bile başka türlü davranma imkanı bulunmadığından kusurlu sayılmamaktadır.[24] Her ne kadar 28.maddenin ikinci cümlesinin lafzından mağdurun fiili işlediği sırada şiddet, korkutma ve tehdit görmesi gerektiği yönünde görüşler olsa da [25] partnerinden sistematik bir şekilde şiddet görerek aslında manevi cebir altında kaldıkları düşünülebilir. Bu nedenle Örselenmiş Kadın Sendromu Türk Ceza Kanunun 28. maddesinde uygulama alanı bulabilir.[26]

Örselenmiş Kadın sendromunun uygulama alanı bulabileceği bir diğer düzenleme meşru müdafaada sınırın aşılması mazur görülebilecek heyecan, korku veya telaşa bağlı ise faile ceza verilmemesi gerektiğini düzenleyen Türk Ceza Kanununun 27/2 maddesidir.

Meşru müdafaa sınırının aşılmasından önce meşru müdafaanın Örselenmiş Kadın sendromu açısından kısaca değerlendirilmesi gerekmektedir. Meşru müdafaada saldırıya ilişkin saldırının haksız olması, kişinin kendisine veya hakka yönelmesi ve varlığının devam etmesi koşulları aranmakla birlikte savunmaya ilişkin ise saldırıya karşı orantılı ve saldırı ile aynı zamanda gerçekleşip gerçekleşmediği incelemesi yapılır.[27] Örselenmiş Kadın sendromunda saldırının mevcut olmaması ve fiilin mevcut saldırı anında değil sonrasında gerçekleşmesi sebebiyle meşru müdafaadan ayrı görülmesi gerektiği düşünülebilir.[28] Ancak Örselenmiş Kadın sendromunda kadınlar sistematik olarak şiddete maruz kalmaları sebebiyle her an şiddet göreceği korkusuyla hareket etmektedirler. Bu yüzden doktrinde tekrarlanması muhakkak bir saldırının eninde sonunda olacağı inancına dayanılarak ,sübjektif değerlendirme yapılarak, Örselenmiş Kadın sendromunda koşulların sağlandığı söylenebilir.[29]

Meşru müdafaada, saldırının mevcudiyeti ve bu saldırıya karşı savunmanın gerekli olması gerektiği öğretide kabul edilmekle birlikte sınırın aşılması hususunun oranda ve zamanda olmak üzere iki şekilde gerçekleşebileceği açıklanmıştır.[30] Bunlardan ilki olan araçta oran sınırının aşılması hususunun örselenmiş kadın sendromu açısından değerlendirirsek araçta oranın hesaplanmasında yıllarca sistematik şiddet gören ve fiziki olarak partnerinden güçsüz olan kadının özellikleri dikkate alındığında sınırın aşılmadığı tespit edilebilir.[31] Asıl husus zamanda sınırın aşılıp aşılmadığıdır. Örselenmiş Kadın sendromunda kadın, ona karşı gösterilen şiddet anında değil sonrasında fiili işlemektedir. Saldırı esnasında yapılmayan savunma söz konusu olduğunda her ne kadar zaman sınırı aşılacağı kabul edilse[32] de mazur görülebilecek korku, heyecan ve telaşla sınırı aştığı için cezalandırılamayacaktır. Kadının fiili hukuka aykırı olsa da ceza almama nedeni örselenmiş kadın sendromu nedeniyle aşılan bu sınırda kadına kusur yükletilememesidir.[33]

Sonuç

Çalışmada örselenmiş kadınların yaşadığı fiziksel ve psikolojik şiddet nedeniyle içinde bulundukları ruhsal durum açıklanmaya çalışılarak toplumsal olarak sıklıkla karşılaştığımız Örselenmiş Kadın gerçeğinin Türk Ceza hukukunda istenemezlik ilkesi çerçevesinde, görülen şiddettin manevi cebir sayılarak kanunun 28.maddesi ve bu maddenin lehe kıyasen uygulanmasıyla 27/2 maddesinde uygulama alanı bulabileceği ortaya konulmuştur.

Asıl olan Örselenmiş Kadın gerçeğinin varlığını kabul edilmesi gerektiğidir. Hülya, Zarife, Damla ve niceleri…Yıllarca çeşitli işkencelerle şiddet görmüş, ben öldürmeseydim ölecektim diyenler, görmezden gelinerek çözüme hiçbir zaman ulaşılamayacağının belki de en gerçek örnekleridir. Hala hakimlerin var olduğuna[34] inançla Örselenmiş Kadın sendromunun göz ardı edilmemesi ceza hukuku açısından, olumlu, büyük farklar getirebilecektir.

Kaynakça

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

52

2 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.