Akademik Hukuki Çalışmalar – Ağustos 2020

Ağustos ayında yayınlanmış olan akademik hukuki çalışmalardan seçtiklerimizi sizlerle paylaşıyoruz.10 min


56

Yeni başladığımız bu seri boyunca her ay, bir önceki ayda yayınlanan akademik çalışmalardan seçtiklerimizi paylaşacağız. Makale ve yüksek lisans tezi gibi akademik çalışmalardan oluşan ağustos ayı listesinde yazar olarak birçok üniversiteden akademisyen, yüksek lisans ve doktora öğrencisi ve avukat bulunuyor. Öğretici ve keyifli okumalar diliyoruz.

Hayrunnisa ALTIN[1], “Haksız Fiillere Ceza Kanunlarındaki Zamanaşımının Uygulanması”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 69/1 (2020): 1-32*

Özet

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.72/I’e göre, haksız fiillere ceza kanunlarındaki zamanaşımının uygulanabilmesi için haksız fiilin cezalandırılabilir olması ve bu fiil için ceza kanunlarında öngörülen zamanaşımının haksız fiillere uygulanan iki yıllık “nispi” ve on yıllık“mutlak” zamanaşımından uzun olması gerekmektedir. Ancak, ceza kanunlarındaki zamanaşımı; uygulanma alanı, başlangıcı, durma ve kesilmenedenleri yönünden nispi ve mutlak zamanaşımı sürelerinden farklıdır. Bu ise ceza kanunlarındaki zamanaşımının haksız fiillere uygulanmasında sorunlara neden olmaktadır. Bu çalışmada, ceza kanunlarındaki zamanaşımı kavramı, bu zamanaşımının uygulanma şartları, cezalandırılabilir haksız fiilin ve tazminat sorumlularının nitelikleri ele alınmaktadır. Ceza kanunlarındaki zamanaşımının haksız fiillerdeki uygulanma şekli konusunda uygulamada ortaya çıkabilecek sorunlara çözümler getirilmektedir.

Elif Çağla YILDIZ[2], “Kolonyalizm ve Düzeltici Adalet Yaklaşımları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 69/1 (2020): 233-252*

Özet

Geçmişte bir topluluğun bir başkasına karşı gerçekleştirdiği (soykırım, sürgün, köleleştirme, toprağa ve mallara el koyma gibi) haksız muameleler sebebiyle doğan zararların düzeltici adalet çerçevesinde ele alınması akademik yazında yeni bir eğilim değildir. Kolonyalizmden doğan zararlar da benzer şekilde düzeltici adalet tartışmaları ışığında değerlendirilmiş ve çeşitli düzeltici adalet yaklaşımları kolonyalizmin zararlarının nasıl düzeltileceğine dair argümanlar ortaya koymuşlardır. Kolonyal telafi savunucuları, kolonyalizmin varlığını devam ettirmesi, verilen zararların hesaplanmasının zorluğu ve kimi zararların telafisinin mümkün olmadığı gibi sorunları ihmal ettikleri gerekçesiyle eleştirilmişlerdir. Bu çalışmada düzeltici adalet yaklaşımlarının kolonyalizmden doğan zararlara yönelik ileri sürdükleri telafi yöntemleri ve formlarının öne sürülen eleştirilerle birlikte tartışılması amaçlanmaktadır.

Muharrem ÖZEN[3] – Atacan KÖKSAL[4], “Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması Suçu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 69/1 (2020): 189-232*

Özet

Kamu görevlileri, görevlerinin bir parçası olarak işlemleri yerine getirirken kamu idaresine ait olan ve gizli kalması gereken pek çok bilgiye de vakıf olmaktadırlar. Bu durum, onların görevlerinin ve bulundukları konumun doğal bir sonucudur. İşte bu nedenle kamu görevlilerinin, görevleri dolayısıyla öğrendikleri gizli kalması gereken bilgileri saklama yükümlülüğü öngörülmüştür. Söz konusu yükümlülüğe aykırı nitelikteki davranışlar ise 5237 sayılı TCK’nın 258. maddesinde cezai açıdan yaptırıma bağlanmıştır. Kamu görevlilerinin kamu idaresine karşı olan sadakat borcuna uygun biçimde davranması ile birlikte kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyiş düzeni teminat altına alınmıştır. Bu çalışmada göreve ilişkin sırrın açıklanması suçu unsurlarıyla birlikte ele alınacak, bu suçun benzer suçlarla olan farkları incelenecektir. Ayrıca Türk Hukuku’nda verilmiş yargı kararları ile birlikte İCK’daki düzenlemeler ve İtalyan Hukuku’ndaki görüşler göz önünde bulundurularak açıklamalarda bulunulacaktır.

M. Emir GÖKA[5], “Sözleşmeye Dayanan Hava Aracı İpoteği”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 69/1 (2020): 107-188*

Özet

Bu çalışmada, öncelikle, hava araçlarının, taşınırlara ilişkin genel hukukî rejimden farklı olarak, neden sicile kaydedilerek rehnedilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Ardından hava araçları üzerinde tesis edilebilen bazı teminatları uluslararası düzeyde koruyan Cape Town Sözleşmesi’nin ve buna ilişkin Protokol’ün etkileri ele alınmıştır. Sonrasında, Türk Sivil Havacılık Kanunu’na göre hangi hava araçları üzerinde ipotek kurulabileceği incelenmiş ve hava aracı ipoteğine hâkim olan ilkeler irdelenmiştir. Devam eden bölümlerde, sözleşmeye dayanan hava aracı ipoteğinin tesisinden sona ermesine kadar olan tüm süreç ortaya koyularak tartışmalar ve sorunlara ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.

Gamze AŞÇIOĞLU ÖZ[6], “Corona (Covid 19) Gölgesinde Geleceğin Hukuku ve Dijital Ekonomi Çağında Rekabet Hukuku”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 69/1 (2020): 33-56*

Özet

Bu çalışmada teknolojik gelişmeler ve dijital hizmetlerle ortaya çıkan yeni ekonomik düzende, dijital hizmetlerin gitgide konvansiyonel iş modellerinin yerini aldığı dijital çağda hukukun dijital piyasalarla genel olarak nasıl bir etkileşim içinde olduğu; bir başka deyişle hukukun dijital ekonomiyi düzenleyip denetlemesinde gündeme gelen sorularla yapay zeka kullanılan dijital hizmetlerin başta avukatlık hizmetleri olmak üzere adalet hizmetlerinde kullanılmasına ilişkin gelişmelere yer verilmiştir. AlmanRekabet Kurumu Bundeskartellamt’ın büyük veri kullanılan dijital piyasalarda rekabet hukukunun uygulanmasına ilişkin çok yönlü tartışmalara konu edilen özetle tüketicinin tercih hakkına öncelik veren Facebook hakkında vermiş olduğu kararı (2019) ekseninde bu karar ile gündeme gelen rekabet hukuku kişisel verilerin korunması ilişkisi ve bu çerçevede dijital piyasalarda rekabet hukukunun uygulanmasında ortaya çıkabilecek yenimeseleler tartışılmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise dijital piyasalarda yeralan aktörlerin bu süreç de daha da güçlendiği gerçeğinden hareketle güncelliği nedeniyle Dünya Sağlık Örgütünün Mart 2020’de Corona (Covid 19) küresel salgın ilan etmesini takiben dünyada ve Türkiye’de salgın sürecinde Rekabet Hukuku uygulamalarına ilişkin bazı gelişmelere yer verilmiştir.

Bengi Sermet SAYIN KORKMAZ[7], “Türk Hukuku ile Mukayeseli Olarak Roma Hukuku’nda İntifa Benzerinin (Quasi Ususfructus) Özellikleri”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 24/3 (2020): 107-135*

Özet

Roma Hukuku’nda eşyalar kullanımları bakımından tüketilebilen eşyalar (resquae usu consumuntur) ve tüketilemeyen eşyalar (res quae usu non consumuntur) olarak sınıflandırılmıştır. Tüketilebilen (consumtibilia) eşyalar; ekonomik değerlerinden yararlanılması tüketilmeleri ya da elden çıkarılmaları ile mümkün olan eşyalardır. Tüketilebilen eşyalar-tüketilemeyen eşyalar ayrımı özellikle intifa hakkında önem kazanmaktadır. İlk dönemlerde sadece tüketilemeyen eşyalar üzerinde intifa hakkı kurulabiliyorken; Principatus Dönemi’nin başlarında kabul edilen bir senatus consultum’la muayyen mal vasiyeti (legatum) ile bırakılan eşyaların tamamı üzerinde intifa hakkının geçerli olacağı kabul edilmiştir. Bu tür eşyalar üzerinde tanınan bu hak “intifa benzeri” (quasi ususfructus) olarak ifade edilmektedir. Türk Hukuku’nda da tüketilebilen eşyalar üzerinde genel bir intifa hakkı kurulamamakta ve “gerçek olmayan intifa” kurulabilmektedir.

Barış DEMİRSATAN[8], “Boşanmada Ev Hayvanlarının Hukuki Durumu”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 24/3 (2020): 137-161*

Özet

Çağımızda insanların evlilikleri süresince ev hayvanlarına sahip olması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Ev hayvanıyla kurulan yakın manevî bağ nedeniyle boşanmanın ardından ev hayvanının hangi tarafta kalacağı uyuşmazlık konusu olabilir. Bu husustaki uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümüne ev hayvanının yararı da dikkate alınarak ulaşılabilir. Kanun koyucunun günümüzde bu konuda hissedilebilecek gereksinimi öngörmediği ifade edilebilir. Zira ev hayvanlarının boşanma sonrasındaki hukukî durumuna ilişkin olarak mevzuat açık bir düzenleme içermemektedir. Bununla birlikte, ev hayvanının yararını göz ardı etmeyen birtakım çözümler üretmek şu anda da mümkündür. Ev hayvanının eşlerin birlikte mülkiyetinde bulunduğu hâllerde, mal rejiminin tasfiyesi çerçevesinde alım hakkının kullanılmasında gerek ev hayvanının yararı gerekse hakkını kullanmak isteyen eşin ev hayvanıyla olan bağı nazara alınır. Kanun boşluğu bulunduğu gerekçesiyle bu hakkın, ev hayvanının mülkiyetine münhasıran bir eşin sahip olduğu durumlara da uygulanması gerekir. Boşanmanın fer’î sonuçlarına veya mal rejiminin tasfiyesine yönelik anlaşmalarda da taraflar ev hayvanının durumunu düzenlemekte kural olarak serbesttir. Ayrıca, eşler arasında paylı mülkiyetle ev hayvanına sahip olunduğu ve paylı mülkiyet sona erdirilmediği takdirde tarafların hâkime yararlanma rejiminin belirlenmesi için başvurma olanağı da mevcuttur.

Büşra KAYNAK BALTA[9], “Yapay Zeka Ürünlerinin Hukuki Niteliği ve Fikri Eser Kavramı”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 24/3 (2020): 205-230*

Özet

21. yüzyıl itibariyle şüphesiz teknolojinin gelişmesine ve teknolojik imkan ve araştırmaların artış göstermesine bağlı olarak, adından çokça söz ettiren yapay zeka, insan hayatındaki anlam ve önemini her geçen gün biraz daha tutarlı ve kararlı bir biçimde ortaya koymaktadır. Gündelik hayatta temizlik amacıyla kullanılan robotlar kadar, sağlık sektörünün adeta vazgeçilmezi haline gelen tıbbi klinik uygulamalar şeklinde de belirebilen yapay zeka, insan hayatının bir parçası haline gelmiş, insan yaşam tarzıyla adeta bütünleşmiştir. Öyle ki, insan zekası modelleştirilerek geliştirilen yapay zekanın, ayrıca insan benzeri yeteneklerle çeşitli ürünleri de resim çizmek, şarkı söylemek, dans etmek, bestelemek suretiyle üretebiliyor olması, özellikle fikri mülkiyet hukuku bağlamında bu ürünlerin niteliğine yönelik tartışmalara sebebiyet vermektedir. Bu ürünlerin fikri mülkiyet hukuku kapsamında eser olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ancak eser kavramının tespiti ile mümkündür. Zira fikri mülkiyet hukukunun odak noktasını eser kavramı ve unsurları teşkil etmektedir. Bu çalışmanın amacı öncelikle çeşitli yönleriyle yapay zekayı tanımlamak, yapay zeka ürünlerini örneklendirdikten sonra bu ürünlerin hukuki niteliğini değerlendirebilmek adına eser kavramını incelemektir.

Hasan CAN, “Vücut Kriyoprezervasyonunun Hukuki ve Etik Uygulanabilirliği”, Çağ Üniversitesi, Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2020*

Özet

Vücut kriyoprezervasyonu (cryonics), yasal ölüm ilanı yapılmış insanların geleceğin tıbbi ilerlemelerine eriştirilmesi suretiyle yeniden hayata getirilmelerinin amaçlandığı, deneysel bir tıbbi prosedürdür. Ölüm sonrası süreçte doğal şartlarda ceset üzerinde gözlemlenen postmortem değişimlerin önüne geçilmesi ve cesedin belirsiz bir süre boyunca muhafazasının (hücresel boyutta) sağlanabilmesi için metabolizma aktivitelerinin askıya alınması amacıyla ultra düşük sıcaklıklar (-196 oC)kullanılmaktadır. 1960’lı yılların başındaki ilk çalışmalardan bu yana kriyoprezervasyon uygulaması teorik bir konseptten buz oluşumunu ortadan kaldırmak için acil tıbbi prosedürleri ve modern vitrifikasyon teknolojilerini kullanan, kanıta dayalı bir uygulama haline gelmiştir.

Vücut kriyoprezervasyonu prosedürü, dünya genelinde British Columbia eyaleti(Kanada) haricinde hiçbir bölgede hukuken düzenleme altına alınmadığından dolayı, ilgili eyalet dışında genel olarak kanun boşluğu olan bir konudur. Vücut kriyoprezervasyonunu yasaklayan doğrudan bir norm olmadığından dolayı şu ana kadar mahkemelerde dava konusu olan durumlar, mevcut hukuk kurallarına ve suç tiplerine göre değerlendirilerek çözümlenmiştir. Hukuk ve etik biliminin değişen sosyal şartlara göre şekilleneceği göz önüne alındığında zamanla çeşitli düzenlemelerin kanun koyucular tarafından benimsenmesi muhtemeldir.

Çalışmada, süreç içerisindeki teknolojik ilerlemelerle birlikte gelişerek popülaritesini arttıran ve beraberinde de tartışmaların merkezinde kalan ilgili tıbbi prosedür ‘’Vücut Kriyoprezervasyonunun Hukuki ve Etik Uygulanabilirliği’’ başlığı altında incelenmiştir. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır: Birinci bölüm ‘’ölüm ve postmortem değişimler’’; ikinci bölüm ‘’ceset üzerinde tasarruf yöntemleri’’; üçüncü bölüm ‘’kriyoprezervasyon’’; dördüncü bölüm ‘’hukuki açıdan kriyoprezervasyon’’ ve beşinci bölüm ‘’etik açıdan kriyoprezervasyon’’.

Aysu ÖZCAN[10], “Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun Konu Bakımından Uygulanması”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 19/3 (2020): 988-1016*

Özet

Türk hukukunda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda elverişlilik konusu ele alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m. 90/5’e göre usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir ve Türk hukukunda oldukça önemli bir yere sahiptir. Konu kapsamında önemli anlaşmalar Ticari Hakemlik Konusundaki Cenevre Avrupa Sözleşmesi, Devletler ve Diğer Devletlerin Vatandaşları Arasındaki Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözülmesi Hakkındaki Sözleşme (ICSID), 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkında New York Sözleşmesi ile Dünya FikriMülkiyet Örgütü (WIPO) tahkim sistemidir. Bu anlaşmalarda, tahkime elverişlilik konusu hakkında düzenlemeler bulunmaktadır. Çalışmada öncelikle genel olarak tahkim kavramı üzerinde durularak tahkim sözleşmesi incelenecektir. Milletlerarası tahkimin avantajlarına değinilerek Milletlerarası Tahkim Kanunu’ndan bahsedilecektir. En son olarak ise Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun konu (elverişlilik) bakımından uygulanması noktasında detaylı bilgiler verilecektir. Aynı zamanda konu, gerek öğretideki görüşler gerekse yargı kararları bağlamında güçlendirilerek açıklanacaktır.

Ömer Faruk ATAGÜN, “Temel Bir İnsan Hakkı Olan Adil Yargılanmanın Unsuru Olarak Gerekçeli Karar Hakkı”, Hacettepe Üniversitesi, Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2020*

Özet

Temel hak ve özgürlükler öncelikle düşünsel alanda, daha sonra anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yer alan tarihsel bir hukuk mirasıdır. Günümüzde bireyin özerk yapıda sahip olduğu birtakım yaşam standartlarının belirlenmesi, hukuk düzeni tarafından tanınan hak ve özgürlükler ile mümkün olmaktadır. Diğer yandan hak ve özgürlükler, girift ilişkilerden oluşan toplumsal yapıda sıklıkla çeşitli ihlallere maruz kalmaktadır. Devletin en temel yetkilerinden olan ve hukuki uyuşmazlıkların giderilmesi için görev yapan yargı erki, kişilerin hak ve özgürlüklerini koruyan yegane merciidir. Yargılamanın taraflar için eşit koşullarda ve belirli haklar çerçevesinde yürütülmesi temel bir insan hakkı olan adil yargılamayı oluşturur. Temel bir insan hakkı olan adil yargılama, her bireyin kendisi hakkında verilen nihai kararın gerekçeli olmasını zorunlu kılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geliştirdiği içtihatlar çerçevesinde gerekçeli karar, adil yargılamanın temel bir unsuru olması yönüyle hak niteliğinde görülmektedir. Bu tezde gerekçeli karar hakkının, temel hak ve özgürlükler nosyonunda sahip olduğu önemli işlevin altı çizilmektedir. Bu bağlamda gerekçeli kararın, temel hak ve özgürlükler adına hukuk düzeninde erişilen nihai nokta olduğu vurgulanmaktadır.

Engin ARIKAN[11], “Kelsen’in Saf Hukuk Kuramı ve Ötesi”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 17/2 (2020): 417-446*

Özet

Hans Kelsen (1881-1973), hukuki pozitivist kuramın en önemli figürlerinden biridir. Kelsen, saf hukuk kuramında hukuku ahlak ve sosyolojiden bağımsız bir bilim olarak ele alır. Bu bağlamda normların ahlaki değeri veya toplumsal etkinliği, doğrudan hukuki bir varlık doğurmaz ve hukuk biliminin çalışma alanına girmez. Yazar, hukuk normunu ve hukuk sistemini, hukukun normatif niteliği çerçevesinde ele almaktadır. Buna göre hukuk her zaman bir “olması gereken” ögesi ile açıklanmalı ve bunun kaynağı da Hume’un “olan/olması gereken” ayrımı ilkesi doğrultusunda yine başka bir “olması gereken” olmalıdır. Kelsen açısından hukuk, mevcut normların kendi içeriklerinden dolayı geçerli oldukları statik bir sistem değil, üst normlar tarafından yetkilendirilmiş kişilerin irade eylemleri ile normlar yarattığı dinamik bir sistemdir. Düşünüre göre ulusal hukuk sistemleri uluslararası hukukun bir parçasıdır ve uluslararası hukuk ile ulusal hukuk sistemleri bir bütündür. Kelsen, siyaset felsefesinde ise ideoloji karşıtı, rölativist ve demokrat bir yaklaşım benimsemektedir.

Dipnotlar

1 – Arş. Gör., Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Medeni Hukuk Anabilim Dalı.

2 – Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı.

3– Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı.

4 – Ar. Gör., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Elemanı.

5 – Özel Hukuk Doktora Öğrencisi, İ. D. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi.

6 – Doç. Dr., ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, AÜ Hukuk Fakültesi ve TOBB ETÜ Hukuk Fakültesi Yarı Zamanlı Öğretim Üyesi.

7 – Dr. Öğr. Üyesi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi.

8 – Dr. Araştırma Görevlisi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı.

9 – Avukat.

10 – Arş. Gör., Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Medeni Hukuk Anabilim Dalı.

11 – Dr. Öğr. Üyesi, Türk-Alman Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Anabilim Dalı.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

56

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.